SEÇİL TÜRESAY
secilturesay@diken.com.tr
Covid-19’la mücadele önlemleri kapsamında, riskli grupta oldukları gerekçesiyle 21 Mart’ta sokağa çıkma kısıtlaması getirilen 65 yaş ve üstündekiler 50 gün sonra gün ışığını gördü. Haftalarca evde oturduktan sonra toplumun diğer kesimlerinin ‘yasaklı’ olduğu bir günde dört saatliğine dışarı çıktılar.
Kimi eşiyle, kimi komşusuyla, refakatçiye gereksinim duyanlar evladı veya torunuyla, kimi de yalnız.. Evinin yakınındaki parkta güneşlenen, sokak arasında oturulabilecek yerlerde oturan, “Günlerdir kurtlandık” diyerek bol bol yürüyen çoğunluktaydı.

Dışarı çıkmaktan hepsi memnundu ama kendilerine getirilen kısıtlama konusunda ikiye ayrılmışlardı. Bazıları, kısıtlamanın ağır, hatta ceza gibi olduğunu söylerken ikinci gruptakiler, “Allah devletten razı olsun, çok doğru yaptılar. Bizim iyiliğimiz için gerekliydi” görüşündeydi.
İstanbul’un Beşiktaş ilçesinde, Vişnezade Mahallesi’ndeki evimden iskeleye inerken gördüm ki en çok yürümeyi, hava almayı, güneşi özlemişlerdi. Bir de sohbet etmeyi.
Başta bazılarının yanına çekinerek giderken baktım ki çoğu kendiliğinden beni çağırıp konuştu. Hatta mevzu, bazılarıyla sokağa çıkma izninden çıkıp maçlarda küfredilmesine, ekonominin vahim olduğuna kadar gitti! En kalabalık yerin iskele olması İstanbulluların vazgeçilmezi Boğaz havasına duyulan özlemin somut göstergesiydi…
‘O kadar profesör bizi düşünüyor’
Evden yola çıktığımda, oturduğum apartmanın karşısındaki küçük parkta güneşin tadını çıkaran Gülhanım ve Şükriye teyze, “Hava almak çok iyi geldi” dedi ama yasaktan memnundu ikisi de. Solunum yollarında sorun olduğunu anlatan 70 yaşındaki Şükriye teyze şöyle devam etti: “O kadar profesör bizi düşünüyor. Şikayet mi edeceğiz? Ben evde sıkılmıyorum. Zaten çok gezen biri değilim. Torunlar, çocuklar da kapıdan gelip el sallıyor, görüntülü konuşuyoruz. Bu günler de geçecek inşallah.”
Eşi Rıza amca ise devlete sitem etmedi ama her gün sabahtan akşam üstüne kadar dışarı çıkmaya alışık olduğu için belli ki onu ‘ev basmıştı.’ Şükriye teyze, “Şikayet etme” dese de, “Bana çok zor geldi kızım ama ne yapalım uymak zorundayız” diye dert yandı.
‘Evin yakını’ kavramı herkese göre farklı
Saat 11:00 ila 15:00 arasındaki izin, evin çevresinde dışarı çıkmak koşuluyla verilmişti. Ama gençlere taş çıkartacak zindelikteki bazıları için ‘evin yakını’ Mecidiyeköy’den Beşiktaş’a kadar uzanmıştı.

Sahile doğru inerken Şair Nedim Caddesi’nde karşılaştığım 65 yaşındaki emekli işçi Salih bey onlardan biri. Olup biten her şeyin yeni bir düzen kurmak için başlatılan planın ilk etabı olduğunu savundu: “Her şey evden, dijital ortamda olacak. Belki zamanla bizim yaşlardakilerin tecrübelerinden yararlanılmasın diye bizi soyutlayacaklar iyice.”
Evde kitap okuduğunu, film seyrettiğini anlattı ve en çok özlediği şeyin yürümek olduğunun altını çizdi.
