MURAT SEVİNÇ
Tarkan, perşembe akşamı yeni şarkısını yayınladı, bir anda gündem oldu, bir-iki günde milyonlarca kez seyredildi. Perşembe akşamı şarkıyı dinleyince bir oynama, hatta şöyle şıkıdım şıkıdım hissi uyandı içimde, içimizde, keyfimiz yerine geldi, mutlu oldum, olduk.
Sen misin mutlu olan, şıkıdım oynamak isteyen, içinde bir şeyler kıpırdayan; ertesi gün şöyle bir gezindim sanal dünyada, ‘Otaboka Mutlu Olunmaz Dairesi’nin (OMO) her düzeydeki görevlileri -aman yanlış anlaşılmasın, AKP muhaliflerinden, aydınlık yarınlardan söz ediyorum- Tarkan ve şarkı eleştirisine girişmişler ve yine iyiyi, doğruyu, güzeli gösteriyorlar, büyük istekle.
Bu ‘yapılanma’ çok çeşitli kolları olan karmaşık bir ‘kurum’ ve yeni değil bilindiği üzere, eskiden, sosyal medya yokken en yakınındakilerin yaşamını çekilmez hale getirenler, şimdi internet sayesinde, hele bir de takipçileri çoksa, benzerleriyle bir olup hayli kalabalık toplum kesimlerini bunaltma, eser miktar kalmış yaşama sevincini tüketme işine girişebiliyorlar. Haliyle OMO dairesi, ‘Doğru Düşünme ve Saçmalamadan Yaşama Bakanlığı’nın, yalnızca bir faaliyet kolu durumunda.
Siz de tanımışsınızdır mutlaka, diyelim keyfiniz biraz yerinde, okuduğunuz, seyrettiğiniz ya da dinlediğiniz herhangi bir kitap/yazı, oyun, şarkı hoşunuza gitti, heyecan duydunuz, başkalarıyla paylaşma ihtiyacı da hissettiniz -eyvah, en riskli alandır, çünkü ‘İlgi Alanıma Girmiyor Şube Müdürlüğü’nün, ‘Allah Aşkına Bunu mu Beğendin’ sekretaryası, söz konusu alanda faaliyet gösterir, ilgili birimlerden biri mutlaka hevesinizi kursağınızda bırakmak üzere harekete geçer ve o kitabın, o yazının, o oyunun, o şarkının neden beş para etmediğini anlatmaya girişir. Eğer şanslıysanız tabii, karşınızdaki konuşuyorsa, bir de sözcükler yerine hal ve tavırlarıyla küçümseyenler vardır, muhatabınız ola ki ‘Mimiklerle Yaşıyorum Sefam Olsun Oh’ şubesinden ise, yandınız, hangi ölçüde yerin dibine sokulduğunuzu anlayabilirseniz, anlayın bakalım.
İşte sosyal medya, bu birim memurlarının kamunun yaşamına girebilmesine olanak tanıdı belli ki. Bir iyi yanı var yalnızca, interneti kapatınca geçiyor!
Tarkan’ın neşesi, her ne söylüyorsa onu müthiş bir coşkuyla, enerjiyle söylemesi, bir anda milyonlarca insana sevinç yaşatması olağanüstü değil mi; biraz sevinsek, kuruyan içlerimiz azıcık kıpırdansa, şarkı kalitesini hiç bilmesek, müzik cahili olsak, hatta zırcahil olsak, yine de yüzümüz gülse, bezgin kanepemizden kalkıp iki göbek atmak istesek, bir an dertlerimizi unutsak, en ilkel halimizle tepinsek, bağırıp çağırsak, hey hey hey desek, duramayıp bir de tey tey tey desek, hatta ‘mozaik değil mermer’ olduğumuzu unutuverip “Tili lili” desek, olmaz mı!
