• SANAT
  • 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11'i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • SPOR
  • VPN HABER

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Yüzse… yüzse… Mesela bir Yunan adasına kadar yüzse…

23/02/2016 21:31

 

murat sevinc kelleMURAT SEVİNÇ

Yaz sabahları kahvaltı saatinde en zevkli şeylerden biri gazetelerin magazin sayfalarını karıştırmak. Yeni nesli görmek; o neslin sınıfsal aidiyetlerini, taze sermayedarı, kapkaççı müteahhitleri tanımak; mekânlardan haberdar olmak; ‘cemiyet hayatı’nın meşhur simaları arasındaki yakınlıkları gözlemlemek; hangi ‘beach’te hangi ‘ünlü’nün kiminle ‘büyük aşk’ yaşadığını öğrenmek… Yalnızca iki haftalık tatilde en az üç büyük aşk yaşayanlar var, az buz işler değil bunlar!

Haberler içinde her gün mutlaka bir iki siyasetçinin de adı geçiyor. Düğünde, nikâh şahidi olarak, akşam davetlerinde, işadamı teknesinde vs. Her daim haber olanlardan biri de Deniz Baykal. Üç tür fotoğraf hatırlıyorum hakkında: Antalya’da Bayram namazı çıkışı, Antalya’da kızının Mini Cooper aracını kullanırken ve mutlaka, yüzerken.


Olmuyor ama

Fotoğraf: DHA

Fotoğraf: DHA

Kendine dikkat eden biri ve yaşına kıyasla genç görünüyor. 70’li yaşlarında hala ‘enerjik’ sıfatıyla anılması da bundan. Yıllardır işittiğimiz Ankara dedikodularına bakılırsa, biraz da ‘gamsız’ zindeliği olmalı. İyi yüzücü olduğunu, haberlerdeki ‘Denizde açıldı’ ifadesinden anlıyoruz. Örneğin kıyıdan epeyce mesafede bir güvenlik teknesi fark ediyor kendisini, biraz sohbet ediyorlar ve devam ediyor vs…

Her ‘Çok açıldı’ haberini okuduğumda ‘İyice açılsa, bir Yunan adasına varsa, orayı çok sevse, yerleşse ve güzel bir emeklilik yaşasa keşke’ diye düşünüyorum, engel olamadığım hain bir gülümseme eşliğinde. Olmuyor ama. Dönüyor sahile ve Ankara’ya ve CHP’ye ve TBMM’ye ve ekranlara… Bir umut, sonraki yazı beklemeye başlıyorum!

‘Köksüz, ama sürekli bir veliaht duygusu içinde’

Kırk küsur yıldır siyasette Baykal. Defalarca uzaklaştı ve döndü. Yalçın Küçük yıllar önce bir TV programında, hatırladığım kadarıyla mealen, ‘Duvara doğru koşar duvar üzerime geliyor der’ sözleriyle tanımlamıştı Baykal’ı.

Ve belki de hakkındaki en anlamlı satırlar, Cemal Süreya’ya ait. 18 Ocak 1987 tarihli yazıda (99 Yüz, YKY). Bir iki cümle: ‘İnsanlar için değil, durumlar arası düşünür… Düşünceden, ideallerden değil, güç dengelerinden çıkış yapar… yine de Deniz Baykal demokratik hayatın bir ürünü, demokrasinin çocuğudur. Salt var olması, orada, oralarda bir yerde durması bile demokratik bir hava yaratır… Karizması yok, bu yüzden bilinçli biçimde sloganı da yok…’ Sanırım Süreya’nın Baykal’a dair en çarpıcı tespitleri, şu iki satırda gizli: ‘Üç kişinin içinde ahbap, yüz kişi içinde yol gösterici, bin kişinin içinde hiç… Köksüz, ama sürekli bir veliaht duygusu içinde.’ (s.22-23)

Temel motivasyonu kendisiyle meşguliyet

kaan08_baykal

Bugünün Deniz Baykal’ı da, tüm köklü partiler gibi bir kez daha değişim sancısı yaşayan CHP’de, belki bir yanıyla ‘değişime direnci’ ama bana kalırsa her daim ‘kendisini’ temsil ediyor. Baykal’ın temel motivasyonu, ‘kendisiyle meşguliyet.’ Kendisiyle fazla meşgul olan herkes gibi, istediği boyutta ilgi ve iltifatı bulamıyor. Malum, ‘Beni sevin sayın, ciddiye alın’ talebiyle yaşayanları, seveceği varsa da sevemez insan.

