Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Günümüz meslekleri birer birer yok oluyor. Z kuşağı pek çoğunun ismini ilk defa duyuyor. Önümüzdeki 15-20 yıl içerisinde olanların çoğu da yok olup gidecek.
Peki yeni mesleklere çocuklarımızı kim hazırlayacak? Ne kadar hazırlayacak? Kim işe alacak? Ne kadar kazanacaklar?
Anayasamız, zengin, fakir, din, dil, bölge, kentli ya da köylü fark etmeksizin her çocuğumuza eşit eğitim hakkı sunulmasını, eşit olarak yararlanılmasını ve geleceğe en iyi şekilde hazırlanmalarını emreder.
Peki, bu ne kadar gerçekleşiyor?
Çocuklarımızın ne kadar öğrenim gördüğü alanda iş bulabiliyor.
Eğitim programlarımız, okullarımız, üniversitelerimiz kendilerini geleceğe ne şekilde hazırlıyor?
Eğitimin en temel kuramlarından birisi de her çocuğun başarılı olabileceği bir alanın mutlaka olduğu yönündedir.
Yani ilgi, yetenek, beceri, donanım ve hayalleri dikkate alındığında her çocuk mutlaka bir alanda başarılı olabilir ve bunun yolu da tek tip, çoktan seçmeli testlerden değil, ilgi, alaka ve doğru yönlendirmeden geçiyor…
Bu çerçevede çocuklarımızı ne kadar tanıyoruz? Onlara, kendilerini, yeteneklerini ve hayallerini daha iyi tanımaları ve keşfetmeleri konusunda hangi fırsatları tanıyoruz? Sınav odaklı, at gözlüklü bir bakış nedeniyle çoktandır eğitimi ve eğitimin kazandırması gerektirdiği değerleri unuttuk.
Varsa yoksa sınavlar.
Peki geldiğimiz noktadan memnun olanımız var mı?
Örneğin devlet, veliler, öğrenciler, öğretmenler, işverenler memnun mu?
Evet demek mümkün değil, milyonlarca üniversite mezunu işsiz ve hâlâ kalifiye eleman sıkıntısı yaşanıyor.
Devlet ve iktidarlar mutsuz çünkü üzerlerinde inanılmaz bir işsizlik baskısı var. Veliler mutlu mu? Çok azı dışında hayır.