O şarkıyı dinlediğinde şarkının dilini, niteliğini, şusunu busunu eleştirenlere -eleştirmek kuşkusuz olağan olmasına olağan da- aklına ilk bunlar gelenlere, “Müsaade edin biraz oynayalım, sonra yine mutsuz, kasvetli haytalarımıza döneceğiz ve sizleri dinleyeceğiz, söz” desek örneğin, işe yarar mı? ‘Geççekmiş’ ama öyle kendiliğinden olmazmış bu işler, çaba harcamak gerekirmiş; bak sen, ne yapsın, anayasa mı yazsın Tarkan, Kürt sorununu mu çözsün, zamları mı önlesin; ya da biz ne yapalım, bir an coşup eğlenme ve mutlu olma gafletinde bulunan biz fâniler, ne yapalım hakikaten, tam göbek atmaya başlamışken, o göbeğin ortasında, “Bir şeyler yapmalıyım, böyle boş boş oynanmaz ki” mi demeliyim, bize, şıkıdımcılara hiç olmazsa bir gün tahammül edilse de sonra yadırgansa, olmaz mı?
Canımın içi, bıktık bıktık, şu kareli ceketlilerin kibrinden, her Allah’ın günü sövmelerinden, tanık olduklarımızdan, sesimizi çıkardıklarımız ve çıkaramadıklarımızdan, o teflon hallerinden, toprağı ve bizleri malları gibi görmelerinden, adaletsizlikten, bıktık. Şu hale bak, şu ülkeye bak, hayatlarımıza bak, bir şey arıyor insan, bir heyecan, bir kıpırtı, bir neşe, kahkaha fırsatı, kısa sürsün, önemli değil, aptal mı ahali, neyin ne kadar süreceğini hesap edemiyor mu!
Son zamanlarda özellikle şöhretli komedyen ve şarkıcılarımızın sesi daha çok ve gür çıkmaya başladı. Muhtemelen, suskunluğun kendi yaşam alanlarını da yok eder hale geldiğinin farkına varıyorlar, çoğu yurttaş gibi. Ne güzel işte, konuşsunlar, tepki göstersinler, kamusallığa katkı yapsınlar, fena mı olur, oluyor. Milyonlarca insanın sevdiği, takip ettiği ve pek muadili bulunmayan insanlar ses çıkardığında, onlara, yıllarca iktidar dalkavukluğu ardından muhalif saflara transfer olmaya çalışan arsızlara gösterilen haklı tepkiyi yöneltmek, akıl kârı mı? Malum bakanlığın, ‘Yeni mi Akıllandılar’ ve ‘Aslında Apolitikler’ birimleri harekete geçiyor bir anda. Öf.
Kim apolitik, Cem Yılmaz mı? Hadi canım! Çeyrek yüzyıldır yaşamımızı güzelleştiren, yüzümüzü güldüren bir insanın büyük gözlem yeteneğini, bazen açıktan çoğu zaman örtük politikliğini, eleştiri gücünü nasıl görmezden gelir insan. Nedir politik olan, bir tek politik hal mi var? O politik değil de, sen misin peki, neden, nereden belli, nedir politik eylemin, düşüncen. Cem Yılmaz politik değil, memleket akademisi mi politik, tiyatrocuları mı politik, basın mı, örneğin, haydi tartışsak ya şu politik olanın içeriğini. Bak Moda Sahne’nin elektriğini kesecekler üç güne, faturayı ödeyecek geliri olmadığı için. E hani politik sanatçılarımız, oyuncularımız, politik kamuoyu, haydi ama.
Kimi akademisyen eleştirilerini gördüğümde ise düşüp bayılacaktım! Ah akademi, o büyük unvanlar… Bir avuç insan ve kurum istisna, şunca rezalete sesini çıkarmayıp, bunca adaletsizliği seyretmekle yetinip, OHAL’i, ceberutluğu, yaşamları çürütülenleri beceriyle görmezden gelip, Boğaziçi ya da sivil ölüme mahkûm edilen meslektaşları için bir satırı çok görüp de, Tarkan şarkısında kusur bulan akademi, ah güzel akademi, ah duyarlı akademi…
Tarkan, ilk günden itibaren ‘tepki gösteren’ bir yıldız, yıldızlığın hakkını verenlerden, şımarmamış, hep aklı balında kalmış nadir bulanacak bir ‘yurttaş.’ Ayrıca hem çok güzel hem çok yetenekli adam, yalan mı!