Bir şey olmayı ama mutlaka bir şey olmayı isteyip bir türlü olamamaktan mustarip. Parti genel başkanlığı, bakanlık, popülerlik değil yalnızca; ısrar ve inatla, başka bir şeyler olmayı istiyor. Herhalde, ‘Kırk küsur yıldır siyaset yapan doçent olmuş insanım. Kimler kimler başbakan, TBMM Başkanı, cumhurbaşkanı vs. oldu’ diye düşünüyor. Haklı belki de…

70’lerdeki bakanlıklar (73 ve 77 seçimleri ardından), 80’lerde SODEP ve SHP maceraları, 1987’de SHP’den vekillik, Erdal İnönü’ye karşı mücadelesi… Örneğin SHP genel başkanlığına oynayıp kongrede ateşli konuşmalar yaparken, Erdal İnönü o sakin üslubuyla bir kez daha genel başkan olmayı başarıyordu! Baykal açısından vahim manzaralardı. Neyse ki kapatılan partiler 1990’ların başında yeniden açılabildi de, CHP genel başkanı oldu.

Sonrasında SHP’yle birleşme. Artık bir partisi vardı. Baykal CHP’si 1999 seçiminde baraj altında kaldı. Seçimden hemen önceki 98 kurultayına sahneye Ricky Martin şarkısı, ışık ve ses gösterisiyle çıkması kimin fikriydi bilemiyorum ancak unutmak hakikaten olanaksız; Allah kimseye kader etmesin!

Faşist rejim ürünü ‘seçim barajı’ nedeniyle geçerli oyların neredeyse yarısının çöpe gittiği, önemli partilerin küçük oy farklarıyla ‘dışarıda’ kaldığı Kasım 2002 seçimleri ardından (AKP ve CHP meclisi), Erdoğan’ın milletvekilliği ve başbakanlık yolunu açan anayasa değişikliklerine destek verirken, kim bilir belki de cumhurbaşkanı seçilmeyi umuyordu.

2002 seçimi ardından, her ne kadar Abdullah Gül başbakan olsa da herkes ‘lider’in kim olduğunu biliyordu. Bu sorun, iki anayasa maddesi (76 ve 78) değiştirilerek çözüldü. Kişisel olarak Erdoğan’ın siyasetten mahkeme kararıyla alıkonmasının haksızlık olduğu kanısındaydım. Hala aynı kanıdayım. Ancak bir kişi vekil olsun diye Anayasa’nın iki maddesinin değiştirilmesi de pek olağan bir durum değildi doğrusu.

Kırılma yılı 2007’deki hırçınlığı

Baykal, Erdoğan’ın vekil ve başbakan olmasını sağladı ama 2007’de (muhtemelen) cumhurbaşkanlığı adaylık hayalini gerçekleştiremedi. Bu ‘hayal’i, yalnızca tahmin edebilirim kuşkusuz. Aksi halde Baykal’ın Türkiye için bir kırılma yılı olan 2007’deki hırçınlığını anlamlandırmakta zorlanıyorum.

2007’de Sezer’in görev süresi bitiyordu. Cumhurbaşkanı seçim süreci tam bir Aziz Nesin öyküsüne dönüştü. Özetle ve sırasıyla: AYM’ye yapılan baskı, bir bahar akşamı (27 Nisan) yayınlanan ‘e-muhtıra’ Baykal’ın berbat açıklamaları (30 Nisan), AYM’nin skandal 367 kararı (1 Mayıs), bu kararın fırsata çevrilip seçim kararı alınması, o seçimde AKP’nin yüzde 47 oyu…

Sonrası malum. Abdullah Gül, artık TBMM’de olan MHP’nin de katkısıyla cumhurbaşkanı seçildi. Bu arada, Anayasa’da yapılan değişiklikle Türkiye sağının büyük hayali yolunda ilk adım atılmıştı: Halk tarafından seçim! Ulusalcı kesim o esnada yüzde 47 travmasını parmak hesabıyla atlatmaya çalıştığı için, anayasa değişikliği halkoylaması gündem dahi olamadı. Bugün hatırlayan var mı?!

