1990’lı yıllardaydık. Bir mavi yolculuk çıkışı Muğla’da etkinlik olduğu, katılmamın istendiğini öğrendim. Erim ve Mine de bizimleydi. Yolumuzu hep birlikte Muğla’ya çevirip etkinliğe katıldık. Hava çok sıcaktı ve etkinliğin yapıldığı sinema salonu yarı yarıya boştu. Konuşmacılar arasında bulunan Aziz Bey’in belli ki canı sıkılmıştı. Konuşma sırası kendisine gelince dinleyicileri azarladı. Biz konuşmacıların çağrılınca bunca yoldan gelip üzerimize düşeni yaptığımızı; ama dinleyicilerin tenezzül edip gelmediklerini söyleyerek iyi bir zılgıt çekti.
Etkinlikten sonra akşam yemeğinde bir araya geldiğimizde Aziz Bey’in tepkisi konuşuluyordu. Sıra bana gelince kendisini haklı bulduğumu söyledim. Sonra da ekledim:
“Yalnız bir husus var. Zahmet edip gelmeyenler, Aziz Bey’in zılgıtından da haberdar olmadılar. Oysa o sıcakta oraya gelenler iyi bir azar yemiş oldular. Bu biraz garip oldu galiba…”
Aziz Bey güldü:
“Hakikaten öyle oldu galiba.”
Aziz Bey’in topluma zılgıt çekme hakkı da vardı. Herkes de bunun farkındaydı.
Keşke Aziz Bey’in söylediklerine zamanında daha çok kulak verseymişiz. Belki de o sayede daha az “Aziz Nesinlik toplum” olurduk.