
MUSTAFA ALP DAĞISTANLI
mustdagistanli@gmail.com
Artık eminim, yazıcılarımız “var” demeye de utanıyor, “yok” demeye de. Bu iki kelimeyi kullanmamak için envai çeşit takla atmalarının başka açıklaması olamaz. Sanki bu iki kelime ayıp, sanki bu iki kelime yazıyı ucuzlatır ve etkisizleştirir.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan şöyle diyor:
“Bu sorunları aşacak irademiz, potansiyelimiz, programımız mevcuttur.”
Nezih, düzgün, ciddi, namuslu havası vermek için bazı mekanlar “Üst katta aile salonumuz mevcuttur” levhası asar ya, onun gibi tiksinç bir deyiş. Aile salonunun allah belasını versin de, hadi var, bari “Aile salonu üst katta” de, olsun bitsin.
Yine Tayyip’ten bir örnek verelim (Bu ara sıkıntıdan sorundan fazla söz etmeye başladı, hayırdır, ters giden birşeyler mi var?):
“Sıkıntılarımız mevcut ama hamdolsun onlardan çok daha büyük imkanlarımız var.”
Dünyanın en iyi, en etkili “prompter” okuyucusu olan bu adam, belki metin yazarlarının yeteneksizliğinden, belki de metin dışına çıktığından bir vurgu fırsatını kaçırmış. Şu çok daha etkilidir:
“Sıkıntılarımız var, ama hamdolsun onlardan çok daha büyük imkanlarımız var.”
Bu cümledeki “var” tekrarı sayesinde imkanlar sıkıntıları ezer.
“Var”, “mevcuttur“dan her zaman daha güçlüdür.
Sanki biri yasaklamış “var” demeyi; şunlara bakın:
“2013 yılında Erdoğan Bayraktar’ın Çevre ve Şehircilik Bakanı olduğu dönemde bu duruma ilişkin hazırlanan bir rapor da mevcut.”
“Bu teorileri test etmek için, çoğu kazı alanının kendisine has birkaç yol mevcut.”
“Askeri metotlara hemen başvurulmasa dahi özellikle Nijerya’nın elinde, darbecilerin hayatını zorlaştıracak araçlar mevcut.”
Neden “var” yok bu cümlelerde de “mevcut” var?
Şu son kurduğum cümleyi “var/yok” yasağına uyup yazsaydım şöyle olurdu:
Neden “var” mevcut değil bu cümlelerde de “mevcut” mevcut?
Tekrardan kurtulmak için şöyle de olabilirdi:
Neden “var” bulunmuyor bu cümlelerde de “mevcut” bulunuyor?
“Bulunmak” gazetecilerimizin maymuncuk kelimelerinden biridir, her cümleyi açar, her zorluğu aşar. Dili Seven Dikenine Katlanmaz’ın geçen yılki yazılarından birinde bu maymuncuğun bir kullanımına değinmiştim: ifadesinde bulundu, yorumunda bulundu, değerlendirmesinde bulundu… Başka kullanım örnekleri de var, ama şimdi burada “var” ayıbından kurtulmak için nasıl kullanıldığıyla ilgiliyiz. İşte birkaç örnek:
“Süphan Dağı’nın zirvesinde irili ufaklı beş farklı göl bulunuyor.”
“… göl var” demek hem daha kolay, hem daha güzel, hem daha romantik. (“Romantikler ölmez” bu arada…)
Demin tekrardan kaçmaktan bahsetmiştik, ama bakın, yazıcılarımız saçmasapan tekrarlara razı, yeter ki “var” deme basitliğine düşmesinler:
“Manastır arazisinde şu anda manastır vakfının kiracısı olan ve en yenisi 60 yıldır orada bulunan tek katlı yapılar bulunuyor.”
Neden şöyle demeyi düşünmüyorlar hiç:
“… en yenisi 60 yıllık tek katlı yapılar var.” Bu cümlede başka bir kerizlik de sırıtıyor tabii; bina, vakfın kiracısı olur mu?
Sadece “var” yok değil medyamızda, “yok” da yok. Bakın:
“Tarihi Sakarya mahallesi sınırlarında kalan inşaatın ruhsatı da bulunmuyor.”
