Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Sanki hepimiz Acun Ilıcalı’nın ‘Survivor Türkiye’ adasına taşınmışız gibi bir hayat yaşıyoruz. Her gün yeni bir mücadele, sağ kalmak için güç topluyor ve her birimiz kendi içimizdeki yarışmacıyı keşfediyoruz. Yarışmanın tek amacı var; adadan sürgün edilmemek…
Ne var ki enflasyon, adadaki imtiyazlı canavar. Önüne geleni elemek üzerine yetkinleşmiş ve adanın sahibi de onu besliyor, büyütüyor, şımartıyor. Hatta abartarak; adanın sakini 85 milyonun yaklaşık %5’ini zengin ederken, geriye kalanlara adeta işkence çektiriyor, eziyet ediyor, umutlarını kemiriyor.
Pandemi bizi evlerimize kapattı; enflasyon ise bizi cüzdanımıza hapsetti. Birinden aşı ile kurtulduk ama enflasyondan kurtulmak ne yazık ki aşıyla olmuyor, bilinçlenmeyle, üretimle, konfordan vazgeçmekle, kamu israfını bırakmakla olabiliyor.
Kalabalık kahvehaneler, hiç rahatlamayan trafik, bunlar aslında harcayacak paramız olduğunun işaretleri…
İyi haber şu ki, cüzdanımızda hâlâ harcayacak paramız var. Kötü haber ise, bu paranın hızla eridiği gerçeği… Belki de çare, kayıt dışı ekonominin 3’te 2’den 3’te 1’e gerilemesi halinde algımızı kirleten etiketlerin zulmünden kurtulmamız olacaktır.