HÜRREM SÖNMEZ
Dün ahlakımızı yitirip, ‘Lût kavmi gibi lanetlenmemize‘ ramak kalmıştı ki devletimizin kahraman polisi olaya el atarak bozulan düzeni yeniden tesis etti .
İbret-i âlem olsun diye ne kadar arsız utanmaz, hain ahlaksız varsa hepsini gaza boğdu da toplumumuz büyük bir tehlikeden kurtulmuş oldu. Hepimiz rahat bir nefes aldık.
Gerçi dün bunu yapan devlet erkânının, daha önce “Bakın biz Ramazan ayında gay yürüyüşü yapacak kadar da demokratik bir müslüman ülkeyiz” demesi hatırlarımızdaydı. Demek ibret olmak istediğimiz âlem değişmişti o arada ‘dini ve ahlaki değerlerine sıkı sıkıya bağlı bir müslüman ülkeyiz biz‘ mesajı vermek ihtiyacı hâsıl olmuştu, konjonktür gereği.
Devlet büyüklerimizden daha iyi bilecek değiliz.
Yürüyüşte gözaltına alınmak ölüm belki de birçoğu için
İstanbul’da yapılması planlanan Onur Yürüyüşü’ne polisin saldırıp ortalığı gaza ve şiddette boğduğu sıralarda, Taksim’e çıkamadığı için Gümüşsuyu tarafında bekleşen kitle içindeydim. Niye Taksim’e çıkmanın yasak olduğunu sorgulayan, yedikleri gazın acısıyla kendisini Gümüşsuyu’na atanları dinliyordum. Üç genç insan vardı yanımda oturan, saldırıdan kaçmışlar, korku ve heyecanla anlatıyorlar yaşadıklarını, en fazla 18 yaşında üç eşcinsel genç.
Nasıl ailelerden geldiklerini, nasıl hayatlar yaşadıklarını bilemiyorum ama içinde yaşadığımız toplumu bildiğimiz için farkındayız. Şöyle bir ihtimal var; o çocuklar için dün o yürüyüşe gelmek zor ve tehlikeli bir şey aslında. Orada gözaltına alınırsa ve bu ailesi tarafından duyulursa şiddet görecek öldürülebilecek olanlar bile var belki içlerinde. “Oğlunuz gey yürüyüşünde gözaltına alındı” cümlesi yeterli olabilir örneğin bir aile faciası için bizim ülkemizde.
Belki yeni yeni barışıyor kendisiyle…
Şimdi düşünelim; o genç belki çok yalnız bir hayat sürdürüyor, belki çevresinde kimseye ifade bile edemiyor hissini, düşüncesini, cinsel yönelimini. Belki yeni yeni barışıyor kendisiyle ve bir cesaret o yürüyüşe gidiyor. Senenin bir günü ‘kendisi gibi farklı olan diğerleri’yle bir arada olmak, yürümek, sesini duyurmak, gülmek belki biraz rahatlamak biraz eğlenmek. Hepsi en doğal hakkı…
O genç insanın orada kendisini güvende hissetmesinin, yalnız hissetmemesinin, korkmadan, “Bu ülkede ben varım” diyebilmesinin öncelikli teminatı devlet ve anayasal düzen olmalıdır. Tüm farklı kimliklerin can güvenliği korkusu olmadan, dışlanmadan, aşağılanmadan, ezilmeden yaşayabileceği eşitlikçi özgürlükçü bir arada yaşama temelinde kapsayıcı bir Anayasa. Barışçıl toplanma ve gösteri yapma hakkını güvence altına alan bir anayasa ve buna saygı göstermek bir yana bunun teminatı olan bir devlet yönetme anlayışı.
‘Korkma bak ben buradayım’ demek zorundayız
Sonra bizleriz yani toplumun kendine benzemeyen her bireyi için özgürlüğü, insan haklarını, onların varolma haklarını savunacak üyeleri, bizler o çocuğa “Korkma bak ben buradayım ve senin her halinle bu ülkede yaşama hakkını savunuyorum, ben bu ülkede birlikte yaşama hakkını savunuyorum” demek durumundayız.
Bunun bir Yahudi olarak Filistinliyi savunmaktan, Çin’deki Uygur Türkünün ibadet hakkını savunmaktan, ateistim diyenin bunu söyleme hakkını savunmaktan farkı yok.
“Ahlaksız ahlaksız kılıklarda, soyunup dökünüp dansederek ortaya çıkmışlar mübarek ramazan günü tabi ki devlet müdahale edecek” diyene ne cevap vereceğimi bilecek kadar beni tanıyor bunu okuyacak olanlar. Onur Yürüyüşü gerçekten bir onur ve varlık mücadelesinin, bu ülkede bilmediğimiz tanımadığımız onlarca eşcinselin aşağılanmasının, şiddet görmesinin, bunalıma sürüklenip intihar etmesinin veya yakınları tarafından öldürülmesinin zemini karanlık bir iklimde, gedik açacak haklı bir mücadelenin parçası.