Bulunmayan keşke bir tek ruhsat olsa, “yok” da bulunmuyor, tükenmiş ya da yasaklanmış ki kullanamıyorlar. Zaten “sınırlarında kalan” lakırdısı da fazlalık, “mahallesindeki” yeterdi.
Hazır “bulunmak” üzerinde tepiniyorken bir kullanıma daha dikkat çekeyim. Şu örneklerde “bulunan“a hiç gerek yoktur:
“Yeni Zelanda’da bulunan Taranaki Dağı’na tırmanan ekipte bulunan bir dağcı, 600 metre aşağı yuvarlandı.”
Bu cümlenin doğrusu da, iyisi de şudur:
“Yeni Zelanda’daki Taranaki Dağı’na tırmanan ekipten bir dağcı 600 metre yuvarlandı.”
Yukarı yuvarlanmak mümkün olmadığı için “aşağı”yı da attım.
Şuradaki “bulunan” da fazlalık:
“Malatya Samanköy’de bulunan Yenikent konteyner kentindeki elektrik ve su kesintilerine karşı tepki gösteren depremzedeler dün gece yürüyüşe geçti.”
Neden şöyle olmasın:
“Malatya Samanköy’deki Yenikent konteyner kentinde…”
Şu cümlede de sondaki “bulunuyor”u atmak bir şey kaybettirmez; atmak bir şey kaybettirmiyorsa kazandırıyor demektir:
“Elazığ genelinde köylüler için 700 adet ev yapıldı. Bunların 36’sı Elazığ Mollakendi’de bulunuyor.”
Şuna ne dersiniz:
“Sakatlığı bulunan Lefter bugünkü maçta oynayamayacak.”
“Sakat olan” neden yetmiyor, asıl senin cümlen sakat.
Kısacası, kurtulabildiğin heryerde “bulunan”dan kurtul, fazlalık herşeyden kurtul zaten. Ama mesela şurada “bulunmak” daha iyi değil mi:
“Süphan Dağı’nın zirvesinde yılın her mevsiminde yer alan buzullar…”
Burada “yer alan” kötü bence; “bulunan”dan daha iyisi, “kalan”dır, “görülen” de olabilir.
Dikkat! Var ve yok’tan kaçmanın bir yolu da “yer almak”a sapmaktır.
“Fiilen süren kazıda inşaat ruhsatına ilişkin bir bilgi tabelası da yer almıyor.”
“… tabelası da yok” çok daha etkili: Yok, nokta! Hem “yer almıyor” iki kelime zaten. Yazıda hiçbir fazlalığa yer yok!
‘Adına’, ‘için’i öldürüyor
Bu yazıları bazan, ne bazanı, her zaman, benim gibi dili sevip dikenine katlanamayan arkadaşlarım adına da yazıyorum. Bazan adlarını veriyorum, bazan vermiyorum. Şimdi çevirmenlik yapan eski gazeteci arkadaşım Alev Er ta geçen yıl mektup yazıp “adına” kullanımına dikkatimi çekmişti. “Adına” dikkatimi çekmeyecek bir diken değildi hiç de bir türlü fırsat bulamamıştım. Birkaç ay önce yazılara yeniden başlayınca Alev “adına” iğnesini bir daha dokundurdu:
“Kulaklarımı öyle tırmalıyor ki, tekrarlayacağım. Nereden çıktı bilmiyorum şu ‘adına’, yeni bir anlam kazandı durup dururken ve ‘için’i öldürdü. Kimse ‘için’ kullanmıyor artık, uysa da uymasa da ‘adına’. Bir el at da kurtaralım şu ‘için’ garibanını.”
Adına bana da öyle batıyordu ki, ilk fırsatta yazarım diye okuduğum haberlerden, makalelerden, x postalarından birkaç örnek toplamıştım; geçen gün kendi notlarımı parantez içinde yazıp bunları Alev’e gönderdim (italikler benim):
1) “Ben burada, vaktiyle Türk Muhafazakârlığı: Terennüm, Tereddüt, Tahakküm adlı eleştirel incelememde göstermeye çalıştığım bir hususa dikkat çekmek adına, önce Hilmi Yavuz’dan bir alıntı yapacak, sonrasında Türk edebiyatının Panthéon’unda yer alan birçok ismin referans dünyasının ortaklığını ve Fransa-merkezliliğini hatırlatmakla yetineceğim.” (Yanlış kullanım.)
