
LEVENT GÜLTEKİN
[email protected]
@acikcenk
Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı kim olacak tartışmaları uzun bir süre Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu, Meral Akşener ve Kemal Kılıçdaroğlu isimleri etrafında döndü.
Önce Yavaş ve İmamoğlu “Belediye başkanları aday olamaz” denerek tartışmanın dışına itildi. Ardından Akşener’in “cumhurbaşkanı adayı değilim, ben başbakan olacağım” demesiyle aday tartışmaları CHP liderinin ismi etrafında dönmeye başladı.
Kimileri bütün bu yaşananları doğal bir akış olarak görebilir. Ama ben başından beri olup bitenlerin tam tersine diğer isimleri devre dışı bırakıp hem toplumu hem siyasi aktörleri Kılıçdaroğlu’nun adaylığına hazırlama süreci olduğu kanaatindeyim.
ABD başkanlarından Franklin Roosevelt, “Siyasette hiçbir şey durup dururken olmaz. Eğer bir şey oluyorsa emin olabilirsiniz ki bu o şekilde planlandığı için oluyordur” diyor.
Üstelik böyle düşünen sadece ben değilim.
Bu işlerle ilgilenen kiminle konuşsam -çok enteresan bir şekilde- 2023 seçimleri için iktidarın da işine yarayacak bir kurgu olduğunu kabul ediyor.
“Peki niçin bunu açıkça tartışmıyor, konuşmuyorsunuz?” diye sorduğumda kimileri, “Yapacak bir şey yok” diyerek sessizliği tercih ediyor, kimileri de bu kurgudan kendisine ya da partisine bir çıkar sağlama hesabıyla hareket ediyor.
Ülkede bu sorumluğu alacak yetkinlikte birçok insan olmasına rağmen bu süreçte kazanma ihtimali daha yüksek yeni bir aday çıkarılmadı.
Bilinçli olarak başından beri tartışmalar bu dört isime sıkıştırıldı.
Ardından bu dört isimden ikisi “Belediye başkanları aday olamaz” diye devre dışı bırakıldı. Diğer bir isim “Ben aday değilim” diyerek tartışmaların dışına çıktı ve şimdi herkesin tartıştığı ve “Başka biri mi var?” diyerek kanıksadığı tek bir isim kaldı.
Siyasette bir saat bile çok önemli.
Her an farklı birçok gelişme olabilir.
2023 seçimlerine çok başka bir tabloyla da gidebiliriz.
Ama duyduklarımdan, siyasetçilerle yaptığım sohbetlerden edindiğim izlenimlerime göre söyleyebilirim ki bugün için Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığı neredeyse kesinleşmiş gibi.
Zaten Kemal bey de artık bunu saklamıyor ve ikili görüşmelerinde muhataplarına altılı masa tamam derse aday olacağını söylüyor.
Şimdi herkesin kafasında, “Altılı masa Kılıçdaroğlu’nun adaylığına tamam der mi?” sorusu var.
Siyasi kulislerde konuşulanlar, siyasetçilerle birebir yaptığım sohbetlerden edindiğim izlenimlerime dayanarak bu soruya bir cevap aramaya çalışacağım.
Akşener ikili görüşmelerde muhataplarına Kılıçdaroğlu’nun adaylığına bir itirazı olmadığını söylüyor.
Bana göre zaten Meral hanımın, “Ben başbakan olacağım, bu nedenle cumhurbaşkanlığına aday değilim” ifadesi Kemal beyin adaylığının önünü açmak için söylenmiş bir sözdü.
Sürece dikkat ettiğinizde bir yıl önce, “Parti liderleri aday olamaz, olmamalı yoksa bu seçimi kaybederiz” diyen Kılıçdaroğlu’nun, Akşener’in bu açıklamasından sonra bu görüşünü değiştirip adaylık vurgusu yapmaya başladığını fark edeceksiniz.
Sanırım Akşener, kendisi ve partisi için en sorunsuz adayın Kılıçdaroğlu olduğunu düşünüyor.
Böyle düşünmesinin birçok nedeni var.
Bana göre bunlardan biri, adaylığı durumunda riskin büyük kısmını Kemal bey alacak.
Seçim kazanıldığında İYİ Parti’nin ve Meral hanımın yeri masada hazır zaten.
Üstelik fedakârlık yapan bir lider konumunda olacak.
Seçim kaybedilmesi durumunda da sorumluluk Kemal beye kalacak.
Diğer yandan Kemal beyin adaylığı siyasete yeni ve etkili aktörlerin girmesinin önünde de bir sigorta gibi duruyor.
Yeni ve etkili aktörlerin siyasette var olma ihtimali parti liderlerini doğal olarak tedirgin ediyor.
Bunlardan dolayı İYİ Parti’nin ve Akşener’in, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına sıcak baktığı, hatta Kemal beyin muhtemel adaylık ilanını da Akşener’in yapacağı söyleniyor.
Kılıçdaroğlu’nun adaylığına tamam diyen partilerden biri de Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu.
Saadet Partisi için bu seçim çok önemli.
Saadet, parti tabanını Necmettin Erbakan’ın oğlunun kurduğu partiye kaptırmamak için bu seçimde Meclis’te olmayı çok önemsiyor.
Bu nedenle seçime ittifak içinde gitmek zorunda olduklarının farkındalar.
Bunun yolunun da Kılıçdaroğlu’nun adaylığına tamam demek olduğunu biliyorlar.
