MERT YILDIZ
Bir kayyum furyası başladı memlekette. Ne yalan söyleyeyim uzunca bir süre anlamını bile bilmiyordum bu kelimenin.
Arap ülkelerini ziyaret ettiğimde çok duyardım. Herkes birbirine ya ‘habibi‘ ya da ‘qayyum’ derdi. Sanki iyi bir şey gibi gelmişti başlarda. Gerçek anlamı ‘Yeni Türkiye’yle girdi lugatıma.
Yakın zamanda yabancı yatırımcılarınkine de girmiş ki biri sordu geçende, “What is kayyum” diye. Anlatmakta güçlük çektim ama anlatırken ne kadar güçlü ve tehlikeli bir silah olduğunu fark ettim.
Nereden çıktı bu kayyumculuk?
Aslında ilk başta arıza çıkaran firmalar için çare kamulaştırmaydı. Bank Asya’yı al aşağı ettikten sonra kamulaştırmanın yabancı yatırımcıyı korkuttuğu fark edildi.
Dışarıdan gelen paraya bu kadar muhtaç bir ülkede yabancı yatırımcıyı korkutmamak lazım. Hal böyleyken kafa kafaya verildi ve kayyumculuk bulundu. Önce Koza İpek Holding, sonra Feza Gazetecilik.
Kamulaştırıp mı kayyumlaştırsak, kamulaştırmadan mı kayyumlaştırsak?
Kayyumlaştırmanın ilk ‘avantaj’ı şu:Öncelikle yabancı yatırımcı tarafında, kayyum atanışını yatırımcıların ruhu bile duymuyor. Bu haberler çoğu zaman yabancı medyaya düşmüyor. Düştüğü zamanda gazetelerin ‘Ortadoğu’daki garip ülkeler’ bölümünde kaybolup gidiyor.
Çoğunlukla küresel perspektife sahip yabancı yatırımcının Türkiye gibi ufak bir piyasa için harcayacak çok vakti yok. Maliye politikası iyi mi? İyi. Para politikası sağlam mı? Şimdilik sağlam. O zaman her şey yolunda demek. Kimse kalkıp ona buna kayyum atandı haberleriyle uğraşmıyor. Uğraşsa da zaten negatif pozisyonunu değiştirecek kadar önemsemiyor. Olan Türkiye’nin algısına ve ileride gelecek (ya da gelmeyecek) yatırımlara oluyor.
İkinci ‘avantaj’, AKP ve yakınları için. Kayyumlaştırıldıktan sonra firmaların yönetimi AKP yakınlarına kalacak. Yani seçim zamanı işsiz akrabanız varsa tek alternatif kamu değil. Artık özel sektöre bile siyasi elemanlar alınacak.
Bu, işsizlik düşecek demek değil. ‘Doğru’ siyasi görüşe sahipler işlenecek, kalanı işsiz kalacak. Eskiden kamuda olan bu olgu artık özel sektörde, hatta çok yakında beyaz yaka sektörlerde bile olacak. Kadınlar için başörtüsü mülakatta sizi dekolteli hanımın önüne geçirecek. Sakal (hele bıyıksız İŞİD sakalı) damat traşına tercih edilecek.
Üçüncüsü, kayyumlaştırma, kamulaştırmanın aksine kamunun eline yönetmeyi bilmediği ve beceremediği bir firma bırakmıyor. Kamulaştırdığınız firmada çalışanlar bir anda kamu çalışanı oluyor ve devletin bütçesinden veriliyor maaşları. Eee bu adamları kovarsanız size karşı dönerler. En iyisi bir kayyum ata, şirketin stratejisini kontrol et ama kamuyu işin içine bulaştırma.
Kayyumlaştırmanın en büyük ‘avantaj’ı (veya tehlikesi) işadamlarının susturulması. Erdoğan ve AKP’ye tehdit Meclis’te değil. Kısa vadede halkta bile değil. İş dünyasında. Büyümenin yavaşladığı, reformların yapılmadığı, hukukun üstünlüğüne saygı duyulmadığı her gün işadamları için kaçan bir fırsat veya düşen karlılık demek. Artık AKP’nin etrafındaki işadamları bile düşen karlılıktan ve artan borçlanma maliyetinden şikayet ediyor. Pek çok sektörde rant arslanın ağzında. AKP’lilerin en vizyoneri ve en çakalı Reza bile rant kalmadığını görünce ABD’ye gitti. Kısaca artık iş dünyası ile Erdoğan’ın çıkarları ters düşüyor.
Halk yutar, işadamı yutmaz
7 Haziran-1 Kasım arasında Erdoğan terörü gündeme çekerek aslında ekonomideki sorunları örtbas etti. Halk bunu yuttu ama işadamları yutmaz. Gün gelir işadamları çıkarlarının Erdoğan ile uyuşmadığını fark eder. Halktan farklı olarak organize olma gücüne sahip bu bireyler Erdoğan’a çok büyük bir tehdit olabilir. İşte kayyumculuk burada devreye giriyor.
Kayyum atanması şirketlerin nominal sahibini değiştirmiyor, reel sahibini değiştiriyor. Diğer bir deyişle sizin enerji sektöründe bir firmanız varsa kamulaştırmanın aksine kayyum atanınca şirket hala sizin elinizde. Karın en azından bir bölümü hala size geliyor. Bu bir tür sus payı. İşadamı kayyum atanmasın diye susuyor, düşük kara razı oluyor. En ufak bir arıza çıkardığında kayyum atanıyor.
Bu bile işadamları için kötü bir senaryo değil. Kendisi hala şirketin (kağıt üstünde) sahibi olduğu için susmaya devam ediyor. Halbuki kamulaştırsa adamın elinden varlığı alındığı için itiraz eder. Organize olur, bir şeyler yapmaya çalışır. Kayyumlaştırılan şirketin sahibi kenara çekilip kaderine küsüyor.
Kayyumculuğun sonu
Anaakım medya patronları gündeme bakıp “Yaaa çok ses çıkarmazsam bana bir şey olmaz” diyor olabilir. Desinler. Bugünün ‘Abdülkadir ‘Biz İsteyerek Aldık’ Selvi’si’ bir bakmışsınız yarın ‘Siz istemeden’ yazıişleri müdürü oluvermiş.
Diğer sektördeki patronlar ise bunlar olup biterken “Ama o medya sektörü, zaten çok tehlikeli bir sektör, bizim devletle çok işimiz yok, bize bir şey olmaz” diye kendilerini kandırabilir. Kayyum atamanın en büyük sorunu da bu; bağımlılık yapıyor. Bir başladınız mı neden durasınız?
Kayyumculuğun sonu mafyacılığa soyunmuş devletin kontrolünde bir ekonomidir. Çünkü büyüme potansiyelin altında kaldığında ‘rant pastası’ artık büyümüyor demektir. Zenginleşmek için tek çözüm başkasının dilimine saldırmaktır.
Önce Gülen sonra Doğan, sonra en çok rant getiren diğerleri. Eninde sonunda sıra hepinize gelecek…
Hala çok mu ütopik geliyor…bknz Tunus*.
*Dünya Bankası’nın Arap Baharı sonrası yaptığı bir araştırma Suudi Arabistan’a sığınan eski diktatör Zeynel Bin Ali’nin firmalarının ülkedeki özel sektör karının toplam yüzde 21’ne eşit olduğunu gösterdi.