• SANAT
  • 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11'i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • SPOR
  • VPN HABER

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Sosyal medya devrinde yazı ve eleştirinin bazı zorlukları…

27/11/2021 23:40

MURAT SEVİNÇ

İnsan her zaman düşünüyordu, birileri her zaman ve mecrada bazı konuları konuşup tartışıyordu; sosyal medyanın icadı ise insanî-sosyal-siyasî ilişkinin seyrini, şeklini ve içeriğini, yordamını değiştirdi. Tanışmamış, yüz yüze gelmemiş, hatta tümüyle farklı dünyalara dahil kişilerin birbiriyle temas etmesine, arkadaş ya da düşman olmasına aracılık ediyor. Yağmur gibi, rüzgâr gibi, istense de istenmese de hayatın olağan akışına dahil bir ‘olgu’ artık sosyal medya. Bu nedenle, zararlıydı yararlıydı, sinir bozucuydu, gerekliydi gereksizdi gibi yargıların pek bir anlamı kalmıyor, artık var ve uzak durmak bir yere kadar mümkün.

Muhtemelen yazıyı, konuşmayı, genel olarak ‘eleştiriyi’ de etkiledi söz konusu iletişim mecralarının, özellikle Twitter’ın varlığı. Eskisinden çok daha ulaşılabilir durumda herkes ve her şey. Anlık haberdar oluyoruz gelişmelerden ve ağızdan çıkan her söz, her bir açıklama, her eylem, bir anda, genellikle üzerine pek düşünmeden ve eskisiyle karşılaştırılamayacak ölçüde büyük kitleler nezdinde ‘karşılık’ buluyor.


Kısa süre öncesine dek akşam haberlerinde ya da sabah gazeteden öğrendiğimiz gelişmeleri artık ‘o an’ öğrenip ‘o an’ tepki veriyoruz ve kimin hangi yanıtı verdiğinden haberdar olabiliyoruz, ‘o an’da. Hem etkileyici hem yorucu (ve biraz da lüzumsuz) bir durum bu. Düşünebilmek ve konuşabilmek için gerekli olan asgari ‘hazım’ süreci anlamını yitirmiş gibi.
Sükûnetin yerini, bir an önce olabildiğince afili ve bol etkileşimli cümleler kurmak alınca, neyin ne kadar düşünce, ne kadar haber, ne kadar boş laf, ne kadar hışırlık merakı olduğunu kavramak güçleşiyor. Herhangi bir söz, herhangi bir yorum, akıl almaz bir hızla ve bazen adalet duygusundan yoksun biçimde, söz ve yorum sahibinin yok edilmesine de yol açabiliyor. Linçin, sosyal medya versiyonu. Eleştiri, gerekli olan ‘sert’ eleştiriden değil, linçten söz ediyorum.

Sorunun ne kadarı bu devirde ortaya çıktı, emin olmak güç. Hazmetmeme, satır arası ya da ayrıntıları önemsememe, yazanın ya da yazının özgün taraflarını hesaba katmama gibi, daha ziyade kültürel (siyasal ve toplumsal) etmenlerle belirlenen tutumlar her zaman geçerliydi tabii. Buna mukabil, örneğin 1950’lerde bir dergide yorum yapan kişinin ulaşabileceği kitle (nitelik ve nicelik olarak) ile bugünü karşılaştırmak mümkün değil.

Sayısal çokluk ve onunla bağlantılı diğer şekillendirici unsurların ‘eleştirelliği’ etkilememesi düşünülemez. Ülke ya da dünyanın herhangi bir noktasından ulaşılabilir ve yayınlandığı andan itibaren ‘hep orada’ kalacak bir söze dönüşüyor düşünceniz artık. Bir TV programını ‘kaçırmak’ söz konusu değil, örneğin. Her ne söylendiyse, kaçıranlar için her zaman ulaşılabilir bir yerde duruyor. Ve tüm bunlar, akıl durdurucu bir hızla olup bitiyor. Yayılmanın hızı, tepkinin ve günü geldiğinde linçin de içerik ve şiddetini belirliyor.