O yüzden dışardan bakanın da katılanın da “Onur Yürüyüşü insanların garip kılıklarda dansettiği bir eğlence sadece” dememeyi öğrenmesi gerekiyor.
Yürüyüş Ramazan ayına denk gelmedi, Ramazan yürüyüşe denk geldi
İşin Ramazan ayı ve dini hassasiyet boyutuna gelince bu yürüyüş dünyanın her yerinde aynı tarihte yapılıyor her sene, yani yürüyüş Ramazan ayına denk gelmedi, Ramazan yürüyüşe denk geldi. O yüzden, “Erteleyin” demenin bir mantığı yok, döver süründürür yine de yürütmeyiz inadının da. Aksine oradakilerin huzur ve güven içinde yürüyebilmesini sağlamaktır devletin varlık sebebi.
Evet bu ülkede inanan insanlar yaşıyor ve evet çok ezici bir çoğunluk ve totaliterleşen bir iktidar desteğine sahipler. Kimsenin kendi inancını, ahlak anlayışını, yaşam biçimini dayatamaması için sonuna kadar mücadele edeceğiz, her türlü muhafazakar dayatmaya karşı da sonuna kadar direneceğiz. Ama bunu yaparken, devlet ve toplum ilişkisinin aksine, insan ilişkilerimizde kendimizi dayatmadığımız bir uzlaşma dilini korumak yanlısıyım.
Ramazan ayında sokakta sigara içeni döven zihniyetle mücadele ederken, yaz sıcağında oruçlunun karşısında kana kana su içmeme adabı ve görgüsünü muhafaza edebiliriz hâlâ, birlikte oturduğumuz sofraya kendi içki kadehimizi koyacaksak o sofradaki oruçlu arkadaşımız için de bir ramazan pidesi almaya devam edebiliriz. Tabii eğer bir arada yaşamayı hâlâ istiyorsak.
Birbirinden nefret etmeye başlamak böyle bir şey
13 yıllık nobran, kaba, tahammülsüz, asimile etme ve herkesi kendisine benzetme meraklısı AKP iktidarı, bizim bu topraklarda en azından bir vakitler az da olsa var olduğunu düşündüğümüz nezaket ve adap kavramlarını, birlikte yaşama kültürümüzü paramparça etti. Biz şimdi bir zamanlar öğrendiklerimizi hatırlamaya çalışıyoruz, birbirinden nefret etmeye başlamak böyle bir şey.
Toplumun ‘dini ve ahlaki hassasiyetlerini‘ gerekçe göstererek, polis şiddetini haklı gösterme telaşına düşenlere, oturup kalkıp ‘mübarek Ramazan ayı‘ diyenlere bazı hatırlatmalar yapmak gerekir sanırım.
Daha üç gün önce yüzlerce insan katledildi, hani mübarek ay hassasiyeti var ya hatırlatalım; Kobani’de sahur vaktiydi, “Allah_ü ekber” diyerek öldürdüler, çoluk çocuk yaşlı demeden. Bunları yapan barbarlara, siyaset adı altında, din adı altında sahip çıkanlardır asıl insanlıktan nasibini almamış olanlar. Manşetleriyle cihadçıya masumiyet karineleri terkip edenlerdir asıl ahlaksızlar.
Çocuklara tecavüz edilmesine, kadınların öldürülmesine, başkasının hakkına el uzatılmasına, komşusu açken zevk-i safa içinde yaşanmasına sessiz kalmaktır lanetlenmesi gereken. Her türlü pisliğin senin en kutsal saydığın dininşe örtülmeye çalışılmasıdır.
Lanetleneceksek bir gün sebebi translar değil, sizsiniz
Yılın bir günü “Bu ülkede ben de varım” deyip sokağa çıkan ‘senden farklı‘ insanlara, böylesi insafsız olman, ölümüne şiddet uygulanmasını haklı görmendir asıl hassasiyetle yaklaşmamız gereken şey. Bunların hiçbiri Taksim meydanında yürüyen bir trans birey kadar tehdit etmiyor genel ahlakınızı öyle mi? Hiçbiri hâlel getirmiyor imanınıza?
‘Lût kavmi gibi lanetleneceksek‘ eğer bir gün, translar yüzünden değil, insan suretinde olup içinde insanlık olmayanlar, masumlara karşı işlenen bunca günaha ortak olanlar olabilir ancak sebebi.