Muhalefetin zekâ seviyesi hakkında da çok önemli ipuçları veren ‘2007 sürecinde’, hiç kuşkusuz ana aktörlerdendi Baykal. AYM’ye yönelik ‘eğer aksi yönde bir karar çıkarsa, ülkenin bir iç çatışmaya sürükleneceği’ yönündeki münasebetsiz açıklamaları, Haşim Kılıç’ın 367 kararına yazdığı ‘karşıoy’un başlangıç kısmında da (isim vermeden) yer aldı. Bugün olup biten tüm rezaletlerde, o günlerde inatla sürdürülen akıl dışı ve AKP’yi güçlendirmekten başka hiçbir işlevi olamayan muhalefet biçiminin azımsanmayacak katkısı var. Haliyle, Ricky Martin’in de…

2010’da yaşananlar malum. Kaset vs. Türkiye’de siyasetçilerin acil istifalarına neden olan görüntülerin, belki de onların skandal olmayan nadir eylemlerinden oluşu, memleket halinin vahametini sergiliyor aslında. Kimi MHP’lilerin başına gelenleri de düşününce!

Bir kez daha moral

erdogan baykal

İstifa ardından uzun süre sessiz kaldı. Çıkışını 7 Haziran seçimi ardından yaptı. Ne yapacağını düşünen Erdoğan ile görüştü durup dururken. Görüşme, yine Baykal’a özgü siyasi dehanın ürünüydü! Kısa süre sonra, ‘Neden Erdoğan dışında beni çağıran yok?’ sorusunu yöneltti. Yukarıda, Yalçın Küçük’ten alıntıladığım örneği hatırlayın tam burada: ‘Ben neden gittim?’ değil; ‘Beni neden çağırdı?’ Baykal bir kez daha, moral oldu ve moral buldu.

Geçen hafta AKP’lilerin, Ahmet Hakan’ın ve hatta Adnan Oktar’ın kendisini takdir edip alkışlamasına neden olan açıklamaları yaptı CNN Türk’te. Konuşmasında mezhepçiliğin güçlü izleri vardı. Top atışlarının haklılığını savundu vs…

Şimdi her Allah’ın günü haberi yapılıyor. Türkiye vasatına (ortalamasına) bir kez daha hitap ediyor çünkü. En ortalama haliyle. En büyük marifeti bu. ‘Olgun’ sıfatı, ‘devlet adamı vakarı’ tespiti, memleketteki ‘vasat’ sevgisinden kaynaklı. Sen vasat olanı dillendirmeyi ne kadar seversen, o vasat da seni o kadar sever! ‘Devlet adamı vakarı’ denilen de, her zaman kötü bir şey olmayan ‘vasat’ın, yeniden ve yeniden üretilmesinden başka bir şey değil.

Kılıçdaroğlu ile uğraşıyor, yalandan bir iki iltifatı da eksik etmeden. Destekçilerinin kim olduğunu tahmin etmek güç değil. Belki tüm parti içi muhalefet, hep birlikte ama bu kez zamanın ruhuna uygun biçimde, Yusuf İslam şarkılarıyla çıkarlar sahneye, ses ve ışık gösterileriyle. Yalnızca ‘hizipçilik’ alışkanlığı da olabilir bugünlerdeki heyecanı, bilemiyorum.

Tabii insan düşünmeden edemiyor, ‘Bu kez de 2019 cumhurbaşkanlığı seçimi hayalleri mi kuruyor acep?’ Olur mu olur. Eğer bir süre sonra, ‘ANAP yanaklı AKP bıyıklı MHP tandanslı’ Taha Akyol’un programına da çıkarsa, bu yöndeki kuşkularım artacak!

