Son dönemde yargı, bu konuyla ilgili olarak ‘paralel devlet’ ya da ‘çete’ diye nitelendirilen çok vahim, çok ciddi ve çok ağır bir suçlamayla karşı karşıyadır. Bu suçlama üzerinde yapışık kaldığı sürece yargının ayakta kalması mümkün değildir.
Görevi, maddi gerçekleri ortaya çıkarmak olan yargının karşı karşıya kaldığı bu iddianın adı ‘vicdan yolsuzluğu’dur. Bunun için yapılması gereken açıktır. Hukuk devletine yakışan yöntemler uygulanmak suretiyle gerçekliğinin ispat edilmesi halinde, faillerine bir saniye bile beklenmeden gerekli yaptırımlar uygulanmalıdır. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının vazgeçilmez unsuru olan ‘özgür vicdanlı’ hâkim ve savcılarımızın ayakta kalması için buna mecburuz.
Başta yargı ve yürütme organları olmak üzere herkes bu iddialarla ilgili bilgi, belge ve delilleri zaman geçirmeden ortaya koymak zorundadır. Gerek yargıda, gerekse yürütme organı içinde var olduğu iddia edilen bu kişilerin başka illere tayin edilerek ya da yerlerini değiştirerek sorunu çözmenin anlamsızlığı açıktır…’
Şimdi bir düşünün Kılıç konuşmasının merkezine bunları alsaydı, şimdi neleri konuşuyor olurduk? Bu vesileyle ‘yargının işgaliyle doğan demokrasi sorunu’ en büyük sistem sorunumuz, en büyük gelecek meselemizdir. Başarısız avcılar, av derdinde olanlar, bilmeliler ki, siyasi körler duysunlar ki, demokrasi hala can derdinde…