
MÜJDE YAZICI ERGİN
mujdeyazici@diken.com.tr
sanat@diken.com.tr
Serenad Bağcan’ın kendi adını verdiği ilk solo albümü ‘Serenad’ yayınlandı.
Fazıl Say ile yaptığı çalışmalarla tanınan Türkiye’nin önemli seslerinden Serenad Bağcan, aynı zamanda şarkıcı Selda Bağcan’ın da yeğeni.
Serenad Bağcan’ın ilk solo albümünde iki Fazıl Say bestesinin yanısıra babasının Selda Bağcan hapisteyken yazdığı ‘Bülbül’ bestesi de yer alıyor.
Serenad Bağcan, albüm yapma sürecini, ‘Bülbül’ şarkısının hikayesini ve Selda Bağcan’la ilgili duygularını anlattı.
Daha önce Fazıl Say’ın albümlerinde yer almıştınız. Solo albüm yapma fikriniz nasıl oluştu?

Fazıl Say ile ‘İlk Şarkılar’ albümünü 2013’te, ‘Yeni Şarkılar’ albümünü ise 2015’te çıkarttık. Açıkçası 2017’ye kadar aklımın ucundan bile geçmedi solo albüm çıkartma fikri. Ben her gün işimden çıktıktan sonra annem ve babama uğrardım. Annemle biraz sohbet ettikten sonra, babamın bütün gününü yıllardır ve zevkle geçirdiği küçük stüdyosuna uğrar, yaptığı besteleri, söylediği şarkıları dinlerdim. Bir gün, o şarkı söylerken; yaptığı işe saygısına, tutkusuna, iradesine, disiplinine, mutluluğuna, müziğe olan bitmek bilmeyen aşkına ölesiye bir vefa duydum. Bir albüm yapacaksam, bu babamın şarkıları olacak dedim ve yola koyuldum.
Albümdeki şarkı seçimini nasıl yaptınız?
Albüm yapma kararını verdikten sonra bana en yoğun duyguları yaşatan şarkıları seçtim. İnanır mısınız ikinci albümümün şarkıları bile hazır neredeyse. Daha sonra amcam Serter Bağcan’ın çok sevdiğim ‘Pamuk İpliği’ şarkısını izniyle albüme koydum. Diğer amcam Sezer Bağcan’a da bir eser siparişi verdim fakat albüm çıkış tarihine yetiştiremedik. Ben eminim ki konserlerimde söylediğim zaman çok değişik ve güzel tepkiler alacak. Çünkü o standart dışı işler yapmayı çok sever. Albümümde, halam Selda Bağcan’ın şirketi Majör’den çıktı. Benim hem güzel babama hem de genlerime vefa albümümüm dediğim ‘Serenad’ işte böyle oluştu.
İlk kişisel albümünüzde Fazıl Say’ın da iki bestesi var. Ahmet Arif’in ‘Vay Kurban’ şiirinin bir bölümü olan ‘Hasreti Uykularda’. Diğeri ise ‘Burgazada’yım Ben’. Fazıl Say ile çalışmak nasıl bir disiplin istiyor?
Benim hayatımda Fazıl Say, müzikal yolculuğumun en önemli aile bireylerinden bir tanesidir. Aile olmak illaki aynı genetiği taşımanızı gerektirmiyor bence. Bu yüzden onun da şarkısı olmalıydı albümde. Bu isteğimi dile getirdiğimde ‘Hasreti Uykularda’ adlı şarkının benim için biçilmiş kaftan olduğunu söyleyerek memnuniyetle verdi. Daha sonrasında da sözleri Özen Yula’ya ait olan ‘Burgazada’yım Ben’ şarkısını da ekledi.
Sorunuzun ikinci kısmına gelirsek, ben klasik müzik ekolünden geldiğim ve ‘iğneyle kuyu kazmak’ diye tabir ettiğimiz koro müziğinin içinde olduğumdan dolayı yıllar içinde kazandığım bir disiplinim vardı. Bunun üzerine kendi iç disiplinim (sesime zararlı gördüğüm şeylerden örneğin; kuruyemiş, asitli ve mayalı içeceklerden uzak durmam, düzenli uyku ve düzenli hayat, diyaframımı güçlendirici egzersizler ve spor yapmak vs.) bunların üzerine bir de mükemmeliyetçilik hastalığım eklenince, Fazıl Say ile olan birlikteliğim disiplinden daha çok içime bir keşif yolculuğunu başlattı.
‘Serenad’ın anne ve babanıza bir vefa albümü olduğunu söylüyorsunuz. Hatta albümde babanızın halanız Selda Bağcan’a yazdığı ‘Bülbül’ isimli bir şarkı da var. Bu şarkının hikayesini ve ailenize duyduğunuz vefa duygusunu anlatmak ister misiniz?

