CEYDA KARAN
Türkiye sanki normal bir seçim yapıyormuş gibi davranıp gerine gerine statüko savunuculuğu yapanlar, Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun seçim kampanyasına burun kıvıracaklar. Devlet imkanlarını kullanmak dahil milyonlarca lira harcayan yeni ‘beyazlaştırılmış Türklerin’ adayının ‘din-iman’, ‘vatan-millet-osmanlı’ soslu; rakiplerini ‘saksı’ diye niteleyen öfke yüklü kampanyasındaki anormalliklere vurgu yapacak değiller ya…
İhsanoğlu’na vurmak serbest! Önce ismine, şimdi de kampanya sloganına… Haklılık payları da var maalesef, kampanya damaklarda ‘acemilik’ tadı bırakıyor. Kanımca en başta onun aslında Türkiye’nin sürüklenmekte olduğu otoriter/totaliter düzene itiraz eden geniş bir kitlenin ‘direniş adayı’ olduğu vurgusu kaynıyor…
Tartışmalı slogan
İhsanoğlu’nun kampanyası için seçtiği slogan ve mesajlar eğip bükmeye açık. En başta ‘Ekmek için Ekmeleddin’… En bilinen ‘geçim derdi’ manasında alınsa, ‘icracı’ rakibi ‘yol, su, elektriğe’ getirebilir. Aslında Türkiye’yi tohumların filizleneceği bir ‘sevgi, barış ve kardeşlik’ tarlası olarak gören ve bütün bu unsurların ‘ekilmesi’ gerektiğini zerkeden bir zihneyetin ürünü.
İhsanoğlu’nun anlatımıyla, ‘kitap, bayrak ve ekmeğin’ kutsal görüldüğü, bu topraklarda yetişen her kültürden insana çocukluktan itibaren yere düştüğünde derhal kaldırılmasının belletildiği bir mefhum ‘ekmek’. Reklamcılık açısından çok tartışılacağı, küçümseneceği aşikar. Üzerine ‘Birlik, barış, sevgi, kardeşlik’ diye eklenmesine ihtiyaç olduğu da öyle…
Gençlerime çapulcu dedirtmem
İhsanoğlu, 1 saati aşkın tanıtım konuşması sırasında önemli mesajlar vermeye çalıştı. Konuşmasını kağıttan okuması zaaflı yanı, oysa sorular yöneltildiğinde hele de ‘asabileştiğinde’ çok müthiş bir hatip olmasa da daha rahat yanıt veriyor.
Giriş konuşmasında, 28 Şubat sırasında başında bulunduğu İslam Araştırmaları Merkezi’ndeki talebelerine ‘sıkmabaş’ denilerek aşağılandığını, kürsüsünün elinden alındığını anlatmakla yetinmedi. Benzeri bir aşağılamanın Gezi olayları sırasında yapıldığını anımsatıp, “Ben gençlerime çapulcu dedirtmem” diyerek noktayı koydu. Önemli bir mesajdı.

Fotoğraflar: Reuters
Manasını bilmedikleri ‘monşer’ gibi kelimeleri kibirle kullanmayı meziyet sananlara karşı, tasavvuf ve fen bilimleri çalışmalarıyla ünlü 18. yüzyıldaki Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın hitabıyla halka “Ey Azizler” diyerek seslenmeyi seçmesi de ironikti. Sadece ekonominin, kalkınmanın yetmediğini, bilimde, tıpta ilerlemeler gerektiğini vurgulaması ise ‘asıl çapulcuların’ yağma-talanlarına karşı anlayana iyi bir argüman…
İslam dünyasında ‘itidal ve modernizasyon’
İhsanoğlu’nun seçim kampanyası için hazırlanan kısa yaşam öyküsü filminde Kahire’de başlayan çocukluğu; babasının erken yaşta ölümü üzerine orta halli ailesinin geçimini sırtlaması; Nazım Hikmet, Yahya Kemal, Necip Fazıl gibi yazarları Arapçaya kazandırması, Osmanlı kültürüne olan alakası anlatılırken; altı dile çevrilmiş kitabı ‘Müslüman Dünya için İtidal ve Modernizasyon’un kapağına takıldım ben. İslam dünyası radikal akımlarla kirletilmekteyken, bölgenin seküler değerleriyle parlayan yıldızı Türkiye’ye Anadolu İslam’ı değil Körfez’in radikal akımları pazarlanmaktayken, üzerinde daha fazla durulması gerekir.