‘Aile hekimine gidemedim; iki kutu ilaca 60 lira verdim’
Biraz ileride rastladığım, eşinin haftalardır görmediği annesine koştuğunu söyleyen 75 yaşındaki Yusuf Çakmakçı ise aile hekimine bile gidememekten, internet kullanmadığı için faturaları yatıramamaktan, kilo almaktan ve ayaklarının şişmesinden yakındı. Ve, hafta içinde, ‘yaşam devam ederken’ de birkaç saat izin verilmesini isteyerek sıkıntısını şöyle özetledi: “Yazdıramadığım için iki kutu ilaca 60 lira verdim. Faturaları yatırmaları için sağdan soldan rica ediyorum. Bugün de hem yürümek hem de yatırmam gereken birkaç para vardı onun için çıktım. Kızım böyle olmaz. Her yer kapalıyken biz dışarıdayız. Hafta içi birkaç saat izin şart. Bu kadar hareketsiz kalmak çok zararlı. “
‘AVM’ler açılıyor, biz evdeyiz.. özgürlük istiyorum’
Sinanpaşa’daki Aile Sağlığı Merkezi’nin önünden geçerken hatrını sorduğum 72 yaşındaki Fatma hanım da evde hamlamaktan ve ‘kurtlanmaktan’ şikayetçiydi. Tek başına yaşadığını söyledi. O da ilaçlarını alamamaktan yakınarak, alışveriş merkezleri (AVM) açılırken kendilerinin bu kadar uzun süre evde kalmasını yanlış bulduğunu dile getirdi.
İki kızı olan, kaybetttiği eşinden aldığı emekli maaşıyla geçinen Fatma hanım, “Korumak istiyorlar biliyorum ama bu kadar oturmak riskli. Hem fiziksel sağlığımız hem psikolojimiz bozulacak. Çok zorlanıyorum, kontrollü de olsa daha fazla özgürlük istiyorum” diye seslendi devlet büyüklerine.
Barbaros Hayrettin Paşa İskelesi’ne doğru inerken kızıyla sokağa çıkmış 84 yaşındaki Cahide teyzeyle yolum kesişti. “Evladım, ‘Pranga mahkumları sokakta’ diye yazabilirsin” dedi. Salgın öncesinde her gün akşamüstü iskeleye yürüdüğünü, denizi çok özlediğini söyledi. Deniz kenarına vardığında içine deniz havasını çekti. “Bu en büyük ihtiyaç. Tabii ki virüsten korunalım ama bu kadarı fazla” diye sitem etti.

İskelenin önündeki kayalıklara oturup güneşlenen çift ise ‘her şey normalken sıradan şimdi ayrıcalık olan’ güneşin, insanın içini ısıtmasının ne kadar özlendiğinin işaretiydi.
İskeleyi arkama alıp diğer iskeleye doğru yürürken asıl ‘toplaşma’nın bankların bulunduğu alanda olduğunu fark ettim. Hafta içinde burada oturmak yasak ama konuştuğum polisler, bugün için deniz kenarı ve parklarda oturmanın yasak olmadığını söyledi.
Sosyal mesafeyi koruyarak kimi banklarda kimi denizin kenarında betonda oturan büyüklere arada sırada, “Teyzeciğim, amcacığım maskenizi indirmeyin sizin sağlığınız için söylüyoruz” dediler ama çoğunluk özen gösterdiği için fazla bir şey yapmalarına gerek kalmadı.
Gülbağ’dan yürümüş
Yalnız yaşayan 70 yaşındaki emekli mühendis Erol Taşcı Gülbağ’dan inmişti. “Devletin bizi korumak için kısıtlamayı getirdiğini, akciğerlerimizin hassas olduğunu biliyorum zamanla düzelecek ne yapalım sabredeceğiz” diyen Taşcı da yürümeyi, denizi, güneşi özleyenlerden ve hafta içinde de birkaç saat izin talep edenlerdendi.

Kısıtlama gelmeden önce her gün Ortaköy’den Emirgan’a yürüdüğünü söyleyen 76 yaşındaki Atilla Altıbaş, “Evde oturmaktan çatlıyorum artık. Umarım zamanla bize yönelik kısıtlama da kalkar” dedi.
