
H. Ayhan Tinin / Sanat da var / Müzik
insanatinart@gmail.com
Bugün başlangıcı yaprak fırtınasının…
Savrulan bir yaprak gibi ömrümüz.
Bazen önünde, bazen ardı sıra bir rüzgârın…
Başıyla sonu arasında hep kısacık bir çizgiymiş gibi gelir insana.
Derinleşerek yaşayanlar var bir de… Ömürleri uzun ya da kısa, kendisine biçilenden bir başka hayatın peşine düşenler var.
Geçen pazardan bu pazara birinin doğum günüydü diğerinin ölüm yıldönümü.
Biri 75 yaşını kutladı, diğeri erkenden veda etmese 50 yaşına basacaktı.
Birine eniştesi saz çalmayı öğretmiş, diğerine amcası bir gitar hediye etmişti.
Birinin dedeleri Artvin’liydi, diğeri Artvin’de dünyaya gelmişti.
Birinin babası Yargıtay Başkanvekiliydi, diğerinin bakkal…
Biri hayatın yaprak fırtınasında bu ülkenin sınırlarını aşarak evrensel bir sanatçı olurken, diğerinin 33 yıl süren kısacık ömrü, yetmemişti hayallerini gerçekleştirmeye.
Her ikisi de bu toprağın sesleri için için yakarken yüreklerini, hep ‘sakıncalı’ olmaktan kurtulamamıştı.
Her ikisi de hayatın sınırlarını zorlamış, başkaldıran, kendi doğrularının peşinden giden sanatçılar olmayı; insana, adalete, özgürlüğe, vatan sevgisine dair şarkılar yazmayı ve söylemeyi seçmişlerdi.
Güzelim ülkemizin, iki önemli ozanından söz ediyoruz.
Biri 20 Haziran’da doğum gününü kutlayan Zülfü Livaneli; müzikten sinemaya, edebiyattan politikaya kendini ülkesine adayan evrensel bir sanatçı, bir dünya insanı…
Diğeri ise hepi topu üç albüm sığdırdığı kısacık hayatında ve ölümünden sonra da ezgilerine sevdalıları her geçen gün artan; 25 Haziran 2005’te aramzıdan ayrılan Kazım Koyuncu.
Her ikisine de önce sevenleri sahip çıkmış. Fırtınalı hayatlarında ya suçlanmış ya yalnız bırakılmış ya acı çekmişler.
Bir tesadüf mü dersiniz?
Dertleri beste yapmak, şarkı söylemek olan; bunu yaparken tavırlarını, insandan ve insan onurundan yana olmaktan koyan iki ozan.
Kazım Koyuncu hastalığının en ağır günlerini yaşarken konserlerinden vaz geçmemiş; ölümünden birkaç ay önce doktorların uyarısına rağmen sahneye çıkarken “Ha kanser, ha konser ne fark eder” demişti.
Zülfü Livaneli üretmekten yılmamaya devam ediyor. Konserler yasaklandığında senaryo yazmış, film çekmiş. Film çekmediğinde roman yazmış, kelimeler yetmediğinde konserlerde, “Merhaba” diyerek notalara sarılıyor. Halâ…
Her yapıtıyla Türkiye’de ve Dünya’da onlarca ödül almış, dünyanın her yerinde övgüyle karşılanan bir Türk sanatçısı kimliğini bu ülkenin saygınlığına hediye etmeye devam ediyor. Halâ…
Aydınlığa sahip çıkmak.
Sanata sahip çıkmak.
Sanatçıya sahip çıkmak.
Evrensel değerlere sahip çıkmanın bir gereği sanırım.
Yoksa hazır beton kıvamında tatsız bir şey oluyor ömür.
Kazım Koyuncu, “Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler Dünya” diyordu.
Zülfü Livaneli, ‘Balıkçı ve Oğlu’nu yazıyor, gencecik kelimelerle.
Bir yaprak fırtınası ömrümüz, o kısacık çizgiyi ozanlar derinleştiriyor.