
LEVENT GÜLTEKİN
acikcenk@gmail.com
@acikcenk
HDP ile görüşülüp görüşülmeyeceğine, diyalog kurulup kurulmayacağına yönelik bitmeyen bir tartışma var.
Bu konuda her parti kendi siyasi çıkarına göre bir tutum belirliyor.
“HDP ile görüşülmez” diyen ama işine geldiğinde görüşen iktidar partilerinin de “HDP ile görüşülmez” diyen bazı muhalefet partilerinin de tutumlarının temelinde parti çıkarı, yani oy hesabı yatıyor.
Siyasetçiler için parti çıkarı, Türkiye’nin bütünlüğünden, barışından, demokratik kültürünün gelişmesinden daha önemli olduğu için HDP meselesinde de Türkiye’nin yararını değil, partilerinin çıkarını esas alıyorlar.
Ülkede siyaset anlayışı öyle bir noktaya geldi ki Türkiye’nin yararına şeyler partilerin aleyhine, partilerin yararına şeyler ise Türkiye’nin aleyhine.
Türkiye’nin ihtiyacı toplumsal barış, diyalog, uzlaşma ve çoğulcu demokrasiyken partiler varlıklarını toplumda yarattıkları ayrımcılığa borçlu.
Bazısı inanç üzerinden, bir başkası mezhep, bir diğeri kimlik üzerinden yarattığı ayrımcılıkla varlığını sürdürebiliyor.
Ayrımcılıktan beslenen partiler sonra dönüp birbirini ayrımcılıkla suçluyor.
Mesele gerçekten Türkiye’nin yararını gözetmek olsaydı, yani partilerin birbiriyle görüşmesinin esasını ülke yararı, ilkeler, savunulan değerler belirleseydi, hiçbir parti birbiriyle görüşemez hale gelirdi.
Ya da tem tersine sorunu çözmek için hepsi birbiriyle görüşürdü.
Mesela iktidar partileri, bölücülükle suçladıkları HDP ile görüşmeyi sakıncalı bulurken, ‘gayri milli‘ ilan ettikleri, ‘zillet ittifakı‘ diye tanımladıkları, zaman zaman, ‘ülke düşmanı olmak‘la suçladıkları CHP ve İYİ Parti’yle görüşmeyi mesele etmiyorlar.
Esasında hepsi birbiriyle görüşürken, yanlışlarına rağmen birbirleriyle diyalog kurmaktan çekinmezken HDP ile görüşmeme konusunda da ittifak halindeler.
İktidar partilerinin bu konudaki sicillerinin nasıl olduğunu hepimiz biliyoruz.
Ülkeyi bütünüyle gözden çıkardıklarının, mevcut iktidarlarını korumak için her şeyi yapabileceklerinin, bu konuda hiçbir kırmızı çizgilerinin kalmadığının, herhangi bir politikalarının temelinde ülke yararını gözetmek olmadığının farkındayız.
Fakat muhalefet açısından da ortada tuhaf bir durum var.
HDP’li kimi siyasetçilerin üslupsuzluklarını veyahut HDP’nin bazı yanlışlarını ya da PKK ile toplumsal yakınlığını gerekçe göstererek HDP ile diyalog kurmaktan kaçınan muhalefet partileri nedense aynı hassasiyeti iktidar partileri için göstermiyor.
Üstelik HDP’yle diyalog kurmamalarının gerekçesini de ‘ülke yararı gözetmek‘ ve ‘ilkeli siyaset yapmak‘la açıklıyorlar.
Fakat ne hikmetse ülke yararı ve ilkeli siyaset hassasiyeti bir tek HDP için işliyor.
Benim merak ettiğim, eğer bazı muhalefet partilerinin, özellikle İYİ Parti’nin politikalarını ülke yararı ve ilkeli siyaset anlayışı belirliyorsa ve bu gerekçeyle HDP ile diyalog kurmaktan kaçınıyorlarsa aynı hassasiyeti ülkeyi felakete sürüklemekle itham ettikleri AK Parti için niye göstermiyorlar?
İnanç üzerinden toplumu bölen, cumhuriyet değerlerini tahrip eden, ülkede büyük bir tahribat yaratan, milyonlarca gencin geleceğini çalan, yolsuzlukları meşrulaştıran, hukuku ortadan kaldıran, yanlış politikalarla 85 milyonun hayatını cehenneme çeviren AK Parti ile diyalog kurmaktan niçin çekinmiyorlar?
HDP’nin ülkeye verdiği zarar AK Parti’den daha mı fazla?
Sevgili İYİ Partililer;
HDP ile diyalog kurmak ilkelerinize aykırı da sıklıkla ülkeyi yıkıma sürüklemekle itham ettiğiniz AK Parti ile diyalog kurmak, dahası bu partinin Meclis’e getirdiği birçok yasaya evet oyu vermek, Yargıtay üye seçimlerinde iktidarla pazarlık yapıp yargının siyasallaştırılması suçuna ortak olmak ilkelerinize niçin aykırı değil?
HDP’nin terörle arasına yeterince mesafe koymaması sizin için sorunsa, AK Parti’nin Suriye’de İslamcı örgütlere açıktan destek vermesi niçin sorun değil?
