MURAT SEVİNÇ
Bir TİP’linin, Salih ağabeyin, Salih beyin, Salih Er’in güzel anısına…
Bu hafta, TİP’in gazetecilerle yaptığı yemekli toplantıya davet edildim ve ne şanslıyım ki katılabildim. ‘Şanslıydım’ diyorum, çünkü yaşlanmakta olan bir ev erkeğinin çoğu yere gidecek zamanı ve enerjisi olmadığı gibi, İstanbul’da bir yerden bir yere ulaşmak, örneğin deniz olmayan gri şehir Ankara’da yaşayanların tahayyül edemeyeceği ölçüde zor. İstanbul’da, ‘özellikle Avrupa yakasında’ bir yere zamanında ve sağ salim varabilmek büyük marifet. Taksi sorununu anmıyorum bile, İstanbul’da yaşamayanlar buradakilerin abarttığını düşünüyor olabilir, hayır, hakikaten bulamıyorsunuz. Uzatmayayım, bu konuyu ayrıca yazacağım.
TİP’in basın toplantılarına, tahmin ediyorum partinin devekuşu kontenjanından davet ediliyorum. Ne deve ne kuş, gazeteci desen değil, köşe yazarı desen o da tam değil ama sağolsunlar, sayelerinde kendimi iş güç sahibi biri gibi hissediyor ve gerçek gazetecileri görüyorum. Çok sayıda tanınmış solcu gazeteci vardı toplantıda, hatta Tuğrul Eryılmaz bile oradaydı. Ben, Diken’i temsilen (Diken’in haberi yoktu!) oradaydım.
‘Muhalefet partilerinin her anlamlı önerisi üzerine yazma’ prensibim nedeniyle TİP’in sistem açıklamaları hakkında da bir-iki satır karalamıştım. Ancak, sevdiğim hocaların ilk TİP’e bağlılıklarından mı yoksa hâlihazırdaki TİP’lilerin yarattığı enerjiden mi, bilemiyorum, kendileri hakkında yazarken yalnızca bu prensipten hareket etmiyorum.
Her şeyden önce iyi insan oldukları kanısındayım, çok çaba harcıyorlar, Türkiye gibi bir ülkede ve şu koşullarda sosyalizmin eşitlikçi değerlerini hatırlatmaya çalışıyorlar ve bir düşünce kulübü değil, bir siyasi parti olduklarının, dolayısıyla oy oranlarını artırmaları gerektiğinin farkındalar. O oy oranı yakalanır yakalanmaz başka mesele -ki bence olmayacak şey değil- ancak bunu istekle dile getiriyor oluşları çok güzel ve doğru bir tutum.
Başlarken, Sera Kadıgil ve Erkan Baş çok kısa konuştu. İktidarın mesaisini büyük ölçüde ittifakları bölmeye ayırdığını, seçim güvenliği için yapılması gerekenlerin farkında olup çalışmalar yaptıklarını, ittifak halinde oldukları partilerle ortak çalışma yürüttüklerini, ancak ittifakı oluşturan partilerin nihayetinde ayrı birer parti olduğunu ve yek diğerinin siyasetine müdahale edilmediğini, ittifak heyecanını canlandırmak gerektiğini, planlanan ortak mitingleri vb. anlattılar.
Gazeteci olmadığım için soru sormadım, sorulanları ve yanıtlarını not aldım. Tahmin edersiniz, ‘Tilkinin kırk hikâyesi var’ misali, konu dönüp dolaşıp cumhurbaşkanı adayına ve HDP’nin adaylık açıklamasına geldi. Pervin Buldan’ın açıklamasını anlaşılır ve haklı bulduklarını, bu tutumun kendilerini görmezden gelenleri uyarmaya yönelik politik bir tavrın sonucu olduğunu, ancak TİP’in ortak aday düşüncesine yakın durduğunu, toplumsal muhalefetin o ortak aday etrafında bir araya getirmek için çalışılması gerektiğini ve bunu her fırsatta dile getirdiklerini söyledi Erkan Baş.
Ancak ne söylerse söylesin, konu yine döndü dolaştı aynı yere geldi! Çünkü ittifak bir gün önce çeşitli kararlar açıklamış ve orada ayrı aday çıkarılması yönünde ifade yokmuş. Oysa bir gün sonra Pervin Buldan adaylık çıkışı yaptı. Erkan Baş, yine ısrarla kendi durdukları yeri anlatmaya çalıştı. TİP’in ve ittifaktaki partilerin ortak aday konusunda bazı ölçütler belirlediğinin altını çizdi, öncelikli hedefin seçimin kazanılması olduğunu, ortak aday için gerekli uzlaşma sağlanamazsa, ittifakın seçmenini/halkı ‘çaresiz’ bırakmayacaklarını söyledi. Erkan Baş dile getirmese de herhalde oradaki herkesin hissi, TİP ve ittifaktaki diğer partilerin Pervin Buldan’ın adaylık konuşmasına hazırlıksız yakalandığı yönündeydi.
