MESUDE ERŞAN
@mesudersan
mesudeersan@diken.com.tr
Türk Tabirleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, 2023’ün ilk dokuz ayında ‘iyi hal belgesi’ başvuru sayısının 2 bin 295’e ulaştığını belirterek, “Bu sayı buzdağının görünün yüzü. Hızla önlem almalıyız” dedi.
Giderek daha fazla sayıda hekimin, üstelik henüz öğrenciyken kendine başka ülkelerde hayat kurmaya çalışması üzerinde çok düşünmemiz gereken bir konu. Yargılamadan ya da suçlamadan sebeplerini anlamalıyız. Genç insanları bu kadar umutsuzluğa sürükleyen, ülkesinden kaçıran ne? Neden tutamıyoruz? Kuşkusuz bunun tek sebebi yok. Ancak sağlık sisteminin büyük oranda zemin hazırladığı açık.
Fincaycı’yla mevcut sağlık sisteminin hekimleri mutsuzluğa ve umutsuzluğa nasıl sürüklediğini konuştuk.
Son 10 yılda iyi hal belgesi almak için başvuranların sayısındaki artış, giderek daha fazla hekimin göç ettiğini işaret ediyor. 2012’de sadece 59 hekim iyi hal belgesi için başvurmuştu. 2021’de ise bin 405 hekim söz konusu belgeyi talep etti. Hekimler Avrupa ülkeleri, Kanada, ABD, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar’da kendilerine gelecek görüyor.
Sadece geçen ay belgeyi talep eden hekim sayısı 321’di. Yılın ilk dokuz ayında belge için başvuranlarsa rekor kırdı. Ancak bu yüksek sayılar bile tabloyu tam olarak ortaya koymuyor.
Çünkü iyi hal belgesi istemeyen ülkeler de var. Fincancı sadece hekimlerin değil, tıp fakültelerindeki öğrencilerin de ülkeyi terk etmeyi düşündüğünü hatırlatarak devam etti: “Yurtdışına gidenlerin tam sayısını söylemek kolay değil. Bir kısmı zaten dil öğrenmek üzere önceden gitmiş oluyor. Bu kadar göç, ülke adına kaygı verici. Bizi hızla önlem almaya itmeli. Özellikle sağlık otoritesinin ‘ben ne yapıyorum?’ diye durup düşünmesi gerekiyor.”
Hekimlerin demokratik ülkelere göçtüğünü vurgulayan Fincancı, “Sorun yaşadıklarında kendilerini rahatça ifade edebiliyorlar. Burada, liyakatin de olmadığı bir düzende bunu ifade edebilme olanağı yok. Çünkü kurumlar liyakatsiz yöneticiler tarafından yönetiliyor. Rektörler, tıp fakültesi dekanları, anabilim dalları başkanları atanıyor. Hekimler hiçbir şey olmasa mobinge uğruyorlar” dedi.
Fincancı hekimliği bırakanların da sayısının az olmadığını belirterek, “Erken yaşta emekli olup, zeytinlik, bağ bahçe alıp çiftçilik yapan pek çok meslektaşımız var” dedi.
‘Şiddet hekimleri kaçırıyor’
Son 10 yılda artan hekim göçünün de sebepleri arasında sağlıkta şiddet önemli bir yer tutuyor. Sağlıkta şiddet hız kesmiyor. Hatta artıyor ve çeşitleniyor. Koca’nın bir soru önergesine verdiği yanıta göre, son yedi yılda (1 Aralık 2015-30 Kasım 2022) 23 bine yakın sağlık çalışanı Beyaz Kod verdi yani şiddete uğradı. Gerçek sayısının çok daha yüksek olduğu tahmin ediliyor.
Fincancı şiddetin normların, değerlerin ortadan kalmasıyla ilgili olduğunu belirtti: “Her şey değersiz olduğunda ve insan da değerlerini yitirdiğinde, bunun hesabını vermeyeceğinin rahatlığıyla davranıyor ve şiddet uyguluyorlar. Hukuksuzluk var. Sağlıkta şiddete karşı bir an önce etkili yasa çıkarılmalı.”
‘Hekim teknikere dönüştürüldü’
Kısa sürede, çok sayıda hasta görmek hekimlerin kaygılarını artırıyor.Hem tanı koyarken hem de tedavi sürecinde ‘eksik kalma’ duygusu yaşatıyor. Böyle bir ortamda vakayı atlama riski de yüksek. Fincancı bunun bir ‘zincirleme reaksiyon’a dönüştüğünü söyledi: “Meslektaşlarımız da daha sağlam adımlarla yürütebilecek bir mekanizmayı devreye sokuyor. Daha fazla test ve görüntüleme istiyorlar. Aslında hastaya yeterli zaman ayırabilse, konuşabilse, dinleyebilse belki o testlerin hiçbirine gereksinim duymayacak. Tanısını koyacak. Tanıdan emin olacak. Birkaç dakikada hastanın derdine derman olma olanağı yok. Hekim bundan da hoşnutsuz. Çünkü aslında bir teknikere dönüşüyor. Test sonucunu yorumluyor, standart bir takım tedavileri uyguluyor. Oysa her hasta biricik. Böyle bir hekimlik yapamadığımızda da kendimizi yetersiz, tüm becerilerimiz, birikimlerimiz elimizden alınmış hissediyoruz.”