Hatta Saadet Partisi, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına o kadar motive olmuş durumda ki partiye yakın yayın organı TV5’de, ekrana çıkan konuşmacılara Kemal beyin adaylığına karşı konuşma yapılmaması ricasında bulunuyorlar.
Kemal beyin adaylığına kesin olarak tamam diyen partilerden biri de 2018 seçimlerinde 60 bin oy almış, o masada hangi özelliğinden dolayı olduğunu kimsenin anlam veremediği Demokrat Parti.
Demokrat Parti kaydadeğer bir toplumsal tabanı olmamasına rağmen masadaki yerini muhafaza ediyor.
Çünkü alacağı birkaç milletvekilliği onlar için çok önemli.
Demokrat Parti gelecek dönemde üç beş milletvekiliyle Meclis’te olmak için bu ittifakta kalmaya mecbur.
Bunun için de sorun çıkaran değil, ittifakın iki büyük partisinin isteklerine uygun davranan parti olmayı tercih ediyor.
Altılı masada Kemal beyin adaylığıyla ilgili henüz karar vermemiş DEVA ve Gelecek Partisi var.
Bu iki parti için en büyük sorun, tabanlarından gelen ‘CHP’nin peşine takıldılar’ eleştirileri.
Fakat diğer taraftan yeni kurulmuş bu partiler gelecek dönemde bir şekilde Meclis’te olmak istiyor.
Meclis’te olmak için de bir anlamda bu ittifaka mecburlar.
Zaten dört partinin Kemal beyi önermesi durumunda DEVA ve Gelecek’in yapabileceği çok fazla bir şey yok. Muhalefetin en büyük iki partisi adaylık için bir isim önerdiğinde ya tamam demek zorunda kalacaklar ya da karşı bir isim önerisinde bulunacaklar. Ancak iki partinin oy oranı onlara, masaya alternatif bir aday ismi önerme gücü vermiyor.
Bu durumda ittifakta kalmak için ya Kemal beyin adaylığına tamam diyecekler ya da Meclis’e girmemeyi göze alarak ittifaktan ayrılacaklar.
Bana göre ikinci seçenek pek mümkün görünmüyor.
Sonuç olarak şunu söyleyebilirim ki altılı masadaki dört parti Kılıçdaroğlu’nun adaylığına tamam demiş durumda.
Diğer ikisinin de durumu tersine çevirecek güçleri yok.
Bütün bunlara baktığımızda bugün için söyleyebiliriz ki Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığının önünde herhangi bir engel görünmüyor.
Kemal bey muhtemelen aday olacak, kazanıp kazanamayacağını hep birlikte göreceğiz.
Umarım kazanır da 2023 seçimlerine yönelik bir oyun kuranların oyunları boşa çıkar.
Ama hepimizin özellikle de muhalefet partilerinin şunu bilmesinde yarar var: Bana göre Kemal beyin başarısının da başarısızlığının da sorumlusu bu partiler olacak.
Yani seçimin bütün riskini Kılıçdaroğlu’nun sırtına yüklediklerini ve bu nedenle sorumluluktan kurtulduklarını düşünüyorlarsa fena halde yanılıyorlar.
Diğer taraftan Kılıçdaroğlu’nun en doğru aday olduğunu ve kazanabileceğini düşünenleri hem anlıyor hem de bu görüşlerine saygı duruyorum.
Fakat benim anlamadığım ülke için kader seçimi sayılan bir seçimde kimilerinin kişisel veyahut parti çıkarı için bu kurguya ortak olup muhtemel bir riski göze alması.
Yani vekil olmak, Meclis’te bulunmak, parti çıkarı gözetmek, Kemal beyin yerine CHP’de genel başkanlık hayali kurmak veyahut riski bir kişinin sırtına yıkma kurnazlığıyla bu oyuna dahil olmak…
Bu anlayışla hareket edenler ülkeye nasıl bir kötülük yaptıklarının umarım farkındadır.
Birileri, 2023 seçimlerini Erdoğan’ın kazanması durumunda vekil olmanın, Meclis’te olmanın bir anlamı olmadığını ya kavramıyor ya da meseleye bizim gibi hayat memat meselesi olarak bakmıyor.
Bundan dolayı da riski en az olan, en doğru adayı aramak yerine parti çıkarlarını koruma hassasiyetiyle hareket etmelerini gerçekten anlamıyorum.
Ben de Kılıçdaroğlu’nun adaylığında risk görenlerdenim.
Çünkü ülkenin kader seçimi olarak görülen bir seçime, şimdiki rakibine daha önceki dokuz seçimi kaybetmiş bir adayla çıkmak kendi içinde ciddi bir risk barındırıyor.
Dahası inanç ve kimlik istismarının en yoğun olduğu bir dönemde, devletin bütün imkanlarını kontrolünde tutuan İslamcı otoriter bir liderin karşısına ülkenin kader seçiminde Alevi inancına sahip birini aday çıkarmak için ya bütünüyle gerçeklikten kopmuş olmak lazım ya da ülkeyi umursamamak.
Bu durumun bana göre başka bir izahı yok.
Seçim sonunda umarım Kılıçdaroğlu’nun adaylığını benim gibi riskli bulanlar yanılırlar.
Ama küçük bir risk bile varsa bu riski niçin alıyoruz sorusu üzerine kafa yormak zorundayız.
Dediğim gibi umarım yanılan benim gibi düşünenler olur.