‘Çocuğun ağzına bir kaşık bal çalmak gibi’
65 yaşındaki Haluk Güney tabiri caizse isyanlardaydı! Dört saatin bir saatini banka kuyruğunda harcadığını söyleyen Güney, kısıtlamanın ceza gibi olduğunu ifade etti ve durumdan şikayet etti: “Ben bahçemde yürürken bile ceza kesmeye kalktılar. Herkes evdeyken, her yer kapalıyken dışarı çıktık. Su almak istesen o bile yok. Bu, çocuğun ağzına bir kaşık bal çalmak gibi bir şey. Dünyanın hiçbir yerinde böyle uygulama yok.”
AVM’ler açılırken kendi yaş gruplarına kısıtlamanın sürmesini eleştirenlerdendi o da ve “Keşke Aziz Nesin yaşasaydı. Şu halimizi çok güzel kaleme alırdı” diyerek Türk edebiyatının büyük ustasını yadetti.
Önce mezarlık sonra deniz kenarı
Yanında kızıyla deniz kenarında, betonda oturan 70 yaşındaki Kevser teyze de en çok güneşi ve deniz havasını özlemişti. Oğlunun mesleği gereği izin belgesi olduğu için onu önce eşinin mezarına götürdüğünü sonra da kızıyla deniz kenarına indiklerini anlattı. AVM meselesine kızanlardandı, “Açılış için erken” dedi. Devlete sitem etmeyenlerdendi ama o da ilaç yazdırmak gibi işler ve hava almak için daha geniş çaplı izin çıkmasının uygun olduğunu ifade etti.
Abbasağa’da oturan Kayserili üç hemşehri, “Allah devlete zeval vermesin. Herşeyi bizim iyiliğimiz için yaptılar” söylemini benimseyenlerdendi. 65 yaşındaki Ayşe hanımın pazar alışverişini özlediği şu sözlerinden anlaşılıyordu: “Televizyonlarda görüyorum bazen ekrandan tezgaha elimi atıp alasım geliyor.”
Memlekete gitmek istiyorlar
“Faturaları internetten ödüyor çouklar, alışverişi de yapıyorlar” diyen hemşehrilerin derdi İstanbul’da sokağa çıkmaktan ziyade memleketlerine gidebilmekti.
Ramazan olması nedeniyle bazıları oruçluydu, oruçlu olmayanlar da oruçluların önünde birşeyler yiyip içmek istemediklerini söyledi. Atabildikleri adımı attılar, bileklerini sıvayıp güneşe tuttular, deniz havasını içlerine çektiler ve saat 15:00’e doğru martılarla vedalaşıp bir daha ne zaman izin geleceğini merak ederek evlerinin yolunu tuttular.
Evet.. hepsi sıkılmıştı, bazı sorunlar yaşamıştı, sevdiklerini özlemişti. Yukarıda da yazdığım gibi onlara getirilen kısıtlama konusunda ikiye ayrılmıştı. Ama büyük çoğunluğu hayatın diğerleri için durduğu bir gündeki sokağa çıkma izninin yeterli olmadığı konusunda hemfikirdi.
Evlatlardan uzak Anneler Günü…
Bir de Anneler Günü meselesi var.. Bu satılarda adını geçirdiğim ve geçirmediğim çok sayıda annenin gününü kutladım bugün. Bazılarının evladı refakatçi olarak yanındaydı ama beraber yaşayanların dışındakilerin ve refakatçi ihtiyacı olmayanlarınki değildi. Her ne kadar biraz buruk da olsalar, “Görüntülü görüştük, can sağlığı olsun. Sağ sağlıklı olalım da telafi ederiz” dedi hemen hepsi.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın, ligleri 12 Haziran’da başlatmayı planlayan federasyonun kararı için söylediklerine atıfta bulunarak, “Federasyon özgür iradesiyle davranıyor da ben niye davranamıyorum” diye isyan eden annem Nazan Türesay’ınki başta olmak üzere bugün yolumun kesiştiği ve kesişmediği tüm annelerin gününü kutluyorum…