Ya da HDP’nin Öcalan ile ilişkisi sizin için sorunsa, iktidarın Öcalan ile seçim ittifakı yapması niçin sorun değil?
Ülkeye zarar verme konusunda hassas olduğunuz mesele yalnızca terör mü?
Bir partinin izlediği yanlış politikalarla ülkeyi yıkıma sürüklemesi daha mı hafif bir suç?
HDP’nin iktidarla görüşmesini yanlış buluyorsunuz.
Peki size ‘zillet ittifakı‘ diyen, sizi FETÖ’cü olmakla suçlayan AK Parti ile görüşmeniz niye doğru?
Diğer taraftan ‘bölücü’ dediğiniz HDP ile diyalog ülke çıkarına aykırıysa bütün konuşmalarında milliyetçilik üzerinden ülkeyi ayrıştıran, toplumu bölen, bu ülkenin milyonlarca evladını ırka dayalı bir milliyetçilik anlayışıyla zehirleyen MHP ile diyalog kurmak sizin için niçin sorun değil?
Mesela ‘ülkeyi yıkıma sürüklemek’le itham ettiğiniz bu iktidarın bazı politikalarında onlarla ortak gibi hareket etmek ülkenin yararına da HDP ile diyalog kurmayı bırakın en azından bu parti tabanını incitecek, daha da ayrıştıracak, toplumsal bütünlüğe zarar verecek söz ve eylemlerden kaçınmak ülkenin zararına mı?
HDP’nin masaya gelmesinden rahatsız oluyorsunuz, bu durumu ilkelerinize aykırı buluyorsunuz ama geçmişi ciddi sorunlarla dolu, kayda değer bir toplumsal tabanı olmayan Haydar Baş’ın oğlunun partisini altılı masaya davet etmekten çekinmiyorsunuz, niçin?
CHP, İYİ Parti’ye gören nispeten farklı davranıyor ama onların tavrında da ciddi sorunlar var.
Sevgili CHP’liler;
İYİ Parti kadar olmasa da benzer bir çekingenlik sizde de var.
Ağzınızı her açtığınızda bu iktidarı ‘gençlerin hayatını mahvetmek‘le, ‘ülkeyi felakete sürüklemek‘le itham ediyorsunuz.
Fakat HDP ile diyalog için gösterdiğiniz çekingenliğin bir benzerini iktidar partileriyle diyalog kurmakta göstermiyorsunuz, niçin?
Mesela cumhuriyet değerlerini yıkmakla suçladığınız bir parti ile Yargıtay üyeliği pazarlığı yapmaktan çekinmiyor, Meclis’te onların getirdiği yasalara ‘Evet’ demekte en küçük bir tereddüt de göstermiyorsunuz ama HDP ile diyaloğun yolunu açacak yeterli cesareti gösteremiyorsunuz, niçin?
Eğer politikalarınızı ülke yararı belirliyorsa, bugün ülkeye daha büyük zararı HDP mi veriyor yoksa AK Parti-MHP ikilisi mi?
Meclis’te bu iki partiyle diyalog kurmakta gösterdiğiniz cesaretin yarısını ülkenin yararı, toplumsal barışın tesisi için HDP ile diyalog kurmanın yolunu açacak bir politika geliştirmekte gösteremiyorsunuz, bu durum size de tuhaf gelmiyor mu?
Diğer yandan hem İYİ Parti hem de CHP üç beş muhafazakârın oyunu almak için olmayacak işler yapıyor, tabanlarını da rahatsız edecek adımlar artmaktan çekinmiyor. Ama mesele HDP olunca birden taban hassasiyetleri akıllarına geliyor.
Muhafazakârları kazanmak için partilerindeki seküler seçmeni küstürmeyi göze alabiliyorlar ama nedense aynı cesareti HDP konusunda gösteremiyorlar.
HDP elbette sütten çıkmış ak kaşık değil.
Ciddi yanlışları ve üslup sorunları var.
Ama hangi partinin yok ki?
Diğer yandan hepimiz biliyoruz ki HDP’nin siyaset sahnesinden dışlanması, PKK’nın ekmeğine yağ sürer.
Sorunların siyaset yoluyla çözülmesi için bütün yanlışlarına, eksikliklerine rağmen HDP’nin bu konuda cesaretlendirilmesi, iyiliğe yönlendirilmesi, uzlaşmacı bir ortamın yaratılması gerekiyor.
HDP’yi dışlamak ayrımcılığı, bölücülüğü teşvik etmektir.
Diğer partiler ülkenin sahibiymiş gibi birbirinin kusurlarını, defolarını, yanlışlarını, ülkeye verdikleri zararları görmezden gelip kendi aralarında diyalog kurarken HDP’yi bunun dışında tutmak ülke yararı gözetmek değil, parti çıkarıyla hareket etmek, tam da o korktukları bölünme endişesine hizmet etmektir.
Partiler kendi çıkarları için böyle davranabilirler ama bizim toplum olarak partileri de hizaya getirecek bir yaklaşım içinde olmamız gerekiyor.
Aksi takdirde partilerin bu çıkar hesabıyla yaptıkları politikaların faturasını toplum olarak biz ödeyeceğiz.