
BAHADIR KAYNAK
@bahadirkaynak
Biz yurt dışından slogan ithal ederken pek çekinmiyoruz ama henüz kendi tasarımlarımızı ihraç etmeyi başaramadık. Yoksa Amerikalıların Lincoln ile Kennedy’nin fotoğraflarını yan yana koyarak ‘öldürdünüz’ yazıp yanına ekledikleri ‘Trump’ fotoğrafına da ‘yedirmeyiz’ demeleri için konjonktür çok uygun. Şimdilik eski ABD Başkanı’nın başına örülen çoraplar karşısında taraftarları sadece protesto gösterileri düzenlemekle yetiniyor.
Hatırlatmak gerekirse Trump’ın Florida, Mar-o-Lago’daki villasında gizli olması gereken dokümanlar bulunması açılan soruşturmanın temelini oluşturuyor. Milli güvenlik açısından hassasiyet taşıdığı söylenen belgelerin Beyaz Saray dışına çıkarılması, kişisel amaç için kullanılması ucu ‘casusluğa’ varan suçlamalara kadar gidiyor. Ucunda hapis cezası olabilecek bir soruşturmadan bahsediyoruz. Bir de bunlara yargıyı engellemek, yalan ifade vermek gibi ithamlar eklendiği zaman suç listesi kabarıyor. Seçim sonrası taraftarlarının Capitol Hill’i basması da eski başkanın sicilinde zaten iyi durmuyor. Cepleri Trump gibi derin bir siyasetçi elbette bu davayla en iyi hukuk takımını oluşturarak mücadele etmeye çalışıyor. Öte yandan karşı tarafın da güçlü bir ekibi var. Böyle bir zaaf anını yakalamışken sonuç almadan bırakmak istemiyorlar.
Davanın hukuki boyutunu bir kenara bırakıyorum zira görüş belirtebilecek yetkinliğim yok. Öte yandan hem de 2024 Kasım’daki ABD seçimlerine yol alırken böylesi bir davanın politik boyutu olmadığını söylemek mümkün değil. Bu açıdan Trump taraftarlarıyla aynı çizgide düşünüyorum; benzerliğimiz de o kadarla kalsın.
Bir yönüyle bakıldığında Amerikan siyasetindeki bu paniği, bir biçimde Trump’ın önünün kesilmesine yönelik bu gayretkeşliği anlamak zor. Eski Başkan aslında 2016 seçimlerinde Hillary Clinton’la girdiği yarışta daha az oy almış ancak Amerikan sisteminin bir garabeti sonucunda delegelerin çoğunluğunu elde etmişti. İkinci dönem için girdiği 2020 seçimlerindeyse Biden karşısında ağır bir yenilgi almıştı ki ABD’deki genel eğilim görevdeki başkanların seçimi kazanması yönündedir. Ardından bir dizi ara seçimde de Trump’ın desteklediği adaylar hiç de parlak sonuçlar alamadılar. Yani Trump’ı istemeyen, bilakis onun karşısında harekete geçen geniş bir Amerikalı seçmen kitlesi var. Diğer tarafta ise eski başkanın görünürde sistem karşıtı söylemlerini, onun kendisini yolsuzluğa bulaşmış seçkinlere karşı sıradan Amerikalının çıkarlarını savunan lider konumlandırmasını satın alan büyük bir kitle mevcut. Belki 2020 Başkanlık seçimleri istedikleri gibi gitmedi ama o zamanlar pandemi sebebiyle ciddi bir ekonomik durgunluk yaşanıyordu ve bunun sonuçları etkileyecek bir kayma yaratmış olması mümkün.
Trump, günümüzdeki benzerlerini sık gördüğümüz popülist politikacı figürlerinin ABD şubesi olarak değerlendirilebilir. Kitleyi kutuplaştırarak kendilerini destekleyecek daha büyük bir parçayı koparmaya çalışmaları bizim de aşina olduğumuz bir siyaset biçimi. Yine demokrasi oyununu sadece seçim sandığına indirgeyip kurumsal çerçeveyi zorlamalarını, bütün denetim mekanizmalarını ‘milli irade’ye karşı bir komplo olarak nitelemelerini de ortak noktaları olarak görebiliyoruz. Geçtiğimiz sene Bolsonaro’nun kaybettiği Brezilya seçimlerinde gördüğümüz gibi her zaman böylesi stratejiler sonuç vermiyor ancak yenilgiyle biten mücadelelerinde bile beklentilerin üstüne çıkmaları, seçkinlerin bütün muhalefetlerine rağmen bir dizi sandık zaferi kazanmaları popülist siyasetçilerin zamanın ruhunu ne ölçüde temsil ettiklerini de gösteriyor.
Dolayısıyla Amerika’da müesses nizamın Trump’ın 2024 seçimlerinde sandığa girip oradan zaferle çıkması ihtimaline yönelik endişelerini de anlayabiliyoruz. Bir kere seçim süreci başladıktan sonra kitlenin memnuniyetsizliklerini kendi lehine çevirecek siyasi kıvraklığa sahip. Ortalama seçmene hitap etme başarısı, bunu yaparken de homurdanan seçkinleri hedef tahtasına koyması, Trump tipi siyaset tarzının hafife alınmaması gerektiğini ortaya koyuyor.
