“Enflasyon şimdi yüksek ama birkaç aya kalmaz, düşecek.”
Arada bahane üretmekten de geri durulmaz tabii ki…
“Tüm ülkeler üstümüze üstümüze geliyor, öyle olmasa neler neler yapmıştık.”
“Yurt içinde şu şu olayları yaşamasaydık çok daha ileri gitmiştik ama o olaylar yok mu, bize çok pahalıya patladı.”
Bahane bitmez; ama bu sırada ömür geçer gider.
Toplum zaten yoksuldur da, giderek daha da yoksullaşır.
Yerimizde saymaya bile razıyız; ama o bile mümkün olmuyor.
TÜİK’in gelir dağılımına ilişkin çalışmasına bakıyoruz; göze çarpan iki temel olumsuzluk var.
Bir; durum felaket, gelir dağılımı çok bozuk.
İki; gelir dağılımı bozukluğu her geçen yıl daha da artıyor.
Özellikle yoksul kesim giderek daha da yoksullaşıyor.
Aslında resmi verilere de pek ihtiyaç yok; çıkın sokağa her şeyi gözlemek mümkün.
Ağırlıkla emeklilerin durumu…
Belli bir yaşa gelmiş insanlara “Sabret, seneye daha iyi olacak” deniliyor da bu beş sene önce de söylenmişti, on sene önce de, şimdi de söyleniyor. Orta yaşın üstündeki bu insanlar üç beş yıl sonrasının iyi olacağına ister istemez inanmak istiyor, belki inanıyor da, o yıllarda durum gerçekten iyi olsa bile ya o zamana kadar geçen dönem ne olacak?
Daha çok emekliler gecenin bir yarısında yarım kilo et almak için sıraya giriyor, sonra bir bakan çıkıp son bir yılda yüzde 100’ün üstündeki et zammını “Az bir şey” diye yorumlayabiliyor.
Yine altını çizelim; varsayın ki üç beş yıl sonrası gerçekten çok iyi olacak, ete gerçekten “Az bir şey” zam gelecek, peki ya bu üç beş yıldaki sefalet ne olacak?