PANORAMATR Eylül 24 asıl kritik tespiti şu: “Siyasetin bütünüyle kendi gündemiyle meşgul olması, siyasi partilerin toplumsal talep ve önceliklere tercüman olamaması, toplum ile siyaset arasındaki bağı zedeliyor…” Bu önemli. Bu bağın zedelenmesinin göstergelerinden birisi siyasi partilere arasında tercih yapmayan kararsız olduğunu söyleyen seçmen sayısında artış. Bu oran araştırmaya göre toplamın ¼’ne ulaşmış durumda ve en büyük seçmen kitlesini oluşturuyor. Bu elbet işin siyasi davranışla ilgili rakamsal kısmı. İşin bir de “değer”, “algı” ve “işleyiş” yönü var.
Toplum-siyaset bağının zedelenmesi, esasen, demokratik düzenin ve toplum ile siyaset arasındaki etkileşimin, alışverişin örselenmesi anlamına gelir. Siyaset; değişim, refah, özgürlük istikametinde toplum için umut olmaktan çıkar. Sonuç, toplumun siyasetten uzaklaşması kadar, siyasetin de toplumdan kopmasıdır. Toplum-siyaset ilişkilerinde kopukluk, bir kriz halidir. Ancak bu tür kriz halleri siyasi başarı bakımından her zaman olumlu veya olumsuz bir durumu temsil etmezler. AK Parti örneğin… Siyasi olarak tek kişi tarafından taşınıyor ve bunun değişme şansı yok. Bu kişinin hükümranlığı ve kurduğu hükümranlık düzeni cebren siyasetle özdeş hale getiriyor.
CHP’de iddia farklı, ama tablo benzer. Seçmen siyaset, değişim, gelecek tasavvuru umuduyla CHP’ye oy verdi son seçimlerde. Ancak gelin görün ki, bu siyasi parti topluma dair siyaset üreteceğine, siyaseti kendi içindeki rekabete kilitliyor. Öne çıkan üç, hatta dört güçlü siyasi isimle çoğulcu bir imaj oluşturacağına, bunlar arasındaki öne çıkma savaşını yaşıyor. Formül AK Parti’ye benzer. Benzer zira, bu savaş normalleştikçe, umutların, başarı ihtimalinin kişiye bağlı olduğu, onunla özdeşleştiği bir durum besleniyor. CHP’nin belki bu nedenle kamuoyu araştırmalarında oy oranları geriliyor, PANAROMATR Eylül araştırmasının da gösterdiği gibi birinci parti olma konumu kaybetmiş bulunuyor. Bunların ve artan kararsız seçmen oranının, bir kriz göstergesi kadar bir yaptırım olduğu açık.