TUĞBA ÖZER
@tugbaaozerr
ABD’deki sendika zaferinin ardından Türkiye’deki Starbucks çalışanları da yoğun mesai saatlerine, mobbinge, kötü çalışma koşullarına ve düşük ücretlere karşı seslerini yükseltmeye başladı.
Eski bir Starbucks çalışanı, “Hem müşteriden hem de müdürlerden azar yiyorsunuz” diyerek koşullarını anlattı. Bağımsız Emek Sen’de örgütlenen bir diğeri ise “Artık korkmuyorum onlardan. Biri bu gidişata ‘Dur’ demeli” dedi.
Kahve mağazası zinciri Starbucks’ın ABD’de bir mağazasında çalışanların ilk kez sendikalaşmasının ardından başlayan dalga Türkiye’deki çalışanları da hareketlendirdi. Türkiye’de Starbucks mağazalarında çoğunlukla alanında iş bulamayan üniversite mezunları, asgari ücret karşılığında haftanın altı günü çalışıyor. Sosyal medya üzerinden de seslerini duyurmaya çalışan işçilerin talebi ise; daha insani çalışma koşulları.
Az eleman, çok iş; üstüne bir de mobbing
Üç yıldır Starbucks mağazalarında çalışan üniversite mezunu kadın işçi, “Kendi alanımda çok iş aradım. Firmalara başvuruda bulundum, hiç sonuç alamadım. Zaten Starbucks gibi yerler üniversite mezunu dolu” diyerek anlatmaya başladı:
“İş bulamayınca kariyer yapabileceğim bir yer olarak düşündüğüm için Starbucks’ta çalışmaya başladım. Ancak az eleman, çok iş, vardiya sistemi derken bir de mobbing başladı. Hem mobbingle mağdur edildim hem de sonunda benim yerim değiştirildi.
Olayın üstü de tamamen örtüldü. Ve bu her zaman böyle oluyor. Bir çalışan ile mağaza müdürü tartışıyor. Bölge müdürü, mağaza müdürünü destekliyor. Çalışan sürgün mağazasına gönderiliyor. İnsanları oradan oraya gönderirken de ‘sıkıntılı, sorunlu’ gibi kötü etiketler yapıştırılıyor.”
‘Bazı müşteriler bize köle gibi davranıyor’
Genç kadın, firmanın müşteri yerine ‘misafir’ tabirinin kullanılmasını istediğini ifade ederek bazı ‘misafirlerden’ gördükleri kötü muameleye de değindi: “Sen onların kölesiymişsin gibi davranıyorlar. Sanki kahve değil seni satın alıyor. ‘Afiyet olsun’ diyorsunuz örneğin ama o senin suratına bile bakmıyor. Hepsi böyle değil elbette, iyi davrananlar da oluyor.”
‘Dün hiç uyumadan işe gittim’
Starbucks’taki vardiya sisteminden de bahseden işçi şunları söyledi: “Öğlen 14:30’da mesaiye başlıyor, akşam 23:00’e kadar çalışıyorum. Eve gidene kadar saat gece yarısı oluyor ve bir sonraki gün sabah mesaim olabiliyor. Gece yarısı eve geldikten sonra saat 05:00’te uyanıp 05:30’da servise binmeniz gerekiyor. Mağaza 06:30’da açılıyor. Mesela dün hiç uyumadan işe gittim. O kadar yorucuydu ki kamyon çarpmış gibi hissediyorum. Haftada bir gün izinlisiniz ve o da hafta içi oluyor çoğunlukla.”
‘Sosyal hayatımız yok’
Vardiya sistemi ve yoğun çalışma nedeniyle Starbucks’ta çalışanların neredeyse çoğunun sosyal bir hayatı olmadığını söyleyen genç kadın şöyle devam etti: “Saat 15:00’te çıkıyorsanız yol, yemek derken akşam oluyor. Eve gidip uyuyorsunuz. Ben evliyim eşim hafta sonları evde. Görüşemiyoruz bile.
