CHP kendi içinde debelenip durduğu için Türkiye’ye bir türlü sıra gelmedi. AKP’nin ilk iki döneminde, parlamento dışı güçlerden medet umarak, stratejisini ‘kriz selinden odun kapmak’ üzerine kurup, Erdoğan’ın, Gül’ün, Babacan’ın ak dediğine kara, kara dediğine ak demek gibi tam da Baykal’a özgü son derece verimsiz, tahripkar bir çizgide kilitlenmişti CHP.
Son dört-beş yıldır ise, hızla çürüyen AKP’nin bütün sorunları önümüze yığacağı görüldüğü halde, seçmene anlamlı gelecek çözümler yerine, ‘başka bir kıtadan seslenen öğretmen edasıyla’ salı günleri grup toplantılarıyla durumu idare etmekte.
Ve, son kurultay da gösteriyor ki, CHP’nin silkinişine tanık olmak için fazla heyecana lüzum yok; vakit erken.
(…)
Anayasa fiilen askıda. Kuvvetler ayrılığı, hukuk düzeni yoğun bakım ünitesinde.
AKP, bilerek ve isteyerek sivil siyaset alanını sıfırlamaya çalışıyor.
Cumhurbaşkanı’nın şahsında temsil edilen ‘AKP mağruriyeti’, ülke içinde yüzde 50’nin üzerindeki bir kesimi mağdur hale getirmiş durumda.
CHP, sadece Kürtlerle sınırlı olmayan bu kitlesel mağduriyet hali üzerinde yükselme konusunda hâlâ mütereddit, isteksiz, kararsız, yarım ağızla konuşan, ama aynı zamanda yüzde 25’i de acınası bir şekilde ‘araf’ta rehin tutan bir yapı.
Bunun aşılması artık farz oldu.