Covid-19 nedeniyle 1 Nisan’da hayatını kaybeden Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu’nun oğlu Onur Taşcıoğlu, babasının son telefon konuşmasında, “Oğlum ne olacağımız belli değil. Kendinize dikkat edin” dediğini anlattı. Taşçıoğlu, yarın, babasız geçireceği ilk Babalar Günü’nde mezarına gidip onunla sohbet edeceğini söyledi.

Ölümünden sonra adı Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne verilen, İstanbul Çapa Tıp Fakültesi Dahiliye Bölümü öğretim üyesiyken hayatını kaybeden Taşcıoğlu’nun oğlu DHA’a konuştu.
Taşçıoğlu şunları söyledi: “İyi bir insan, bana göre zaten bakışlarından belli olur. Fakat babamı tanıyan da, tanımayan da çok sevdi. Çünkü babam, hastalandığı gün çektiği videodaki doğallığıyla sevildi. Onun sıcaklığından dolayı, o videodan sonra tanımayanlar da nasıl biri olduğunu anladı. Kendisine hep hedef koyan ve o hedefler için hep uğraşan bir insandı. Babam sadece hastalarına değil, biz evlatlarına, dostlarına mesaj vererek ve bir şeyler öğreterek hayatı göstermeye çalıştı. Hiçbir zaman ‘Şunu yap veya bunu yap’ demezdi. Her zaman bir mesaj yoluyla bunu anlatırdı ve o size sözden daha değerli gelirdi.”
‘Hastalarıyla hasta, öğrencileriyle öğrenci’
Taşçıoğlu, Babasının öğrencileri tarafından çok sevildiğinin anımsatılması üzerine ise şu ifadeleri kullandı: “Babam öyle bir insandı ki, öğrencilerine karşı kesinlikle bir mesafesi yoktu. Öğrencileri de ona hem sevgi, hem saygı duyarlardı. Baktığınız zaman tıp kitapları binlerce sayfadan oluşuyor ama babam kitaba bağlı kalmazdı. O insanlara öğretirken bile farklı yollardan öğretirdi. Bundan dolayı öğrencileri hayran kalırlardı. Öğrencilerle öğrenci olurdu. Aslında babamın sırrı buydu. Hastalarla hasta olması veya öğrencilerle öğrenci olması, dostlarıyla hakikaten dost olmasıydı. Bu onun içinden gelen bir şeydi. O yüzden öğrencilerinin babamı bu kadar sevmesi son derece doğal. Benim de öğretmenim olsa, herhalde en iyi öğretmenim olurdu.”
‘Fular merakı benden kaynaklanıyordu’
Babasının fular merakının kendisinden kaynaklandığını, geçmişte kendisinin de sıklıkla fular taktığını söyleyen Taşçıoğlu, “Benden daha çok yakıştığını görünce ben çıkarttım o devam etti. Taktığı fuların renginden bile o günkü ruh halini anlayabilirdiniz. Ama ne şükür ki, taktığı fularların çoğu renkli. Rengarenk bir kişilikti” dedi.
Tek keşkesinin, ‘torunları daha fazla görseydi’ olduğunu vurgulayan Taşçıoğlu babasıyla son telefon konuşmasını şöyle anlattı: “Salı günüydü virüse yakalandığını öğrendiğimizde ve kötüye gidiş vardı. Çarşamba günü yoğun bakıma girdi. ‘Kahvaltı yapmak istiyorum ve Onur bana iç çamaşırı gönderebilir mi’ dedi. O iç çamaşırı veya kahvaltısını istemesiyle dünyalar bizim oldu. Çok garip bir şey ama mutluluk vardı içimizde. Bir torba yaptık, babama iç çamaşırı koydum, içine fular koydum ve son olarak da babama bir mektup yazdım. ‘Baba, bir an önce iyileş, seni sevdiğimi unutma, iyileş ve daha sık vakit geçirelim. Fuları gönderiyorum, öğrencilerinin karşısına fularsız çıkma’ diye bir yazı yazdım. Asistanı babama bunu verdikten sonra babam beni aradı ve ‘Oğlum mesajını aldım, çok teşekkür ederim. Ne olacağımız belli değil, kendinize iyi bakın’ dedi ve son konuşmamız bu oldu. Annem, eşi ve torunlarıyla da konuştu.”