Bir yanıyla son derece demokratik, çoğulcu bir yer. Herkesin herkese ulaşabildiği ve söz söyleyebildiği, sesini ulaştırabildiği bir mecra, yönetim biçimlerini dönüştürecek eşsiz fırsatlar da sunuyor insanlığa. Artık hiç kimsenin, kendi sesini ve taleplerini ‘parlamentoda’ duyuracak bir temsilciye ihtiyacı kalmadı, bana kalırsa. Halkların birbirinden haberdar olması bakımından ülke sınırları da önemini büyük ölçüde yitirdi. Ömür sürelerimiz içinde, muhtemelen içinden geçtiğimiz devrimin sonuçlarını her düzeyde, işimizde gücümüzde, kamusal ilişkilerimizde, özel yaşamlarımızda vs. göreceğiz.

Böylesi bir gelişmişlik seviyesi ve kolay ulaşılabilirlik çağında, yazar, artık yalnızca okuruyla değil, ‘tıklama becerisi’ olan herkesle yüz yüze. Hızın ve kitlelere hızlı erişilebilirliğin, yazıyı, sözü, yorumu, eleştiriyi az ya da çok şekillendirdiği açık.
‘Tepki’ her zaman vardı, ancak bu denli hızlı ve sertçe karşılaşma ihtimali göreli yeni bir durum. Bir kurumu ya da insanı, sosyal medya yankısını ve linç ihtimalini hesaba katmadan eleştirmek, cesaret atfedilen bir görüşü dillendirmek artık ne ölçüde mümkün, emin değilim. Bakın, biraz çok takipçisi olan hesapların kimliği açık ya da takma isimli yazarları, zaman zaman söze ‘Şimdi linç edileceğim belki ama,’ ifadesiyle başlıyor sosyal medyada.

Çok vahim ve anlaşılabilir bir ruh hali bu. Kendi dünyasından ya da dahil olduğunu varsaydığı topluluktan dışlanmaktan ve sürekli yanlış anlaşılmaktan ürkmek. Muhtemelen hiç yüz yüze gelmemiş ve gelmeyecek insanlarca oluşturulan sanal topluluklar içinde var olma çabası. Karşılıklı bir bardak çay içmediğiniz, yaşamınızdaki yerleri telefonunuzdaki şarj miktarı kadar olan kişilerce hor görülmekten çekinmek, pek acayip bir durum değil mi?

Derdimi ne kadar anlatabildiğimden emin değilim, özetle, artık yeni çağa özgü ve ezelî tedirginliklere eklenen bir tedirginlik gerekçesi daha var: Sosyal medya tepkisi. Çözümü olmayan bir sorun üstelik. Soysal medya, bir gün doktora tez ya da yeterlilik jürisine, bir gün ağır ceza mahkemesine, bir gün laboratuvara, bir gün il müftülüğüne özeniyor. Ucu bucağı olmayan son derece mümbit bir kamusal alan, her şeyin paylaşılabildiği ve konuşulduğu ölçüde özgürleştirici. Doğru. Diğer yandan, linç, dışlanma ve yok edilme ihtimalinin hızı nedeniyle o şenlikli kamusal alanın da eninde sonunda sözü boğabilen bir mecraya, çok takipçili hesapların köyün ceberut ağasına evrilmesi mümkün oluyor.

Bugün sosyal medya ve internet gazeteleri olmasaydı eğer, şu medya düzeni ve parti-devlet yapısında, hâlihazırda sahip olduğumuz güncel bilginin yüzde 99’undan haberdar dahi değildik. Ancak olağanüstü avantajlar sağlayan bu ağ, ilginç bir biçimde, linç ihtimali ve dışlanma kaynaklı ‘otosansürün’ de en sık ve acımasız deneyimlendiği mecra muhtemelen.

Eleştiri konusuna, siyasî partilerin (asıl olarak HDP) eleştirisinin sınırları ile devam edeceğim…

Kitap önerisi: Michael Walzer’in ‘Kurtuluş Paradoksu, Seküler Devrimler ve Dinî Karşı Devrimler’ (çeviren: Zeynep Şarlak, İletişim, 2021) başlıklı çalışmasını, laiklik konusuyla ilgilenenlere öneririm, ilginç ve güzel bir kitap.

