Zenginlerin kötü durumda ve çaresiz kaldığı, “zenginleri ye” diye adlandırılan filmlerde artış var. Artık toplum zenginlerin acı çektiğini görmek istiyor.
Tüm dünyada geçerli olan bir kural var sanki. Herkes aşırı zenginlere takıntılı. Onların giysilerini, tatillerini, yeme alışkanlıklarını, tuhaf ve eski ritüellerini (20 bin dolarlık oksijen odası satın almak, Burning Man’a gitmek) takip etmeyi seviyor. Sosyal medyadan onları izlemek değişik bir tatmin duygusu sağlıyor.
Selling Sunset’s programında manken gibi emlakçılardan malikane alan ultra zenginlerin evlerini, Succession’da aile sadakati konusundaki çekişmelerini izlemeyi seviyor. Sinemada ultra zenginlere işkence edilen filmlere izleyici bayılıyor. “Menü”, “Glass Onion: Knives Out Mystery” ve “Hüzün Üçgeni” yakın zamanda gösterime giren ve zenginlerin düşüşünü gösteren filmler.
“The Menu” gibi hicivli gerilim filmlerinden “Hüzün Üçgeni” gibi kara komedilere kadar, genel anlamda “zenginleri ye” olarak adlandırabileceğimiz filmlerde bir artış oldu. Ancak bu filmler ve TV şovları, daha önce “Wolf of Wall Street” ve “Ready or Not” gibi filmlerde olduğu gibi, ultra zenginlerin korkunç alışkanlıklarını araştırmakla kalmıyor. Artık toplum zenginlerin acı çektiğini görmek istiyor.
Hayatta kalma savaşı
Ruben Östland’ın Altın Palmiye ödüllü “Hüzün Üçgeni “filmini ele alalım. 28 Ekim’de ülkemizde de vizyona giren filmde (bundan sonrası spoiler sayılabilir) Rus milyarderler ve modeller, tam bir keyif dolu hafta sonu için lüks bir yata biner. Muhtemelen başka kimsenin yemeye cesaret edemeyeceği garip yemekler yerler. Güneşlenirler, yat çalışanlarından tuhaf taleplerde bulunurlar, Instagram için poz vererek sıkıcı saatler geçirirler. Ancak filmin ortalarına geldiğinde, kontrolsüzce kusmaya başlarlar. Bütün o zenginliğin orta yerinde artık iğrenç atıklar vardır. Sonrasında gemi alabora olup işler tersine çevrildiğinde, ıssız adada bir grup zengin ile hayatta kalmayı bilen tek kişi olan gemi hizmetçisi arasında, rollerin değiştiği bir “hayatta kalma” savaşı başlar.
18 Kasım’da vizyona giren “The Menu”de yine seçkin zümrenin pislikleri ortaya serilmekle kalmıyor, kutsanan sığ tüketim kültürleri de lanetlenmekten kurtulamıyor. Yamyamlık kurbanı olmak da işin bonusu…
“Knives Out” filminde, Thrombey ailesinin mütevazı hizmetçisinin tüm ailenin zenginliğini devraldığını görmüştük. Devam filmi olan ve 23 Aralık’ta Netflix’te yayına girecek “Glass Onion” ise, bir milyarderin özel adasının kelimenin tam anlamıyla alevler içinde kalmasıyla çıtayı yükseltiyor.
Belki de hepimiz içten içe zenginlerin çöküşünü umut ediyoruz ve şimdilik filmlerdeki cezalandırmalarla idare ediyoruz.
Hayaller-gerçekler
Hayaller, belki de Elon Musk’ın imparatorluğunun parçalandığını, onun da ilkokul arkadaşıyla aynı işyerinde çalıştığını görmek… Özel jetler yasaklandığı için Jay Z ve Taylor Swift’le 20 sterlinlik uçuşta karşılaşmak… Ama gerçekler farklı. Şimdilik zenginlerin acı çektiği filmleri patlamış mısır eşliğinde seyrederek hayal kurmaya devam edeceğiz gibi görünüyor.