Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Genç bir kadın, Tahran’da kollarını kavuşturmuş, kalabalığın içinden, göz teması kurmaktan kaçınarak değil, kimseye bakmadan, bedenini bir isyan tuvali gibi ortaya koyarak yürüyüp giderken insanda uyanan ilk his ürpertici bir cesaret ve azamet hissi oluyor. Kadınlara saçının telini göstermeyi yasaklayabilen molla rejiminde bu o kadar “büyük” bir hareket, öyle güçlü bir direniş biçimi ki, insan inanmakta güçlük çekiyor. İki yıl önce 22 yaşında bir kadın, Mahsa Amini, başını İslami rejime uygun biçimde örtmediği gerekçesiyle katledildi. İranlı kadınlar iki yıldır ayakta, on yıllardır süren bir baskı, zulüm ve beden tahakkümü rejimine karşı, her an şiddet görme ve katledilme tehdidi altında, yılmadan direnmeyi sürdürüyorlar.
Bedenselleşmiş bir cesaretle kapkara kalabalığın içinden iç çamaşırlarıyla geçen bu kadının adı Ahou Daryaei. (Ahu Derya). Tahran Üniversitesi’nde başörtüsünü İslami usullere uygun kullanmadan, iffetsiz kabul edilen bir kıyafetle dolaştığı için İslami rejimin güvenlik güçleri tarafından saldırıya uğradığı, taciz edildiği, giysilerinin yırtıldığı ve devamında bu şiddeti protesto etmek için “geriye kalan” giysilerinin çoğunu çıkararak yürüdüğü söyleniyor çeşitli haberlerde. Bu yazıyı yazdığım sıralarda rivayet muhtelif ve Ahou’nun akıbeti belli değildi. Rejimin onu deli olarak damgaladığı, bir psikiyatri hastanesine konduğu ya da gözaltında tutulduğu iddia ediliyor. Tüm baskı rejimleri korkuya dayalıdır; en çok da tahakküm altına almaya çalıştıkları kadınlardan ve kadın bedeninden korkarlar. Bu kadar büyük bir protesto sonucunda Ahou’nun başına gelebilecekleri kestirmek imkânsız. Elbette “delilik” diyecekler.