
H. AYHAN TİNİN
Sanat da var / Sinema
insanatinart@gmail.com
‘Futbol Sadece Futbol Değildir’.
Simon Kuper’in müthiş kitabı Türkçeye bu isimle çevrilmiş.
Futbolun ulusların ve insanlığın hayatında hangi anlamla yer aldığını anlatan bir çalışmaydı.
‘Zaferin Rengi‘ de sadece bir film değil.
Bir ulusun hayatındaki dönüm noktasını, bir futbol kulübünün tarihi üzerinden anlatan bir öykü…
Kuruluşu 1899 ‘Siyah Çoraplılar’ ya da kamuflajlı adıyla ‘Black Stockings Fc’ye dayanan Fenerbahçe Spor Kulübü’nün milli mücadele yıllarında üstlendiği rolü anlatan film, tamamen gerçek olaylara dayanıyor.
Türk sineması bir dönemini basit Hollywood yapımlarının, çok satan aşk romanlarının ve tarihi kahramanların uyarlamalarıyla geçirdi.
Sonra toplumcu filmler, 80 sonrası bireyci filmler sırayla sinema tarihimizde yer aldı.
En çok ihmal edilen ise yakın tarihimize de ışık tutacak gerçek insan öykülerinin ya da olayların, dramatik bir yapı içinde sinemaya aktarılmasıydı.
Çeşitli nedenlerle kaçınıldı bu tip üretimlerden.
Hele işin içine Atatürk ve Milli Mücadele dönemi girdiğinde iş iyice çığırından çıkmaya başlıyordu.
Önce Atatürk’ü canlandıran oyuncuya hemen ‘olmamış’ diye itirazlar geliyor. Ardından filmin senaryosunda türlü hatalar bulunuyordu.
Sanırım biraz da bu nedenle yönetmenler de yapımcılar da bu mayınlı alana girmek istemiyordu.
Neyse ki son dönemin cesur kararlarından birini Abdullan Oğuz vermiş de beğeneniyle beğenmeyeniyle ‘Zaferin Rengi’ni beyazperdede izledik.
Film uzun muydu, kısa mıydı? Yiğit Özşener Atatürk’e benzemiş mi, benzememiş mi? Bunlar laf-ı güzaf!
Yapım ‘Siyah Çoraplılar’dan 1902’de ‘Kadıköy Futbol Kulübü’ne, oradan da 1907’de ‘Fenerbahçe Spor Kulübü’ne dönüşen bir yapının, ülkenin işgalden kurtuluşu döneminde üstlendiği büyük sorumluluğu ve görevi anlatıyor.
‘Zaferin Rengi’ işgal yıllarının derin psikolojik çöküşü altındaki İstanbul halkına yeniden umut aşılayan, Anadolu’ya geçmesi gereken silah ve cephane için deniz kıyısındaki binasını, depo ve sevkiyat iskelesi olarak kullanan bir spor kulübünün, şerefli tarihinin bir bölümüne, belgeseller dışında bir dramatik yapım olarak bizim de yeniden bakmamızı, duygulanmamızı ve o yılları biraz olsun düşünmemizi kolaylaştırıyor.
Filmin konusu yalnızca Harrington Kupası’nın hikayesi değil.
Bir neslin, bağımsızlık ve erdemli insan davranışını, hayatın gerçeği içine nasıl taşıdığının da göstergesi.
Sözgelimi filmde Timuçin Esen’in canlandırdığı Topkapılı Cambaz Mehmet’in kurtuluştan sonra Cumhuriyet kurulduğunda milletvekili olmayı kabul etmediği gibi kendisine bağlanan maaşı da Kızılay’a bağışlayıp “Ben vatanıma ve paşama karşı görevimi yaptım. Bunun karşılığı olmaz” diyebilmesini hangi ahlak anlayışıyla açıklarsınız?
Fenerbahçe’nin sembol isimlerinden Galip Kulaksızoğlu’nu sömürge aydını değil, milli mücadele kahramanı yapan şey; yüreğinde taşıdığı hangi cevherdir?
Posta ve Telgraf umum müdürlüğü de yapan, Bosnalı Sabri’nin Fenerbahçe başkanlığı yanısıra kurtuluş yıllarında üstlendiği sorumluluklar, aksamayan bir telgraf sisteminin Anadolu’nun dört bir yanını birbirine bağlamasındaki gücü, bildiğimizden daha fazla olabilir mi?
Osmanlı arşivinde yer alan tek kulüp kuruluş belgesi evrakı bir inceleyin bakalım, Fenerbahçe’nin kuruluş amacı ne olarak yazılmış?
Gözyaşlarınıza zaman zaman hâkim olmayacağınız bu filmi, boynunuzdaki atkının rengine bakmadan izleyin.
Tek vücut olup Cumhuriyetin kurulmasına katkı veren bu insanların, önce futbol sahalarından başlayıp nasıl düşmanlaştırıldığını düşünün?
Çok değil, çocukluğumda babamla birlikte İnönü Stadı’nın taş merdivenlerinde bütün taraftarlar karışık otururduk.
Futbolu severdik. Oyunu severdik. Altımızda gazete kağıtları çekirdek çitleyip bir iki saat maçın başlamasını beklerdik. Ne zaman renkler üzerinden düşman olduk?
Kuşdili çayırında, Taksim Stadı’nda biz değil miydik işgal güçlerine tek vücut karşı koyan?
Filmde emeği geçen herkesin alın terine sağlık.
‘Zaferin Rengi’ni seyredin.
Sonra da kaybettiğimizin ne olduğunu düşünün!