Ya da belli mi olur, bakarsınız 2016 yaz aylarında bir gün, yüzer yüzer yüzer… Dur bakalım Allah büyük. Eğer olursa, o zaman Çipras düşünsün artık. Bize ne…

Kategori:Agora

Tüm yazılar: Murat Sevinç

SON HABERLER

Mourinho: Türkiye liginin nasıl bir yer olduğunu dünyaya gösterme anlamında başarılıyım

Fenerbahçe’nin hocası Jose Mourinho “Türkiye liginin nasıl bir yer olduğunu bütün dünyaya gösterme anlamında başarılıyım” dedi.

Joe Biden'a prostat kanseri teşhisi konuldu

Eski ABD başkanı Joe Biden’a, kemiklerine kadar metastaza neden olan türde prostat kanseri teşhisi konuldu.

Tanrıkulu: Komisyon mutlaka yasayla kurulmalı

CHP Diyarbakır Millletvekili Sezgin Tanrıkulu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ‘Milli Birlik ve Dayanışma Komisyonu’ kurulması teklifine karşılık kendilerinin geçmişte sundukları yasa teklifini hatırlatarak eksiklerinin tamamlanıp değerlendirilebileceğini belirtti.

Süper Lig'de küme düşen üçüncü takım Sivasspor

Süper Lig’de küme düşmesi kesinleşen üçüncü takım Net Global Sivasspor oldu.

Uzaktan çalışanlar daha yalnız, üzgün ve öfkeli hissediyor

Anket sonuçları uzaktan çalışanların kendilerini daha yalnız, üzgün ve öfkeli hissettiklerini gösterdi.

İki karne, bir ders
Hata mı, kasıt mı?

Ara

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 2 bin 757 gündür hapiste

YAZARLAR

Elinden çıkanı kulağın duysun

Mustafa Dağıstanlı

Ali Özgentürk için: Böyle mi olmalıydı!

Ayhan Tinin

Çocuk, sınırsızlıkta değil, sınırda büyür

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Yazalım da ne yazalım nasıl yazalım!

Murat Sevinç

Senyör Amicis'in gazına geldim 

Behzat Şahin

Özel, İmamoğlu ve Yavaş'ın 'özenli' açıklamaları üzerine…

Murat Sevinç

Yeşil zeytini neden yemedin Sait?

Ayhan Tinin

GÜNÜN 11’İ

Pınar Yıldız Yüksel: Türkiye yaşlı nüfus hızında Japonya'nın izinden gidiyor

Savaşkan İskefli: Otomobil almak yüksek vergiler nedeniyle toplumun büyük kesimi için neredeyse imkânsız

Ümit Akçay: 19 Mart operasyonunun ekonomik etkileri, iktidarı girdiği yoldan çevirecek bir etki yapmadı

Esfender Korkmaz: Dezenflasyonist politika aracı olarak yatırımların durdurulması çok yanlış

Sedat Bozkurt: İktidarın 'terörsüz Türkiye' diyerek önüne koyduğu amacı o gün bu akademisyenler devletten talep ettiler

Nevşin Mengü: Ekrem İmamoğlu dosyasından belli ki 'ahtapot' çıkacak

Fehmi Koru: Körfez ülkelerinde krallar gibi karşılandı Trump…

Gözde Bedeloğlu: Geleceğin mimarları, sanatçıları, bilim insanları üstleri başları parçalanarak gözaltına alındı, tutuklandı

Şükran Pakkan: İnsanları onurlu kılan; ispiyoncu olması değil, özgürlüğe, hakka ve adalete inanmasıdır

Zeynep Aktaş: Yatırımcı yeniden borsaya yönelirken altın geriliyor

İlber Ortaylı: Medeniyet Kulübü'nden bir öğrenci, protestocu grubun içine dalıp kavga çıkarmış

  • 9 SORUDA
  • YAZARLAR
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DİKEN ÖZEL
  • DİKEN'E TAKILANLAR
  • DÜNYA
  • EKONOMİ
  • KEYİF
  • MEDYA
  • POPÜLER BİLİM
  • SANAT
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 10 YAŞINDA
  • Künye
  • İletişim
  • Gizlilik ilkeleri
  • Çerez politikası

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi

×