Baristalar asgari ücretle çalışıyorlar. Ben de yönetici olarak 5 bin TL maaşla çalışıyorum. Şu insanın zoruna gidiyor; gerçekten bizim üzerimizden inanılmaz paralar kazanılıyor. Bugün en ölü mağazası bile günlük en kötü 10-15 bin TL para getiriyor. Bu rakam diğer şubelerde çok daha fazla.”
‘Artık korkmuyorum’
Genç kadın sendikal örgütlenme süreçlerini ise şöyle anlattı: “Artık korkmuyorum onlardan. Biri bu gidişata ‘Dur’ demeli çünkü. Starbucks’a gelen insanların biraz daha duyarlı olmalarını bekliyorum. Arkada yaşananları görmelerini. Çalışanların da artık korkmamaları, seslerini yükseltmeleri gerekiyor. Ses çıkarmadan, birlik olmadan hiçbir şey olmuyor.”
‘Duvar sildirdiler’
İki buçuk yıldır çalıştığı Starbucks’tan bir süre önce ayrılan ve gördüğü mobbing nedeniyle şirkete dava açmaya hazırlanan bir diğer kadın işçi ise şunları anlattı:
“Alanımda iş bulamayınca Starbucks’a girdim. İşe başladığım ilk günlerde bana duvarları sildirdiler. Bu durumun bir kereyle sınırlı olduğunu düşünüp çalışmaya devam ettim. Çünkü paraya da ihtiyacım vardı. Ancak sonra gördüm ki tüm işleri baristaya yaptırıyorlar. Yiyecek bölümünden, kafesine, müşteriyle ilgilenmesinden bulaşık yıkamaya kadar tüm işler baristaya ait. Hep ayaktasın, sana nefes aldırmıyorlar resmen. Kasada tek oluyordum, müşteri kuyruk oluyordu. O sırada tüm siparişleri almak, sonra da koşup içecekleri hazırlamak zorundaydım. İçecekleri 5 dakika içinde hazırlamanız gerekiyor. Hem müşteriden hem de müdürlerden azar yiyorsunuz. Artık psikolojim bozulmaya başlamıştı.”
‘Su içmeye vakit bulamıyordum’
Genç kadın, mağaza müdüründen yoğun baskılar gördüğünü söyledi: “Molaya çıktığımda ya da lavoboya gittiğimde 1-2 dakika geç gelsem azar yiyordum. Süre tutuyorlardı. Lavabo insanın ihtiyacı. Ben orada su içmeye vakit bulamıyordum. Sürekli köle gibi çalışıyordum, aldığım para da asgari ücretti. Bir gün bile isteyerek çalışmadım. Ayaklarım geri geri gidiyordu işe giderken.”
‘ABD’de örgütleniyorlarsa burada neden olmasın?’
Bağımsız Emek Sen Genel Sekreteri Sena Çakır ise sendikal örgütlenmelerinin işçilerin kendilerine ulaşmasıyla kısa süre önce başladığını anlatarak şunları söyledi: “Çalışma şartlarının ne kadar korkunç olduğunu fark ettiğimizde örgütlenmenin gerektiğini düşündük. Bir sosyal medya hesabı açtık. Bu sayede işçilerin taleplerini duyurmaya başladık ve başka Starbucks işçileri de bize ulaştı. Şu anda ABD’de de Starbucks işçileri örgütleniyor ve bu bize ilham veriyor. Orada örgütlenilebiliyorsa burada neden olmasın? 20-25 şubede örgütlenerek birçok şeyi değiştirebileceğimizi düşünüyoruz.”
Örgütlenme süreçlerinin yavaş ilerlediğini ancak giderek sayının arttığını ifade eden Çakır sözlerini şöyle sürdürdü: “Starbucks’ın hiçbir şekilde sendika istemediğini biliyoruz. Yasal olmamasına rağmen Starbucks birden fazla iş koluna bölmüş çalışanları.”
İşçilerin iddialarını sormak için çalıştığı iletişim ajansını aradığımız ve e-mail gönderdiğimiz Starbucks Türkiye, sorularımıza yanıt vermedi.