Erkan Baş, “Altılı Masa ne yaparsa adayı desteklersiniz?” sorusuna cevaben bir kez daha kendi beklentilerini hatırlatıp aday belirleme sürecinin altı genel başkanla sınırlanmaması gerektiğini; sendikaların, meslek odalarının, partilerin, gençlik örgütlerinin vs. katılımının hayatiyetini, “Bugünkü iktidarın yapmadıklarını yapmak lazım… Mesele, Erdoğan’ın temsil ettiği siyaset anlayışından kurtulmak” ifadesiyle savundu. Sonrasında, vekil listeleri, HDP’nin kapatılma ihtimali, partinin seçim güvenliği platformu, Anayasa değişikliği önerisine tereddütsüz ‘hayır’ diyecekleri vb. konuşuldu. Ben de toplantı bitmek üzereyken cesaretimi toplayıp yıllardır cümle içinde kullanmak istediğim ‘saha’ sözcüğünü içeren, “Sahada size yönelik desteğe ilişkin gözleminiz nedir?” sorusunu yöneltecektim, ancak bir başka soru nedeniyle konu değişti, başaramadım.
Toplantıda beni asıl ilgilendiren cümleleri son anda Erkan Baş dile getirdi. Seçimin öneminin farkında olduklarını, ancak bu seçimi yalnızca bir seçim olarak değil, Cumhuriyet’in 100’üncü yılında yeni ve demokratik bir ülke kurmak için başlangıç gördüklerini, güçlü sol, güçlü işçi sınıfı ve sosyalizmin esas mesele olduğunu ve yeni yüzyılda sosyalistlerin de olacağını ifade etti. TİP’in, eğer bu seçimde istediği oranı yakalayabilirse -kuşkusuz koşullara da bağlı olarak- muhtelif toplum kesimlerine sosyalistçe eşitliğin anlatabilmesi ve sergilenmesinde çok önemli pay sahibi olacağı kanısındayım. Dört milletvekiliyle etkili olabildiler, çünkü yurttaş yaşamına ilişkin gerçek bir şeyler söylüyorlar. Eskiden de zordu ancak günümüz Türkiye’sinde, yeni dünya koşullarının gerektirdiği yeni sosyalistçe eşitlik yaklaşımını anlatmak (Erkan Baş’ın geçenlerde, kiracıların ev sahibi olma konusundaki açıklamasını biraz özensiz buldum ama sorun yakıcı mı yakıcı, mesele bu!) hiç kolay değil.
Doğru, kolay değil, ancak mümkün. Bakmayın siz her sosyalistçe öneriyi kahkahayla karşılayan dünyadan habersiz zevzeklere; hâlihazırdaki hâkim sistemin alameti, yaşamı boyunca çılgınlar gibi çalışıp bir dikdörtgen beton kutuya dahi sahip olamayanların, insanlık dışı koşulları için o koşulların müsebbiplerine şükran duymasını sağlayabilmesidir. Bu sahtekarca örgütlenme biçiminden kurtulmak kolay olmasa da gerekli. Sosyalist partiler, bir asır öncesini ezber etmeyen sosyalist partiler ve sosyalistler, onların ayakları yere basan ikna edici programları bu nedenle hayati önemde.
Gözlemleyebildiğim kadarıyla TİP, Kürt siyasal hareketine ve Kürtlerin derdi tasasına makul yaklaşan ama HDP’li olmayan ve CHP içinde yer alıp ulusalcılıktan uzak duran bir kesim solcuya-emekçiye de hitap eden, prekaryanın dertlerini de kavrayıp dile getiren, iklim krizinin farkında, dindar kesimle -laikliği gözeterek- yakın, insani ve sınıf tabanlı bir ilişki kurabilen, gençlere cazip görünen (bu cazibede Kadıgil ve Atay’ın katkısı çoktur muhtemelen) bir parti. Umuyorum seçimde de gönüllerinden geçen oy oranını alır ya da hiç olmazsa yaklaşırlar ve devamı gelir.
Gelelim yazının başında andığım Salih Er’e…
Salih Er, 69 mezunu Mülkiyeli, FKF yönetiminde bulunmuş, bir dönem genel sekreterliğini yapmış, Sadun Aren hocaya yakın çok iyi bir TİP’li; Danıştay’dan emekli, sevip saydığımız, dünya güzeli bir insan ve ağabeyimizdi. 2019’da Mülkiye Büyük Ödülü, Salih beye verilmişti. Gençliğinden beri emek mücadelesine önemli katkılarda bulunmuş, Mülkiyeliler Birliği’nde son güne dek faal rol oynamış, kısacası yaşamının birçok yönüyle bize örnek olmuş ve yol göstermiş bir insandı, Salih bey. Çok üzgünüm. Allah rahmet eylesin, tanıyan seven herkesin, ailesinin, dostlarının başı sağolsun.