Elbette anlatmak isterim bu hikâyeyi… Çünkü çocukluğumda ben de bıraktığı izler derindir. İlk kez yanınızda olan, hep gördüğünüz birini bir gün aniden görememeye başlıyorsunuz ve söylediği şarkılardan dolayı hapishane denilen bir yere atıldığını söylüyorlar. Türkçe çok garip ve çocuk algısı daha da garip. Çünkü demir parmaklıklar ardına onu derdest edip, fırlatıp atmışlar gibi algılayıp çok üzüldüğümü hatırlıyorum.
Asıl vurucu olan ise günlük gazetede onun elleri arkadan kelepçelenmiş 13 jandarmanın arasında fotoğrafını gördüğümüzde, babamın sanki bir uzvunu kaybedercesine yüzüne yansıyan acısına, gözyaşına ve üzüntüsüne şahit olmamdı. Erkekler genelde duygularını pek ifade edemezler ya benim babam da harika bir ifade yolu bulmuş. O yüzden babamın şarkıları hep hüzünlüdür. Ve kız kardeşi için bir beste yapıyor, onu ülkenin bülbülüne benzetiyor. Diyor ki; Figan sevdasıdır deli bülbülün / Bülbüle tuzaklar kurulur mu hiç / Avcılar zalim avcılar bülbüller zincire vurulur mu hiç…
Selda Bağcan kariyeri süresince çeşitli bedeller ödemiş, ödetilmiş değerli bir müzisyen. Son yıllarda ise yurtdışında da Türkiye’de olduğu kadar ilgi görüyor? Sizin önünüzde bir örnek olarak Selda Bağcan algınız nasıldı? Bu zorluklar, inişler çıkışlar sizi nasıl etkiledi? Hem bir yeğen hem de bir müzisyen olarak?
Öncelikle şunu söylemeliyim ki, halam Selda Bağcan benim gözümde hep dünya sanatçısıydı, dünya şimdi tanıyor. Çok yazık böyle bir sesten mahrum kalmaları bence. Selda Bağcan algıma gelince; o çok güçlü bir kadın. Ona yaşatılanları, kendisinin en hayran olduğum özelliğiyle; her duruma, her olaya her şarta kolaylıkla adapte olup şikâyet etmemesi, yaşam sevinci ve sanatçılara has bakış açısı.
Bunu örneklendirmem gerekirse size başımdan geçen bir şeyi anlatmak isterim. Televizyonu açtım, aniden bir kanalda onun belgeseline rastladım, seyretmeye başladım. Şöyle anlatıyordu başından geçen bir olayı: “Sabaha karşı kapım tekmelenerek çalındı, açtım. Onlarca polis. Giyindim, ellerimi kelepçelediler arabaya bindirdiler gidiyoruz. Gözlerim ellerime takıldı. Kelepçeler içindeki ellerime ve hayatımda ilk kez ellerimin bu kadar güzel olduğunun farkına vardım.”
Bu cümleyi duyar duymaz gözyaşlarıma hâkim olamadım. Çünkü bir sanatçının başına gelebilecek en kötü olayda bile yaşama tutunma, direnebilme, ayakta kalabilme yöntemiydi belki de bu, laf aramızda elleri gerçekten çok güzeldir.
Üniversitede eczacılık eğitimi almışsınız. Müziğe ne zaman başladınız?

Müziğin içine doğdum. İlkokul çağlarından itibaren çocuk korosuyla başlayan müzik eğitim hayatım profesyonel olarak Devlet Çoksesli Korosu’yla devam etti. Şimdi sizin sorunuzla bir aydınlanma yaşadım, benim hayatım biteviye müzikle geçmiş.
Türkiye’deki müzik endüstrisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir albüm yaptınız, kendinizi bu endüstrinin içinde mi, dışında mı görüyorsunuz?
Çok samimi olarak söyleyebilirim ki endüstrinin dışında görüyorum ve dışında olmak istiyorum fakat öyle bir sistem kurulmuş ki o sistemin içine dâhil olmazsanız saatlerinizi, yıllarınızı, ruhunuzu, yaratıcılığınızı ortaya koyduğunuz göz nuru albümünüz kimseye ulaşmaz, ulaşamaz, sesinizi duyan olmaz. İnsanlarınızı seviyor ve onlarla bir şey paylaşmak istiyorsanız sistemin içine dahil olmalısınız… Belki sistemi ve adaletini sorgulamak gerekiyor.