EMRE ZOR
@zor_emre01
Gazete standından Chicago Tribune alıyorum, hafta sonu eki çıkmış, uzun mu uzun. Manşetlere göz atarak en yakın Starbucks’a gidiyorum. Koyu kahve, sıcak sandviç, bir de TRT Haber’den bildirim: ‘‘ABD’de Türk rüzgarı.’’

Kafamı kaldırıp etrafa bakıyorum, hava sakin. ‘‘Nerede bu rüzgar?’’
Haberin estirdiği rüzgarı arıyorum, Rosemont bölgesinde bir fuar merkezine geldim, adı Donald E. Stephens. Güneş tepemde, etraf hala sakin, binaya yaklaşıyorum.
Koydum kafaya, ‘Türk rüzgarı’nı bulacağım.
‘Ertuğrul Türk Festivali’ yazıyor binanın girişinde. Kapılara bantlanmış onlarca Türk bayrağı, buruş buruş. Kapıda otobüsler ve özel araçlar var; üç, dört, beş, altı çocuklu aileler iniyor. Koyu mavi takkeli üç adam, duman bulutunun altında hoşbeş ediyorlar: ‘‘En büyük Türk festivali bu festival.’’
Koydum kafaya, ‘Türk rüzgarı’nı bulacağım.
Elektronik kapı görmüyor beni, el sallıyorum. İlahi seslerini takip ediyorum.
Lalettayin serpilmiş standlar. Alan kalabalık. ‘Türk esintileri’ çarpıyor ha çarpıyor yüzüme. İkinci günüymüş festivalin, yarın bitiyor.
İlahi sesleriyle dolanıyorum: Türk kahvesi, lokum, döner, alaca bulaca Anadolu halıları, ibrikler, miğferler, ebru, seramik ve hat sanatları, farklı renklerde ciltlenmiş Kuranı Kerim kitapları…
Homojen insan grubu
TRT, haberinde, Amerikalıların mehter takımının konserini dinlemek için ‘merakla ve heyecanla’ dakikalarca beklediğini söylemişti. Mehter takımının konseri ben gelmeden önce yapılmış, göremedim. Gördüğümse TRT’nin ima ettiği gibi çeşitli kesimlerden Amerikalılar değil, homojen bir insan grubu.
Işıltılı ibriklerin sergilendiği standa gelince bir adam yaklaşıyor, İstanbul’dan gelmiş. ‘‘Nasıl? El yapımı hepsi. Üstelik gerçek altın ha!’’ diyor müstehzi bir gülümsemeyle. ‘‘Fiyatı 9 bin dolar.’’
Neyse ki ibriklerin yanında ayaklı afiş dikiliyor, konuyu değiştirebiliyorum. Festival programına bakıyorum. Eyvah! Dr. Fatih Kanca’nın konuşmasını kaçırmışım.
Kanca, Yıldırım Beyazıt İslami İlimler Fakültesi’nde öğretim üyesi ve Amerika Diyanet Merkezi’nin yeni başkanı. Konuşma başlığı şuymuş: ‘Türkiye’de Dine İlgi Azalıyor mu? Azalıyorsa Sebepleri ve Çözüm Yolları Nelerdir? Süreçte Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Konumu Nedir?’’
Kanca, Türkiye’de sağlıklı bir inanç düzeyi oluşması için aile ve ilgili kurumların önemini anlatmış.

Hala ısrarcıyım, ‘Türk rüzgarı’nı bulacağım.
Sponsor listesi geçiyor elime: T.C Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi, Türk Hava Yolları, Üreten Türkiye’nin İş geliştirme Platformu…
İslam üzerine konuşmalar
Kuşlar havada çarpışmıyorlar, demişti Ece Ayhan. Ancak ‘Türk rüzgarı’nın peşindeki ben ve Washington muhabiri Anıl Sural karada çarpıştık. Bu da geçer yahu!
Sural da birkaç saat önce konuşmuş, Osmanlı devletinin Ortadoğu üzerindeki etkisini anlatmış.
Diğer konuşmacılar da ekseriyetle İslam üzerine konuşmuş, konuşacak. Aralarda muhtelif gösteriler var: Sufi dansı, Caz müzik, aşçılık gösterisi, film gösterimi…
‘‘İster misin?’’ dedi bir ses, elindeki küçük bardağı uzatarak. Ağzım kurumuştu, ‘‘Kola mı?’’ diyerek diktim kafaya. ‘‘Hayıııır’’ dedi aynı ses. ‘‘Salaam Cola.’’
Meğer ‘barış’ demekmiş Arapça, ‘Barış Kolası.’ Statükoya karşı duruyor, Müslüman dünyasındaki adaletsizliklere başkaldırıyorlarmış. Ayrıca gelirlerinin yüzde 10’uyla Filistinlilere yardım ediyorlarmış. Elini sıktım adamın.
Kısmet arayışı
Ayaklı afişlerden kurtulamıyorum bugün, yine dikildi karşıma. Pazar, yani festivalin son günü ‘evlilik seansları’ varmış. İstekli Amerikalı Müslümanları bir araya getiriyor, eşleştiriyor, kısmetse evlendiriyorlarmış. Tabii önce form doldurmanız ve sizi iyi tanıyan üç kişiyi de referans göstermeniz lazım. Tercihen ‘yerel imamlar, topluluk liderleri ve yakın arkadaşlar.’
Anadolu Ajansı mı o?

Koyu tenli bir kadın, ‘AA’ yazılı mavi mikrofona festivali anlatıyor İngilizce. Ben de standdaki kitapları karıştırıyorum. Chicago Tribune okuyamadım bari ‘AA Kitap’ okuyayım.
Yekten ‘Türk rüzgarı’ tepiyor suratımı. Şu bir saat içinde ilk defa Türkiye’nin son 100 yılına ait bir yüz görüyorum: Recep Tayyip Erdoğan.
Akşam 10’a kadar sürüyormuş festival. Döner kuyruğundaki insanların arasından sıyrılarak festival alanını terk ediyorum. Ve itiraf ediyorum, lokumlarımız şahaneydi!