2) “Güçlü devlet – güçlü yürütme yaratmak adına yasama ve yargı karşısında yürütme hakim kılındı.”(? Sen ne dersin?)
3) “Ancak yazıyı burada toparlamak adına son kez birkaç hususu tekrarlamak…” (Yanlış kullanım.)
4) “Marx Kapital’de, insanların bedenlerinin sermaye birikimi sürecinde kötürümleştirilip parçalanmasını vurgulamak adına, ‘işçiler anatomi uzmanlarının deneylerinde kurbağaları kullanmaları gibi, üzerlerinde deneyler yapılan değersiz bedenler haline getirilmişlerdi’ diye yazar…” (Yanlış kullanım.)
5) “… ama iç talebi kısmak adına yüzde yirminin değil yüzde seksenin boğazı sıkılıyor.” (Yanlış kullanım.)
6) “Bir kadın muhabir, hakikati ortaya çıkarmak adına tacize göz yummalı mıdır?” (Yanlış kullanım.)
7) “Bu divan toplantısı geleceğimiz adına çok önemli.” (Yanlış kullanım.)
8) “Hakim pandemi anlatısı, bilimsellik adına şüpheyi, yani bilimin kökündeki cevheri öldürdü.” (Burada kullanılabilir.)
9) TDK sözlük iyi örnek olarak şunu veriyor:
“Haklı bir öfke adına da olsa bir insandan, aklını yüreğinden ayırması istenemez.” Sabahattin Eyüboğlu
Alev bu örneklere bakıp şunu yazdı:
“Seni tereddütte bırakan 2 ve 8’de ‘adına’ esas olarak ‘gerekçesiyle, bahanesiyle’ yerine kullanılmış. Bunlarda bir sorun yok gibi görünüyor ama ben olsam ‘adına’ değil ‘gerekçesiyle’ ya da yerine göre ‘bahanesiyle’ derdim. Öteki örneklerinde ise ‘için’ yerine ‘adına’ denmiş.”
Alev’e yerden göğe kadar hak veriyorum. Kelimeleri yerli yerinde kullanmak, dahası keskinleştirmek önemlidir. Hem “için” hem “gerekçe” hem “bahane” yerine bir tek “adına” kelimesiyle yetinmek büyük bir düşünce tembelliğidir, sığlık, kakavanlık yaratır. Kelimelerin kılcal anlamlarını, ayrımlarını düşünmeli, hesaba katmalı, öyle yazmalıyız.
Alev, “adına” kullananlara da şu iyi dileklerini gönderdi:
“Dillerini eşek arısı soksun, fiyaka yapacağım derken dilin içine ediyorlar.”
Bu yanlış, biçimsiz adına kullanımı çok yaygın, eskiden de rastlardık ama belki bu kadar sık değil. Alev bu yaygınlaşmayı tv kanallarındaki laklak programlarında konuşanların kötü dil kullanımına bağlıyor biraz. O konuda da haklı galiba. Alev hatırlatınca benim de gözümde canlandı, kulağımda çınladı, mesela İsmail Saymaz çok kullanıyordu “adına”yı. Artık hiç laklak programı dinlemediğim için hala kullanıyor mu kullanmıyor mu bilmiyorum.
Arkadaşım Suha Çalkıvik, X’te (eski Twitter), epeydir Türkçe yanlışlarını, biçimsizliklerini sergiliyor örnekleriyle, doğrusunu gösteriyor; arada tv kanallarındaki sunucuların, konuşmacıların hatalarını, Türkçeye ettikleri kötülükleri de gözümüze sokuyor, “adına”yı da soktu mu bilmiyorum, soktuysa da bir daha sokmasında fayda var, belki elbirliğiyle “için”in itibarının iade edilmesini sağlayabiliriz.