Dış politikaya ince dokundurma
İhsanoğlu’na soru bölümünde ise elbette Türkiye’nin ‘mayınlı alanları’ öne çıktı. Sanki İsrail ile ekonomide işler tıkırında değilmiş, üstelik bu ‘tıkırdan’ paylarını alanlar bilinmiyormuş gibi, devlet ajansı AA, İhsanoğlu’nun son Gazze saldırısına dair ‘tarafsızlık telkin ettiği’ iddiasını sorgulandı. O ise en başta Filistin’e yönelik hizmetleri ile aldığı ‘Kudüs nişanını’ anımsatarak ‘tarafsızlık’ tutumunun Arap ülkelerinin kendi aralarındaki ithilaflarla ilgili söylediğini tekrarladı.
İslam İşbirliği Teşkilatı’nın 57 üye ülkesindeki binbir sorunu çözebilecek allame-i cihan var mıdır bilmem lakin İhsanoğlu, bu süreçte bir diplomat olarak elinden gelen katkıları anlatmayı ihmal etmedi. Hükümetin dış politikasına incelikli biçimde dokundurdu: “Bugün diplomatlarımız, TIR şoförlerimiz rehin alınıyorsa herhalde bir sıkıntı vardır. Bir kaç ülkede elçimiz yoksa, ticaret yollarımız kapanmışsa herhalde bir sıkıntı vardır.”
İhsanoğlu için diğer mayınlı alanlar Kürt meselesi, Ermeni meselesiyle ilgili ‘hazır cevapların’ aslında zaten bulunmadığı sorulardı. Kürt meselesinde Kahire’de büyümüş olmanın getirdiği duyarlılıkla ‘anadil hassasiyetini’ vurguladı, çözümün meclise getirilmesi gerektiğini söyledi. Beklentileri yüksek Kürt seçmenler için yetersiz geleceği aşikar. Ermeni meselesinde ise son 24 Nisan açıklamasını olumlu bulmakla birlikte ‘resmi devlet’ tutumunun hoşgörülü biçimde sunulmasının ötesine geçemedi.
Anormal seçimin cesur adayı
İhsanoğlu’nun işi hakikaten zor. Tarafsızlığına, birleştirici yanına vurgu yaptığı cumhurbaşkanlığı makamına adayken, ekonomi yazarlarının ‘ekonomi yönetimini nasıl yapacaksınız’ sorularına muhatap olmasından da anlayacağınız üzere… Peki neden? Zira parlamenter demokratik sistemde icra makamı olmayan cumhurbaşkanını, meclisin değil de ‘cumhur’un seçtiği ucubik bir süreçten geçiyoruz. Bu öyle bir süreç ki, ‘sistem tartışmasından çok da anlamayacak olan’ vatandaş çocuk yerine konulup eline bir ‘dondurma’ tutuşturulması misali ‘cumhurreisi seçmek üzere’ sandığa gönderiliyor.
Asıl hedef ise sistemi Recep Tayyip Erdoğan’a teslim edilecek bir başkanlığa evirmek. Ve Türkiye’nin ayrımlarının hiç olmadığı kadar kalın harflerle üzerinden geçildiği bir dönemde, ‘birlik, beraberlik, sevgi ve kardeşlik ekmekten’ bahsediyor İhsanoğlu. Nedenlerin, nasılların adam gibi sorgulanmadığı aleni bir başkanlık sistemi ‘komplosunun’ içinde, bir ‘rol üstlenmeye’ cesaret etmesinden ötürü en başta tebriği hak ediyor. Kampanyasındaki olanca sorunlar, acemiliklere rağmen… Ki bu koşullarda siyaset PR’ının pirlerinin bulunduğu Amerika’dan adam getirtseniz, ne değişecek?
O yüzden siz siz olun, Türkiye normal bir seçim yapıyormuş gibi davrananlara aldanmayın, İhsanoğlu en başta da Türkiye’nin sürüklendiği yere karşı ‘direniş cephesi’nin adayı. Yoksa demokrasi ve insanlık mücadelesi zaten bitmeyecek…