MURAT SEVİNÇ
Gözaltındaki öğrencilerden dokuzu tutuklanmış.
Ben o öğrencilerin birkaçının dersine girmişim, iki üç yıl önce. ‘Anayasaya Giriş’.
O öğrencilere, temel hak ve özgürlükler anlatıldı. Sorular sorulup tartışıldı birlikte. Bir sınav sorusunda, o öğrencilerin, cuma namazına gitmek isteyen arkadaşlarının hakkını canhıraş savunduklarına tanık olundu. Bu cevvalliklerinin, vermeleri gereken yanıtla ilgisi olmamasına karşın!
O öğrencilerin, bir ‘sınav sonucu’ tartışmasında/karmaşasında nihai kararı ‘onlara’ bıraktığımda, sınıfta kırk dakika tartışıp sonunda en dürüst sonuca vardıklarına tanık oldum. Sınıfın dışında beklemiştim; gelip bana kararlarını ‘tebliğ’ etmişlerdi!
O öğrencilere, hak ve özgürlükler rejimi anlatıldı. Şiddete, ırkçılığa, savaşa, nefrete çağrı yapmayan düşüncelerini savunmaları gerektiği.
O öğrencilere, ifade özgürlüğü ilkesinin, asıl olarak rahatsız edici, şoke edici düşünceler açısından geçerli olduğu anlatıldı.
O öğrencilere, kendilerine sorulan bazı sorulara yanıt vermemeleri gerektiği, soruyu yönelten hocaya kızıp tepki göstermeleri gerektiği anlatıldı.
O öğrencilere, toplu gösteri ve yürüyüş hakları ve sınırları anlatıldı.
O öğrencilere, özgürlüğün ‘asıl,’ sınırlamanın ‘istisna’ olduğu anlatıldı.
O öğrencilere, kişi hakları, yargılama esnasındaki hakları, siyasal ve sosyal hakları, yurttaşlık hakları anlatıldı.
O öğrencilere, bir ‘insan’ ve bir ‘yurttaş’ oldukları, bu niteliklerin gerekleri anlatıldı.
O öğrencilere, her şeyin ama her şeyin tartışabilir olduğu, ‘karşı çıkma’ özgürlüğünün, insan olmak için gerekli koşullardan biri olduğu anlatıldı.
Düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü anlatıldı. Hiç kimsenin, bu özgürlüklerin ‘özüne’ dokunamayacağı.
O öğrencilere, hiç kimseden nefret etmeye hakları olmadığı, kendileri için harcanan kamu kaynaklarını hak etmeleri gerektiği, yoksul insanların vergileriyle okuduklarını unutmamaları, herkesin, en hazzetmediklerinin dahi hakkına sahip çıkmaları gerektiği anlatıldı.
O öğrencilere, hangi ideolojiye sahip olurlarsa olsunlar, evvela namuslu, dürüst insanlar olmaları gerektiği anlatıldı.
O öğrencilere, Boğaziçi’ndeki bütün hocaları, çok şey anlattı. Çok emek harcadılar.
Genç insanlar. Yargılanmamalıydılar. Yargılanacaksalar da, tutuksuz yargılanmalıydılar. Telafisi güç olan yıllarındaki, genç insanlar.
Bu yazıyı okuyan kaç kişi, ‘Vatan hainleriiiiiii,’ ‘Alçaklığı mı öğretiniz ulaaaaan,’ ‘Hepinizi temizleyeceğiiiiiiz,’ ‘Şerefsizleeeeer,’ diyecek; kaç kişi o çocuklar tutuklandığı için çok ama çok mutlu olacak ve kaç kişinin aklında, fikrinde, vicdanında hiç bir şey kıpırdamayacak acep…
Evet, o öğrencilerin birkaçına, ‘temel haklar ve özgürlükler’ konusunu ben anlattım.
Anlatırken, derslerin bir yerinde, Mümtaz Hoca’dan bir cümle aktardığımı hatırlıyorum: “Anayasaları yaşatan içlerindeki sözcükler değil, dışarılarındaki hayattır.” O hayat için elzem ‘nefesi’ verecek olan da, toplumdur.
İçinde var olduğunuz toplumun ne kadar umurundasınız, bilemiyorum artık.
Kendi adıma, özür dilerim çocuklar.
Elimden gelenin bir ‘özür’ olmasının ağırlığı da, benim, bizlerin payına düşen olsun…