H. AYHAN TİNİN
Sanat da var/ Edebiyat
insanatinart@gmail.com
Kış geldi.
Gökyüzünde kirli gri bulutlar… Dişleri kesen bir soğuk…
Yağmurlar durmaksızın… Kış yağmurları bahar yağmurlarına benzemez! Düşüncelerine değil yalnız, düşlerine de yağar insanın…
İnsan içine kapanır.
Sözler koyulaşır. Umut sarsılır.
‘Bu yıl kış erken geldi’ der sahnede bir adam… Çehov usulca uzaklaşır perdenin arkasından…
Dünyanın o bütün iklimlerinin sarsıldığı 1900’lü yılların hemen başında doğdu. Kurtarılmış bir konfor içinde yaşayabilirdi Paris sokaklarında yapamadı, yapmadı!
Babası borsacıydı. Ama aile düzeninin korunaklı zırhını çabuk kaybetti. Anne baba boşandılar. Hemen ardından babası ikinci kez evlendi.
Ömrü boyunca dünyada düzenin değiştiği her yerde olmasının nedeni buydu belki de…
Anne, anneanne, teyze arasında geçen çocukluğunda insanın içine ve acılarına yakından bakmayı öğrendi. Fakat farkında değildi. Ta ki yazmaya başlayana kadar.
Bütün içine sığamayan, yüreği insan ve dünyanın bütün coğrafyalarına aynı anda bakan ve ölümlü yaşamını anlamlı kılmaya çalışan insanların çoğu gibi, düzensiz bir eğitim hayatı geçirdi.
Belki de bu nedenle biçimlendirilen değil, biçimlendiren yeniden form veren insanlık yüzleri arasında yerini aldı.
Asya’ya yaptığı gezide sömürgecilikle tanıştı. Neye karşı olduğunu artık tam olarak biliyordu.
‘Karşı Hatıralar/Antimémories’ kitabında anlattığı, kötü geçen yaşamının bu ilk döneminden sonra, yaşadıklarını yazarak insanlık tarihine ve sanata değerli bir iz bırakacaktı.
1901 Kasım’ını geçeli 23 yıl olmuştu. Bir başka Kasım ayına, 1976 yılına kadar çok zaman vardı önünde.
Çin’de dünya ve zaman değişirken Andre Malraux da oradaydı.
1928’de Fransa’ya döndüğünde ‘Kanton’da İsyan’ı yayınladı. Hemen ardından Afganistan ve İran’a seyahatler yaptı.
Attila İlhan Usta’nın deyişiyle dünya çınlayan büyük bir kulak gibiydi ve Malraux’nun çetrefil yolculuğu kesinleşmişti.
1930’larda Avrupa karşı konulamaz alevler içindeyken, insandan yana olan cephede yer aldı. Ardından İspanya iç savaşına katıldı. Uluslararası Hava Kuvvetleri Tugay’nı kurdu. İki kez yaralandı. Üç yıl cephelerde sıcak çatışmalarda kaldı.
Sanatçı, gözlemci ve edebiyatçı kişiliğini kaybetmeden durmaksızın her şeyi notlarına ya da yüreğine yazıyordu. Sonuçta ortaya bir baş yapıt çıktı; ‘Umut’!
‘Umut’ da birbirini durmadan ihbar eden bir halk, hukuksuz mahkemelerden çıkan idam kararları, siperlerde ölen hangi taraftan olursa olsun yaralanan insan onuru ve çok daha fazlası vardı.
İkinci De Gaulle hükümetinin Kültür Bakanı olarak İstanbul’u ziyaret ettiğinde romanı Türkçeye çeviren Attila İlhan bu çeviri yüzünden soruşturmalar ve gözaltılar yaşıyordu.
Tek deneyimi İspanya İç Savaşı değildi. İkinci Dünya Savaşı sırasında Fransız Direnişi’ne katıldı. Tank birliğinde görev aldı.
Düşsel Müze romanında yazdığı bir cümle insanlık özeti gibidir: ‘Bir insanın hayatı hiçbir şeydir ama hiçbir şey bir insan hayatının yerini tutmaz.’
Romanlarında insanlık acılarına ve varoluşuna derinden bakarak yaşamın anlamını kurmaya çalışmıştır. Beyhude bir uğraş olduğunu bilerek…
‘Umut’ romanında ‘İnsanoğlunda müthiş, bitmek tükenmek bilmez bir umut kuyusu var… Haksız yere hüküm mü giydin, önüne hep kaz kafalılar çıktı da kimse seni anlamadı mı, nankörlüğe ya da kalleşliğe mi uğradın, umut kuyusuna başvuracaksın…’ diyordu.
Kış erken geldi.
Umut bulutların çelik tozu griliğinde kayboluyor gibi…
Yağmurlar durmaksızın yağıyor.
Tam da kitaplara gömülme zamanı. ‘Umut’tan başlayın; okumaya ve hayata…
Çehov Üç Kız Kardeş’te İrina’ya ‘Gün gelecek, bütün bunların, bu acıların nedenini öğrenecek herkes, hiçbir şey gizli kalmayacak, fakat yaşamak gerek şimdi… çalışmak gerek, sadece çalışmak…’ diye söyletir.
Umudun zarar gördüğü bir dünyada, ümidi halen ayakta tutabilmenin yolu budur belki de…
Doğum günün de ölüm günün de kutlu olsun Andre Malraux.