Yine de ABD’de işler yolunda gidiyor olsaydı ve Biden’la ipleri eline alan Demokrat Parti yönetimi vadettiklerini gerçekleştirebilseydi, bugün Trump’ın önünü kesebilmek için böylesi manevralara gerek kalmayacaktı. Bundan yaklaşık iki buçuk sene önce seçimlere gidilirken olağanüstü bir felaketin etkisiyle insanlar evlerine kapanmış, tüketim harcamaları düşmüş, ekonomik aktivite baş aşağı gitmekteydi. Böylesi sıra dışı bir sorunla mücadele için zenginlerin canını sıkmadan, parasal politikaları gevşeterek en çok etkilenen kesimlere kaynak aktarmak kolaycılığına gidildi. Enflasyon baş göstermeye başladığı zaman bile ‘geçici’ bahanesiyle gerekli adımlar atılmadı. Bugün başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkeler enflasyonu yeniden kontrol etmek için eski fantastik söylemlerini geride bırakıp genel geçer yöntemlere geri döndüler. Ancak olan oldu, orta sınıfların varlıkları, geniş bir kitleninse gelirleri eritildi. Uzunca bir süredir en önemli gündem maddelerinden birisi olan gelir ve servet eşitsizliğini daha da bozacak adımlar hoyratça atıldı.
İşin ekonomik tarafı bu yazının konusu olmadığından bir tarafa bırakıp siyasi sonuçlara dönelim. Seçkinlerin günden güne artan eşitsizlikleri düzeltme konusunda bir çaba göstermemeleri siyasi popülizme suistimal edeceği geniş bir alan yaratıyor. Çoğu zaman bahsi geçen politikacılar bu sorunları yaratan mekanizmanın bir parçası olsa ya da bizzat sorumlusu olsa da durum değişmiyor. Ezilen, sistem dışına itildiğini düşünen kitle kendisini özdeşleştirdiği liderin peşinde kilitlenerek seçkinlerden intikamını alıyor. Bu düşünce akışının doğru olup olmaması çok da mühim değil, zira siyaset oyunu kitlelerin algılarını şekillendirerek oynanıyor. ABD’de Trump seçim sandığında yenilgiye uğratılsa da ona zemin hazırlayan ekonomik sorunlara el atılmıyor, aralarında bizim de olduğumuz diğer durumlarda ise muhalefet toplumu ikna edecek bir dönüşüm perspektifini ortaya koyamıyor.
Velhasıl dönüp dolaşıp bugün Amerika’nın içine düştüğü gibi bir çukura giriliyor. Belki de daha önce dört sene başkanlık yapan bir figürün yeniden seçimi kazanması sistem açısından bir felaket olarak görülmemeli. ABD’nin Ukrayna’ya verdiği destek konusunda Trump’ın eskisi kadar istekli olmayacağı, Putin’le yakınlığı gibi meseleler kafaları karıştırıyor ancak birdenbire ABD’nin pozisyon değiştirmesi de mümkün değil. Seçimlere kadar uzun bir süre var. Savaş o döneme kadar uzarsa, ABD’den önce Avrupalı ittifak üyelerinin Kiev’i artık müzakere masasına zorlaması daha olası görünüyor. Öte yandan yine Trump’ın zamanında iyice açılan Transatlantik makası Ukrayna savaşıyla kendiliğinden kapandı. NATO’nun Avrupalı üyeleri eski Başkan’ın şikayetlerine konu olan savunma harcamalarına katkı konusunda kendiliğinden adım atıyorlar. Suriye’de ise Trump’ın geçtiğimiz dönem ABD politikalarını ne kadar esnetebildiğini test etmiş olduk. Yani günün sonunda Kasım 2024’teki seçim sonuçları da Amerika’nın 180 derece dönüş yapması anlamına gelmeyecek.
Genel görüntü ise soruşturmanın dallanıp budaklanacağı, Trump’ın da rakiplerinin eline birçok koz verdiği yönünde. Gelişmeler bu yönde olsa bile onun yelkenlerini şişiren sistemden memnuniyetsizlikler Cumhuriyetçi Parti adayının kampanyasında kullanmak isteyeceği bir siyasi sermaye sağlanacak. Bir de bunlara Başkan Biden’ın sağlığına ilişkin algı eklendiğinde devam eden soruşturmanın Amerika’nın yeni başkanını belirleyecek kadar önemli olduğunu da görüyoruz. Bizde de güçlü rakibini elimine etmek için yargıyı kullanmakta olan bir iktidar olduğundan bu süreçlere yabancı değiliz. Kötü örnek örnek teşkil etmez belki ama Amerika’da da siyaset pek temiz bir oyun değil. Biliyorum içinizi soğutmuyor ama yine de söyleyeyim dedim.