Zehra Çelenk, Duvar’da çok güzel bir yazı yayınladı. Orada diyor ki (önceki bir yazısına atıfla): “Tarkan’ı severim. Niye severim? Naziktir. Nezaketi de her şeyi gibi kendine özgü olduğundan altında buzağı arayasım gelmez. Yapay mı doğal mı, derecesi ne… Tarkan bir sahne yaratığı, hiçbir şeyi dümdüz olmayan, simli, janjanlı bir ruh. Onun doğallığı da kısmen bu ‘yapaylık’ta yani, ne bekleniyor ki? Yılların megastarı olarak bu kadar ilgiye, şöhrete rağmen bir tık fazladan şımarmaması… Üç beş yıl içinde ün zehirlenmesinden kendini imha eden ünlüler cehenneminde ünden delirmemesi az şey mi? Her nevi Alfalık imkanına sahip olduğu halde kameralara çemkirmemesi, bir kadına, bir erkeğe, bir canlıya kötü davranırken görüntülenmemiş olması müebbet starlığı için yeterli benim gözümde. İki şeye eminim: ‘Yıldızların yapıldığı maddeden’ ve iyi bir insan. Bu iki özelliği nedeniyle işte çirkinliğin elli tonuna boğulduğumuz bir ülkede güzel ve özel. Hep de öyle olacak diye umuyorum.”
Milyonlar tarafından sevilen insanların, değer üretenlerin, tanınmışların ses çıkarması, er ya da geç, çok önemli. Bu yazıyı üç kişi okur, oysa onlar tepki gösterdiğinde otuz milyon haberdar oluyor, çıkardıkları o sesin değerini bilmek gerek; hele ki her bir sözcüğümüzden çekinir hale geldiğimiz, birinin diğerinden kahramanlık beklediği, çoğunluğun sindiği, bir kesim varlıklı muhalifin yalnızca ‘can sıkıntısı’ yaşayarak mağdur olduğu, bu devirde. Çıkan her ses somut bir politik hedefe yönelik olmaz, bazen hiçbir şey değiştirmiyor görünür, değiştirmez de, buna mukabil zemin yaratır, herkesi ferahlatacak o çoğulcu ve eşitlikçi zeminin inşasına yardım eder.
Tarkan’ın sözleri salgına mı, iktidara mı yönelik; belli ki çok zekice, hınzırca bir yol bulmuş, kutlamak gerekir. Anlayan anladı, mesele bu. Hatta öyle anladı ki, ‘Aslında İlluminati’ ve ‘Yok Hayır, Rotşild’ şubeleri dahil, ne kadar yandaş varsa pek sinirlendi. İki eşeğin yemini bölmekten aciz olup irili ufaklı bunca ayrıcalık ve servete kavuşan yandaşların öfkesini ve “Geçmeyeceeek” bağırışlarını anlamak mümkün; haklılar, kim olsa o zavallıların yerinde aynı tavrı sergiler.
Her neyse… Perşembe akşamı çok eğlendik, şıkıdım şıkıdım, harika, bizim ufaklık da çok seviyor Tarkan şarkılarını, kliplerini seyredip onunla birlikte oynuyor, ne güzel, neşe, çığlık, hoplayıp zıplamak; üstelik, ‘Zıplanmamaya En Çok Gereksinim Duyduğumuz Şu Günler’ şubesine bağlı, ‘İktidara Yarar’ kolu memurlarının tedirginliği eşliğinde, zıplamak. Harika. Kurtlarımızı döktük şekerim, daha ne olsun. Sağolsun, var olsun Tarkan…
Yazı önerileri:
1. Dağhan Irak’ın Kıbrıs yazısı.
2. Ümit Kıvanç’ın Kıbrıs yazısı.
3. Kemal Can’ın yazısı.