Japonya’da öldürmeyen depremin bizde 40 bin can alması üzerinde ciddiyetle düşünmek zorundayız.
Düşünüyor muyuz? Yeterince değil… Siyasi tarafgirlik ve husumet böyle rasyonel düşünmemizi engelliyor. Şu zihni harabiyete bakar mısınız; bir cami hocası Haluk Levent ve Oğuzhan Uğur’a hücum ediyor, “”500 bin lira bağışlamışlar. İşte 500 bin liralık adamlarsınız” falan diyor!
“Allah razı olsun” demesi gerekirken onu bu husumete sevk eden nedir? Siyaset tabii ki!
Siyasi tutkularımız, şartlanmalarımız olaylara somut verilere dayalı ve biraz olsun analitik bakma yeteneğimizi köreltiyor. Biz siyasi kavgalarla debelenirken ülkenin asli sorunları sürüp gidiyor.
Evet, temel sorunlarımızdan biri budur: Kamu otoritesi elindeki yetkileri nasıl kullanmalı?
Bizde kurallar ve kurumlar zayıf olduğu için, iktidarların yetkilerini keyfii kullanma imkanı geniştir.
2003’de bu doğru “bilgi”yi dile getiren Erdoğan da iktidara yerleştikçe güç “duygu”suyla hareket etti: Atamalarda “bizden” isimler, politikalarda seçim kazanma önceliği…
AFAD’da “Afetlere Müdahale Genel Müdürü” olarak atanan kişi tasavvuf uzmanıydı; “bizden”di ama konuyla ilgisi yoktu, hele hiç tecrübesi yoktu.
Depremde de ortada gözükmedi!