ZEYNEP GÜVEN ÜNLÜ
Çocuğu okula giden çoğu ebeveyn gibi benim de bir okul WhatsApp grubum var. Doğrusu pandemi döneminde epeyce faydalı oldu buradan iletişim kurmak. Online eğitime uyum sağlarken bir sürü kaygıyı, bilgiyi, deneyimi paylaştık. Hatta önemli konuları zoom üzerinden konuştuk.
İşte bu toplantılardan birinde, veli arkadaşlardan Bora Turan, çocuğunun yurt dışında iyi bir üniversiteye kabul edilme hikayesini anlattı. Meşakkatli bir süreç, ciddi bir efor, hem öğrencinin hem velinin ödediği maddi manevi bedeller… ve arkasından gelen başarı. Etkileyiciydi.
Turan’ın anlattıklarını dinledikçe, konuya nasıl ‘profesyonelce’ yaklaştığını düşünmeden edemedim. ‘Profesyonel veli’ kavramı işte böyle çıktı.
Bora Turan’ın kendi iş hayatı da veliliği gibi, profesyonel. ABD’de lisans ve master öğreniminden sonra Stanford Üniversitesi’nden Executive MBA derecesi almış, Apple’da uzun yıllar üstü düzey yönetici olarak çalışmış. Türkiye’ye dönmeye karar verdiğinde kendi işini kurmuş. Şimdi Apple’ın Türkiye’deki içerik tedarikçiliğini yapıyor.
Biri üniversiteye diğeri 8’inci sınıfa giden iki çocuğunun eğitimini ne kadar önemsediği şu cümlesinden apaçık anlaşılıyor: “Türkiye’ye dönerken, çocuklarımı göndereceğim en uygun okul aradım. Kendi araştırmamla yetinmedim, bir danışmandan, bana bütün okulların özelliklerini detaylarıyla raporlamasını istedim. Kararımı bu şekilde verdim.”
Bora Turan, maddi gücü yeten pek çok veli gibi çocuklarını özel dersle destekliyor, çeşitli ihtiyaçları için danışmanlardan yardım alıyor. Ama işin en zor kısmı yine ona düşüyor: “Oğlum ortaokulda çok istekli bir öğrenci değildi. Lise boyunca onu iyi okulların yaz kamplarına götürdüm, yeterli çabayı gösterirse buralarda okuyabileceğini anlattım. Nitekim 10’uncu sınıftan itibaren motivasyonu arttı, çok yorulsa da derslerini toparladı. Londra Üniversitesi’ne kabul aldı. Kolay olmadı, o yüzden kızımla daha erken başlamak istiyorum hazırlanmaya.”
“Maddi manevi zor bir süreç olmalı ama daha da zoru, zamanı nereden buluyorsunuz” diye sordum, Turan’a: “Benim ilk işim babalık” diye cevap verdi. “Bütün birikimimi iyi eğitimime borçluyum ama çocuklarıma büyük bir servet bırakamayacağım. Onlara verebileceğim en büyük değerin eğitim olduğunu düşünüyorum. İşim de buna müsait olduğu için, her şeyi babalıktan arta kalan zamanda yapıyorum.”
Bir veli, öğretmenden daha iyi öğretmen, konusunda uzman eğitim danışmanından daha iyi danışman olabilir mi? 2006’dan beri, yurt dışındaki yaz okullarına, lise ve üniversiteler öğrenci gönderen Deniz Bakış, “Tabii ki olabilir” diyor: “Bir araba alacağım zaman, o modeli en ince ayrıntısına kadar çalışırsam, satıcıdan daha çok şey bilmem normal. Ayrıca, şimdi her şey web’de, dil bilen herkesin erişimine açık.”