‘Sistem üretim bandı üzerinde, vida sıkıyor gibi hissettiriyor’
Fincancıya göre, yalnızlık tükenmenin önemli nedenlerinden biri. İş ve yaşamıyla ilgili doyumunun olmaması da öyle.Öte yandan giderek daha fazla sayıda hekim güvencesiz, sözleşmeli kadrolara geçiriliyor. Fincancı, “Buna rıza oluşturabilmek için de sözleşmeli kadroları daha iyi ücretlerle tanımladılar. Ama ücretler de geçici ve emekliliğe yansımıyor. Tümüyle tedavi edici hekimliğe yönlendirilmiş durumdalar. Ne kadar çok hasta görürlerse, o kadar ücretlerini artırabiliyorlar. Dolayısıyla çok fazla ve yoğun bir tempoda çalışmak zorunda kalıyorlar. Bu küçücük poliklinik odalarına, tek başına kapatmak anlamına geliyor. Sürekli birinin girip, birinin çıktığı, üretim bandı üzerinde bir vida sıkıyor duygusu yaratan ortamda çalışıyorlar. Yaptıkları işin kendilerini mesleki olarak tatmin etmesi olanağı yok.”
‘Tükenme meslek hastalığı, intihar iş cinayeti’
Yakın zamanda aynı gün üç hekim intihar etti. Ekonomik kriz, güvencesizlik, yoğun ve güvensiz çalışma koşulları, idare baskısı ve sağlıkta şiddet hekimlerin tükenmesine zemin hazırlayan temel faktörler. Hekim intiharlarının “iş cinayeti” olarak tanımlandığını söyleyen Fincancı, “Tükenme bir meslek hastalığı olarak değerlendirilmeli. Önlenemediği koşullarda bir yaşam hakkı ihlaliyle karşı karşıyayız. Yaşam hakkı ihlali de aslında başkaları eliyle gerçekleşiyor. Özellikle de kamu otoritesi. Çünkü kamu otoritesi değiştirebilir. Bunu dayatan sisteme karşı hep beraber karşı durmak zorundayız” diye konuştu.
‘Değersizlik hissi sürekli pekiştiriliyor’
Mevcut koşullarda hekim değersizleşme duygusuyla karşı karşıya kalıyor. Bu değersizleşmeye başka mekanizmalar da eşlik ediyor. Fincancı hekimleri polikliniklere kapatan, sürekli hasta görmeye zorlayan sistemin hekimi değersiz hissettirdiğini söyledi: “Aslında böyle çalışmak istemediği halde buna mecbur kaldığı için de değersiz hissediyor. Yıllardan beri siyasi otoritenin eğitimli insanları hor görme davranışı, hekimlere dönük aşağılayıcı ifadelerin kullanımı değersizlik hissini ciddi oranda pekiştiriyor. İnsanın kendi varlığını olumlayabilmesi çok önemli. Kendimizi olumlayamadığımız koşullarda da tükenmeye doğru gidiyoruz. Tükenen insanların kendini çaresiz hissetmesi, bir çözüm yolu bulamaması çok yürek burkucu.”
‘Hekimi de tüketebileceklerini düşünüyorlar’
Türkiye’de hekim başına başvuru sayısı yılda sekiz. Bu yüksek bir sayı. Gereksiz hekim başvurularının sebeplerinden birinin de kışkırtılmış sağlık talebi olduğunu yineleyen Fincancı, şunları söyledi: “Bu kadar kısa sürede hastayı gören hekimin güven oluşturma olasılığı yok. Hasta da emin olamıyor, kapı kapı dolaşıyor. Bir süre sonra bu alışkanlığa dönüşüyor. Hekimlik hastasını anlamayı, dinlemeyi, ona bütün boyutlarıyla durumu anlatabilmeyi gerektirir. Bu karşılıklı güven ilişkisine dayanmalı. Artık bu güven ortadan kaldırdı. Sağlık tüketim nesnesine dönüştü. İnsanlar artık hekimi de tüketebileceklerini düşünüyorlar. İlacı ve hastaneleri de. Ne kadar çok tüketirlerse o kadar değer kazandıklarını düşünüyorlar. Çünkü başka bir değer kalmadı. Bir anomi hali var. Tüm değerlerimizi yitirdik. Dayanışmayı, bir arada yaşama, birbirimize saygılı olmayı.”
Fincancı ayrıca şunları söyledi:
*Beyaz Reform dedikleri beyaz yalan. Performanstan vazgeçiyoruz dediler. Tek değişiklik, performans yerine teşvik denmesi. Biraz katsayıları artırdılar. Ücretlerde artış oldu. Bu kısmi de olsa hekimleri ekonomik olarak rahatlattı ama çalıştıkları sürece. Emekliğe yansıyan hiçbir şey yok.
*Sağlık Bilimleri Üniversitesi diye bir şey kuruldu. Her yer tıp fakültesi oldu. Nerede bunun temel bilimleri? Temel bilimleri olmayan tıp eğitimi olabilir mi? Eğitimin içi boşaltıldı.
*Burada 7 bin 500 lira emekli maaşı alan hekim var. Meslektaşlarımızın birçoğu emekli olduktan sonra çalışmaya devam ediyor.
*TTB’ye çalışma koşulları, nöbetler, mobing, eğitim yetersizliğiyle ilgili o kadar çok başvuru oluyor ki. Ne yazık ki pek çok alanda sağlık hizmeti genç meslektaşlarımız üzerinde yürüyor.
*Nöbet sonra izin kullandırmayan dekanlıklara yazı yazıyoruz. Dekanlardan bize, ‘Bize nasıl yazı yazarsınız?’ diye yanıt geliyor.