UMUT ÖZKIRIMLI
7 Haziran genel seçimlerinin sonuçları, seçmenin verdiği mesajlar, olası koalisyon senaryoları üzerine yazılanları okudukça aklıma sosyal medyada sıkça paylaşılan bir duvar yazısı geliyor; ‘Hayaller Paris, gerçekler Eminönü’.
Malum, koalisyonlar gazete köşelerinde kurulmuyor. Siyasi geleceğimizi muhtemelen haklarında en ufak bilgi sahibi olmadığımız ince hesaplar, çıkarlar, pazarlıklar belirleyecek.
İşin kötüsü sorumluluk alması gereken siyasiler olan biteni hala idrak edememiş görüntüsü veriyor. Sanki herkes hayal dünyasında yaşıyor, ülke gerçeklerine ve bölgesel gelişmelere Eyfel Kulesi’nden bakıyor.
O halde gelin koalisyon seçeneklerini tartışmayı başkalarına bırakalım; onun yerine karar vericiler ve farklı çıkar gruplarına bazı gerçekleri hatırlatmayı deneyelim.
Erdoğan
Hayaller başkanlıktı, yasama yürütme ve yargıyı sadece fiilen değil, yasal olarak da kendi kontrolüne verecek bir rejim değişikliği idi; gerçekler tek başına iktidar olmaya bile yetmeyecek sayıda milletvekili, bölünmüş bir parti, acil çıkış kapısından atlayan yandaşlar.
Cumhurbaşkanının kafasında kurguladığı Yeni Türkiye imgesinin bu seçimlerle çöpe atıldığını kabullenmek, anayasal sınırlarla çizilmiş görev alanına geri dönmek gibi bir niyeti olmadığı ortada. Siyasetin 45’lik plaklarından Baykal’ı sahaya sürme çabası, parti liderlerini görüşmeye çağıracağını açıklaması eski bir assolistin ‘aşk skandallarıyla’ gündemde kalmaya çalışmasından farksız. Ve hazin.
Nitekim parti liderleri birer birer Erdoğan’la görüşme niyetleri olmadığını açıkladı. 7 Haziran gecesine kadar Erdoğan’a toz kondurmayan Yeni Şafak liberalleri, fahri danışmanlar, seçim sürecinde istediklerini bulamayan ‘milletvekili aday adayları’ çoktan isim vererek ‘reisi’ eleştirmeye başladı. AKP içindeki küskünler Davutoğlu, hatta Gül etrafında kümelenmekte.
Evet, Erdoğan ‘iyi’ siyasetçi; kolay kolay pes etmeyecek. Ama artık Olimpos Dağı’ndaki Tanrıların Tanrısı Zeus değil, ‘ölümlü’.
AKP
7 Haziran’dan önce Erdoğan’dan bağımsız bir AKP’den bahsetmek mümkün değildi. Zayıf da olsa artık böyle bir ihtimal var. Her ne kadar dış basının bile ‘gölge başkaban’ sıfatını yakıştırdığı Davutoğlu ‘Cumhurbaşkanlığı makamını ve Cumhurbaşkanımızı hedef alan her şey bizi hedef almıştır’ dese de, Erdoğan AKP için bir yük.
Muhalefet partilerinin kafasındaki koalisyon seçenekleri Erdoğan’ı içermiyor. Kaldı ki hükümet kurulamasa bile bazı milletvekillerinin Erdoğan ve ailesini de kapsayan yolsuzluk dosyalarının yargıya götürülmesi için önerge hazırlığı içinde olduğu biliniyor.
Yani ‘herkes konuşur, AKP yapar’ sloganıyla seçime giren AKP artık yapmadan önce konuşmak zorunda. Taviz vermeye alışık olmayan AKP’nin bunu ne kadar başarabileceği meçhul. Başarısızlığın bedeli ise büyük. Hayaller ‘tekrar seçimse’, gerçekler 258 milletvekili bile olmayabilir.
MHP
Koalisyon senaryolarının kilit aktörü, hatta bazı haber organlarına göre koalisyon ortağı MHP’nin hayalleri belli ki 1990’lar Türkiyesi. Aksi halde MHP Genel Başkan Yardımcısı Celal Adan ‘Partimiz ile bölücülerin siyasi uzantılarının bırakınız aynı koalisyonda yer almasını, aynı cümle içinde kullanılmasını bile zul sayarız’ şeklinde bir açıklama yapmazdı.
Sorun şu ki artık 1990’ların üzerinden çeyrek yüzyıl geçti! Bölücülerin uzantısı denilen hareket bugün 5.8 milyon kişinin oyuyla parlamentoda ve MHP ile aynı sayıda milletvekiline sahip. Üstelik sadece doğu ve güneydoğuda değil, Türkiye’nin her yerinde desteğini arttırmış durumda.
‘Bölücüler’ ise Suriye’de Amerika’nın desteğiyle IŞID’e kök söktürmekle meşgul. Tarihleri boyunca ezilen Kürtler kendi kaderlerini tayin etmeye hiç bu kadar yakın olmamışlardı. Irak’ta bağımsız bir devletin eli kulağında; Suriye’de özerklik fiili gerçeklik.
Tüm bu bölgesel gelişmeleri ve Türkiye’nin son 30 senesinde verilen mücadeleyi okuyamazsanız, bırakın hayalleri, gerçekleri, kabusunuzla karşılaşmanız işten bile değil. O noktada sizi ‘ülkücüleri sokaktan uzak tutan sağduyulu devlet adamı’ imajınız da kurtaramaz üstelik.
Havuz medyası
Sadece günü kurtarmaya çalışan, benliksiz, iradesiz bir çıkar topluluğunun hayalleri olmaz, ‘beklentileri’ olur. Hayal kurmak geleceğe inanmayı gerektirir çünkü. Beklentiniz AKP’ye tek başına hükümet kurma imkanı sağlayacak bir erken seçim, o olmadı bir AKP-MHP savaş koalisyonu olabilir.
Yukarıda yazılanlardan bir şey anlamadıysanız tane tane bir kez daha söyleyelim. Kürtler artık oyalanmak istemiyor. Kandırılmak demiyorum çünkü çözüm sürecinin içi boş bir balon olduğunu zaten biliyorlardı. Ama başka seçenekleri yoktu; denemek, barışa bir şans vermek zorundaydılar. Verdiler de. Büyük bir özveriyle. Adına gazete dediğiniz paçavralarda gözünüzü kırpmadan sarfettiğiniz yalanlara direnerek, size servis ettiği bilgileri paylaştığınız devlet kurumunun eliyle kurulan tuzaklara düşmeyerek.
Şimdi bir yandan barış en acil sorun derken, diğer yandan barış yapmaya çalıştığınız siyasi hareketi ‘bölücü’ olarak gören partiyle koalisyonu savunuyorsunuz. ‘PYD, IŞİD’den tehlikeli’ diye manşetler atıyorsunuz. Yani, lafı dolandırmayalım, kan istiyorsunuz. Belki kısa vadede başaracaksınız da. Ama gerçekler bir noktada ağır basacak. Kaybedeceksiniz. İyisi mi gün ışığına maruz kalan vampirler gibi toz olup gitmeden beş dakikalık şöhretinizin tadını çıkarın. Ne de olsa gelecek yok.
Diğerleri mi? Onlar da başka yazıya.