İklim krizi notu: Açık Radyo’dan; ‘Avrupa’da her yedi kuştan biri yok oluyor.’

Kategori:Agora

Tüm yazılar: Murat Sevinç

SON HABERLER

Trendyol Süper Lig'de 36'ncı hafta maçlarının hakemleri belli oldu

Trendyol Süper Lig’de 36’ncı hafta maçlarının hakemleri belli oldu.

Yönetmelik değişti: Herkes kurye olamayacak

Kuryelerle ilgili yönetmelik değişti. Buna göre motokuryelere ‘P1 yetki belgesi’ zorunlu olacak.

Mersin'de çağrı merkeziyle Almanları dolandırdılar: 10 gözaltı

Mersin’de kurdukları çağrı merkeziyle Almanları dolandırdıkları tespit edilen 10 şüpheli gözaltına alındı.

MSB'den PKK açıklaması: Provokasyonlar dahil her duruma hazırlıklıyız

Milli Savunma Bakanlığı Sözcüsü Tuğamiral Zeki Aktürk, PKK’nın silah bırakma ve fesih süreciyle ilgili “Sözlü ve eylemsel provokasyonlar dahil her türlü duruma karşı dikkatli ve hazırlıklıyız” dedi.

CHP'li vekil: Kivi rekoltesinde beklenen düşüş yüzde 55

CHP Ordu Milletvekili Seyit Torun, zirai don nedeniyle kivi rekoltesinde yüzde 55 düşüş beklendiğini duyurdu.

Veliaht prensle helalleşelim mi?
Sürgündeki akademisyenler ve 'merdiven altı akademik loncalar'

Ara

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 2 bin 753 gündür hapiste

YAZARLAR

Özel, İmamoğlu ve Yavaş'ın 'özenli' açıklamaları üzerine…

Murat Sevinç

Yeşil zeytini neden yemedin Sait?

Ayhan Tinin

Editör eksikliği fazlalık yaratır

Mustafa Dağıstanlı

Anne dediğin başlangıçtır

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Dilsiz bir ülkenin çığlığı

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Sırrı Süreyya Önder'in 'Cumhuriyet' eleştirisi üzerine…

Murat Sevinç

Silmek isteseler de silemezler

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

GÜNÜN 11’İ

Ege Cansen: Devlet, halktan zorla para toplama tekeline sahip kamusal örgüttür

Nevşin Mengü: Suriye'ye Norveç'ten siyasetçi ithal edilemeyeceğine göre gerçekçi olmak lazım

Alaattin Aktaş: Türkiye neredeyse hâlâ iktisat teorilerini test etmekle meşgul

Mehmet Y. Yılmaz: Şiddeti, polisin temel taktiği hâline getirirseniz, kimse polise saygı duymaz

Hediye Levent: Suriye'nin de İsrail ile ilişkileri normalleştirme sürecine dahil olması beklenebilir

Bülent Timurlenk: Galatasaray karşısında kendisinden iki sıklet daha aşağıda bir takım vardı

Akif Beki: PKK'nın silah bırakma kararı bile tek başına ekonomi şahlandırmaya yetmeliydi

Feride Kara: Takımlarımızın Süper Lig'de birbirlerini kırıp Avrupa'ya çıkınca yokları oynaması ülke futbolu açısından düşündürücü

Orhan Bursalı: AKP'nin Kürt oylarına ihtiyacı var

Sefer Levent: Markalarla AVM'lerin kavgası yeni değil

Zeynep Altıok Akatlı: '6 yaşında çocukla evlenmek caizdir' diyen sapkın pedofiliyi koruyorlar

  • 9 SORUDA
  • YAZARLAR
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DİKEN ÖZEL
  • DİKEN'E TAKILANLAR
  • DÜNYA
  • EKONOMİ
  • KEYİF
  • MEDYA
  • POPÜLER BİLİM
  • SANAT
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 10 YAŞINDA
  • Künye
  • İletişim
  • Gizlilik ilkeleri
  • Çerez politikası

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi

×