İçinde olduğumuz sistem, eksiklerine rağmen ‘normal’ kabul edilebilecek bir demokrasi değil. Anayasa Mahkemesi’nin bile ‘zorbalığa’ uğrayabildiği; hâkimlerinin ‘cezai yaptırımla’ tehdit edilebildiği bir ülkedeyiz. ‘Hukukun’ nerede kanunlara uygun işletileceği, nerede ise yasaları ihlâl eder şekilde uygulanacağı meçhul. Tamamen paradoksal biçimde ‘yasadışı hukuk’un söz konusu olabildiği bir sistemin içindeyiz. Her şey keyfi, her şey öngörülemez, her şey anormal.
Bir de, içinde bulunduğumuz bu ‘kural tanımaz sistemin’ tepesinde, devlet gücü ve imkânlarının tümü; hatta özel sektörün de imkânlarının önemli bir kısmını kendi iktidarının devamı için kullanan bir ittifak var. Aralarından su sızmasını geçtim, kendi içlerinde birbirlerine karşı atom bombaları patlatsalar; dışarıya aynı el sıkışan mütebessim ‘mutlu günlerinde’ pozunu verecekler.
Bir araya gelmek; ‘bir’ haline gelmek anlamına gelmiyor. Cumhur İttifakı için bu böyleyken, neden muhalefetin bir araya gelmesi ‘benzeşmek’ olsun?
İYİ Parti ile CHP’nin de, Özgür Özel’in genel başkan seçildikten neredeyse bir ay sonra görüşebilmeleri, çok gecikmiş bir randevu.
Keşke, İYİ Parti o bir aya yaklaşan süreyi kendi içişleri ile kaybetmek yerine; kapısını ‘iş birliğini görüşmeye’ açabilerek değerlendirseydi. Kendileri de, çok daha sağlam bir zeminde olurdu o zaman. Dahası, İYİ Parti’ye ilişkin tartışmalar sadece kendilerini değil; Cumhur İttifakı’na oy vermeyen seçmen genelinde ‘siyasete güven kaybını’ tetikliyor. “Gözüktükleri gibi değillermiş” algısını artırıyor ki, zaten muhalefet seçmenleri ve kararsız seçmenler arasında ‘siyasetçileri samimi bulmama’, politika ile aralarına mesafe koyan bir görüş olarak zaten yaygın.