Buna karşılık Bakış’a göre velilerin gözden kaçırdığı birkaç nokta var: “Bir eğitim danışmanı çocuğun ne istediğine ve ona neyin uygun olduğuna daha objektif bakabiliyor. Ailenin gözünde büyük ve köklü bir okul değerliyken, çocuğa birebir ilgi göreceği küçük bir kampüs daha uygun olabiliyor. Peki biz danışmanlar nereden biliyoruz? Çünkü çok çocuk görüyoruz, daha objektif bakabiliyoruz. O noktada daha profesyoneliz.”
“Çocuklar ailelerin yumuşak karnı, adımı yazmazsanız daha rahat konuşurum” diyen bir başka eğitim danışmanına göre İstanbul’da çok ‘profesyonel veli’ var: “Pandemiyle birlikte bu sayı daha da arttı. İnsanlar evlere kapanınca çocuklarına daha fazla zaman ayırmaya başladı. Okulla ilgili aksayan yönler görünür oldu. Bu insanların hemen hepsi iş hayatlarında başarılı, iyi eğitimli. Başarılarını eğitimlerine borçlu oldukları için çocukları da o yoldan geçsin istiyorlar. Haksız da değiller. Ama eskiye oranla işlere çok daha fazla karıştıkları da bir gerçek.”
Adsız danışman, her iş görüşmesinde veliler tarafından ciddi şekilde sorgulandığını anlatıyor: “Eğitimim, mesleğimdeki başarım ortada olduğu halde, her görüşmede sorgulandığımı hissediyorum. İş, ‘Çocuğum o okula girebilir mi’ noktasından ‘Sen çocuğumu oraya sokabilir misin’ noktasına geldi. Veliler eskiye göre çok daha işin içinde. En küçük detayla ilgileniyorlar, günün her saatinde arayıp sordukları sorunun cevabını hemen almak istiyorlar. İş dünyasından bir tabirle söylersem ‘micro managing’ yapıyorlar.”
Matematik-fen öğretmeni Engin Dalyaman, 2000 yılından beri verdiği özel derslerle pek çok çocuğun başarısına katkı sağlamış bir eğitimci. 2007’den beri kendi adını taşıyan butik dersaneyle öğrencileri lise giriş sınavına (LGS) hazırlıyor. Velilerin beklentilerinin eskiye göre çok daha yüksek olduğunu düşünüyor: “Çocuklarının eğitim hayatına destek olmak için işini bırakan veliler -genelde anneler- tanıyorum. Ama pozisyonu elveriyorsa işinde bir adım geri çekilen babalar da var. Kendilerini bu işe adıyorlar. Karşılığında da hem çocuklarından hem de biz eğitimcilerden daha çok şey bekliyorlar. O yüzden bizim bir işimiz de, hayal kırıklığına uğratmak pahasına da olsa, velilere çocuklarıyla ilgili gerçekçi bir tablo sunmak.”
Dalyaman, velilerin işin içinde olmasından şikayetçi değil, tam tersine bunu gerekli görüyor: “Hep söylüyoruz, özellikle lise giriş sınavlarında, çocuk -aile- eğitimci birlikte çalışmak zorunda. Yoksa sonuç almak zor olur. Ama ergenlik döneminde çocuk-aile ilişkisi zaten kırılgan. Velisiyle inatlaşan, onu işin dışında tutmak isteyen çocuklar da çıkıyor.”
Hepsini alt alta yazınca, velilerin önünde uzun bir ‘yapılacaklar’ listesi var. Halbuki zamanın ruhu kendimizi akışa bırakmamızı söylüyor. Hayatın sürprizlerine açık olun, hedefe varamazsanız da yolun tadını çıkarın diyor. Zaten orta yaşlara gelirken bu tip ‘klişeler’ hayatınızda ister istemez bir yer buluyor. Belki de içimizdeki ‘kontrol delisi’ nihayet bizi bırakıp çocuğumuzun peşine düşüyor!
Not: Gençler bu süreci nasıl yaşıyor, ne düşünüyor, nasıl hissediyor… muhtemelen merak ettiniz. Ben de ettim, ama onları iyi anlayıp doğru anlatmak için bunu bir ayrı bir yazının konusu yapmak istedim.