Televizyon kanallarında konuşanlar deyince aklıma geldi, çok da yeni değil, birkaç yıl önce bir kalıp türemiş, bu tv mahluklarının yapışmıştı ağızlarına: “baktığınızda”. Neye baktığımızda? Hiç belli değildi, herşeyden bağımsız bir “baktığınızda” lafı çıkıyordu; bazan sık sık. Bu, emindim ki, konuşmacının inanmadığı bir şey söyleyeceğinin kanıtıydı. Tamam, konuşurken bazan zaman kazanmak için, düşünme fırsatı yaratmak için boş laf edilebilir (gerçi edilmemelidir; sessiz düşün kardeşim, “hııı” demek bile çok daha iyi), ama bu öyle de değil, düpedüz palavra atacak, çok da bilmediği kimi lakırdılar edecek, onun işareti işte. Dikkat edin, fark edeceksiniz. Ama neyse, ben sizin adınıza konuşmayayım, “adına”yı yerli yerinde kullanıp bu yazıyı kapatayım.
DİLE GELENLER
Üç eleştiri
Yazınız ile ilgili olarak dikkatinize sunmak istediğim bazı yerler var.
İlk olarak: niçin “versiyon”?
Bu garip şekilde Türkçeleşmiş sözcüğü dikkatten kaçmayacak bir şekilde başlıkta kullanmanızı yadırgıyorum.
Siz de fark etmişsinizdir bu sözcük sabahtan akşama dek herkesin dilinde.
Artık bundan kurtulma zamanımız gelmedi mi sizce de?
İkinci olarak şu metin: “gerekçelerimi de italikle yazdım”
Burada “italikle” sözcüğünün yanlış yazıldığı kanısındayım, çünkü “le” bağlacı da italik yazılmış.
Eğer “italik ile” yazılsaydı daha doğru bir yazım olabilirdi sanıyorum.
Üçüncü konu ise parantez içinde ve italik ile yazdığınız paragraf bütünlüğündeki yorumlarınızda bu parantezlerin gerekli olup olmadığı.
Kanımca bunlarda parantez gerekli değil.
Son olarak, metin sonlarına eklediğiniz veya paragraf bütünlüğündeki parantezlerde noktanın parantez dışına alınması gerekmez mi?
Metin sonunda parantez kullanıldığında ise parantezden önceki noktanın parantezin sonraki dışına taşınması daha doğru olabilir diye düşünüyorum. Doç. Dr. Ali Tarhan
MAD: Eleştiriler için okurumuza minnettarız, titizliğine de şapka çıkarıyoruz. “Versiyon” yerine “… röportajın iki hali” gibi bir şey demek belki daha iyiydi herhalde. “Versiyon” aynı sınıfa kolayca girmeyebilirse de bazı yabancı kelimeler artık Türkçeleşmiştir, yadırgamayız; Ali Tarhan’ın “orijinal”i, “italik”i yadırgamaması gibi. İlki için “özgün”ü, ikincisi için “eğik yazı”yı yeğleyebilirdim, belki yeğlemeliydim, ama özellikle “italik” o kadar yerleşmiş ki dilime…
Ali Tarhan’ın ikinci eleştirisi de zaten bu italik konusunda. Yazıdaki kullanım mantığımı şu örnekle açıklayayım:
“Yazdığın metinde geçiyorsa ‘casus belli‘nin ‘savaş sebebi’ demek olduğunu söylemelisin” derken, evet, sadece “casus belli” italik olmalıdır, hatta şöyle bile yazabilirim ve anlaşılır: “… casus bellinin…” Ama ben bir terimin altını çizmek, onu tanımlamak, belirtmek istemiyorum ki “italikle yazdım” derken, bir yazış biçimini belirtmek, göstermek istiyorum, o yüzden de tüm kelimeyi öyle yazdım, belki daha doğrusu “italik yazdım” biçiminde yazmaktı hatta.
Parantez konusunda da okurumuz titizliği takdire değer, haklı da. Fakat ben kendi açıklamalarımı hem parantez içinde hem de italik vermekle özgün metinden tamamen koparmak istemiştim; parantez içindeki sözlerim de onun için noktayla bitiyordu, onlar metinden tamamen ayrıydı. Ama anlaşılıyor ki, değişikliklerimi ve açıklamalarımı gösterecek daha iyi bir yol bulsam iyi olacak.