‘Dokunarak teşhis koyardı’
Babasının hastalarına dokunarak, hissederek teşhis ve tedavi yaptığını dile getiren Taşçıoğlu, ilk hasta açıklandıktan sonra “Oğlum o hastanın testlerini ben yaptırdım ve hastalık çıktı. Bugün bir tane daha çıktı” dediğini anlatan Taşçıoğlu şöyle devam etti: “Ben öğrendim ki, hastalanmadan 10 gün önce babam o hastalardan birine bakıyor ve teste gönderin diyor. Peki babam neden kaptı virüsü? Çünkü babam, hiçbir zaman test sonuçlarıyla karar veren bir adam değil. Babam elle muayene etmeyi seven biri, önce kulağı ile dinleyip, sonra stetoskopu takan bir adam. Önce dokunarak, hissederek, elleriyle hastalığı bulmaya çalışan, sonra testlerle kendi düşüncesinin doğru olup olmadığını çıkartarak testlere başvurur babam. Bundan dolayı büyük bir olasılıkla yine elle muayene ettiği için, virüsü 10 gün önce muayene ettiği o hastadan kaptığı düşünüyoruz. Yoğun bakıma girdiğinde de, akciğerinde o tahribatı görünce, kafasında kendiyle alakalı şüpheler oluyor tabi. Yeni bir hastalık, kimse bilmiyor hastalığı, hocalar bile ilaçları deneyerek tedavi yapıyor. Bunun üzerine diyor ki yoğun bakımda, ‘Tüm ilaçları benim üzerimde deneyebilirsiniz’ diyor. “
Okmeydanı’ndaki hastane babasının adının verilmesinden dolayı çok mutlu olduklarını anlatan ve tedavi sürecinde Çin’den getirtilen ilaç için yardımcı olan sağlık bakanı ve cumhurbaşkanına teşekkür eden Taşçıoğlu, “Henüz resmi bir açılış yapılmadı. İnşallah resmi açılışta da beraber olacağız” dedi.
‘Süper Lig’e adı verilsin’
Babasıyla alakalı “Olursa mutlu olacağım” dediği birkaç şeyden bahseden Onur Taşçıoğlu, bunun birinin Süper Lig’e isminin verilmesi olduğunu söyleyerek şöyle devam etti: “Babam bir futbolseverdi. Takımını söylemeyeceğim çünkü her takımdan seveni var. İkinci temennim de şu, babam 1 Nisan’da vefat etti ve tüm hastanelerde saygı duruşunda bulunuldu babam için. Bunun her 1 Nisan’da yapılmasını arzuluyorum. Sadece babam için değil. Şu an yaşadığımız salgın, hatırlanmayı hak ediyor.”
‘Bu kez annemi arayıp mezara gideceğim’
Babasız ilk Babalar Günü’nde mezarına gideceğini sözlerine ekleyen Taşçıoğlu duygularını şöyle özetledi: “Babasız ilk Babalar Günü’m. Kolay değil, herhalde tüm gün boyunca her saniye geçmişte neler yaşadıklarımızı düşüneceğim. Her babalar gününde sabah ilk babamı arardım. Bu kez herhalde annemi arayacağım çünkü o da bana babalık yapmıştır. Zor olacak ama güçlü olmamız lazım. Herhalde telefon edeceğime, mezarına gidip babamla orada sohbet edeceğim. Babam Fularıyla sembolleşti. Mezarına giderken, daha üstümü bile giyinmeden ilk aldığım şey fular oldu. Onu unutamazdım. En son gittiğimde ıslanmıştı ama yerindeydi. O fuları hiçbir zaman çıkartmayacağız, ziyaretine gidenler de o fularla babamı hatırlamış olacaklar.”