BURAK ŞAHİN
Operasyonların sürdüğü illerdeki ablukanın son bulmasını talep ettikleri için 1000’i aşkın akademisyenin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından ‘aydın müsveddesi, cahil ve karanlık‘ ilan edilmesi, 12 Eylül’ün mimarı Kenan Evren’in benzer bir ‘vukuat’ını akla getirdi.
1980 darbesine ilk tepki olarak nitelenebilecek 1984 tarihli Aydınlar Dilekçesi nedeniyle dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren de imzacı 1383 kişiyi ‘vatan haini’ ilan etmişti.
Metinde şu ifadeler yer alıyordu:
Ülkemizin, insan haklarının güvenceleri yurt dışında tartışılır bir ülke durumuna düşürülmüş olmasını onur kırıcı buluyoruz.
Yaşam hakkı ve insanca yaşama, örgütlü ve toplumsal varolmanın çağımızda hiçbir gerekçe ile ortadan kaldırılamayacak baş amacıdır; doğal ve kutsal bir haktır. Bu hakkın anlam kazanması, düşünceyi özgürce açıklamaya, geliştirmeye ve etrafında örgütlenmeye bağlıdır.
Bireylerimizin yeni ve değişik düşünce üretmelerini, gösterilmeye çalışıldığı gibi, bunalımların nedeni değil, toplumsal canlılığın gereği sayıyoruz.
İnsanların son sığınağı olan adalet, insanca yaşamın da başlıca dayanağıdır. Bunun gerçekleşmesinin çağdaş hukuk devletinde geçerli yolları, adalet arayışının hiçbir şekilde engellenmemesini ve adalete ulaşmada olağanüstü yargı yollarına ve olağandışı yöntemlere başvurulmamasını gerektirmektedir.”
‘Biz çok aydın gördük, vatan hainliği yaptılar’
Aziz Nesin öncülüğünde hazırlanan dilekçe üzerine Kenan Evren Manisa’da düzenlenen bir mitingde “Biz çok aydın gördük, vatan hainliği yaptılar. Son Padişah Vahdettin aydındır. Ama memleketi düşmanlara teslim etti. Ben ne yapayım öyle aydını?” demişti.
Başka benzerlikler de var
Bu açıklamalar sonrasında yaşananlar, gazete manşetleri ve hukuki süreç de adeta bugünküyle aynıydı.
Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) Erdoğan’ın hedef gösterdiği akademisyenler hakkında ‘gereğinin yapılacağını‘ açıklaması ve ‘jet hızıyla‘ soruşturmaların başlaması yine 1984 yılını aratmadı.
Zira Sıkıyönetim Komutanlığı da ‘Aydınlar Dilekçesi‘ metnine el koymuş, dilekçedeki görüşlerin arkasında duran 59 kişiye soruşturma açılmıştı. YÖK imzacılardan sekiz öğretim görevlisine üç kınama cezası vermişti. Bazı akademisyenler ise işlerinden olmuştu.
Toplu konut dilekçesi sandım
Aziz Nesin Vakfı’ının paylaştığı bilgilere göre birçok imzacı askeri mahkemede yargılanmaya başlamış, pek çok kişiyse imzalarını metinden çekmek için türlü bahaneler uydurmuştu.
İbrahim Tatlıses’in kendini “Ben toplu konut dilekçesi sanmıştım” diye savunmasıyla Fikret Hakan’ın “Pişpirik oynarken imzaladım” demesi birbiriyle yarışmıştı.
Müjdat Gezen ‘katılmadığı bazı husular olduğunu‘ söylerken Orhan Pamuk ise söylediklerinin arkasındaydı.
‘Kimin ağzına kilit vurmuşuz?’
Dava sürecinde Kenan Evren, yine 2016 Türkiye’sinden de tanıdık olan “Kimin ağzına kilit vurmuşuz. Fikirler serbestçe söylenmiyor mu?” demişti.
Aziz Nesin ise savunmasında “Bizler bu dilekçeyi yazar ve imzalarken bunun karşılığında aydın olduğumuz için bir minnet beklemiyorduk ve aydın olmanın ayrıcalıklarından yararlanmaya kalkmış değildik. (…) Bu dilekçeyi imzalayanlar arasında salt ulusal düzeyde değil uluslararası düzeyde sanatçılar, yazarlar, gazeteciler, bilimciler, hukukçular, eski bakanlar vardır. Bunlar aydın değillerse, Türkiye’de Aydın ilinden başka aydın kalmaz” ifadelerini kullanmıştı.
Savunmaya da yayın yasağı
Ne var ki yine bugünlere benzer bir hamleyle Nesin’in savunmasına da yayın yasağı getirilmişti.
Erdoğan’ın hedef gösterdiği, YÖK, savcı ve üniversite yönetimlerinin ‘derhal harekete geçtiği‘ süreç nasıl sonuçlanacak bilinmez ancak 1984’te açılan dava bir buçuk yıl sürmüş ve beraatle sonuçlanmıştı.
Mahkeme, sanıkların dilekçe metninde ’Anayasanın tanıdığı hür demokratik düzeni, temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik şiddet eylemlerini teşvik edici’ bir unsur bulamamıştı.
Yararlanılan kaynaklar:
- Aziz Nesin, Kenan Evren, Değişmeyen Türkiye – Haluk Kalafat
- 12 Eylül’ü direnişle anmak ‘Aydınlar Dilekçesi’ – Serpil Güvenç
- Aziz Nesin Arşivi