Zaman içinde dilimize öylesine modern(!) kavramlar yerleşir ki, bunlardan söz etmiyorsan ya cahilsin ya da modern olamamışsındır. Bir bakıma sizi güncel, çağdaş, moda, yeni kavramlara boğarlar ve siz bunları anlamaya gayret ederken modası geçiverir, siz de bunlara harcanan dikkate rikkate acırsınız. Dikkat ediyor musunuz bilmem ama dilimize pelesenk olmuş yararsız ifadeler her geçen gün artıyor. Gün geçmiyor ki bir konferans daveti veya seminer konusu ya da etkinlik başlığı, bu geyiklerden ibaret olmasın… Neredeyse her toplantıda bu kavramları konuşuyor, tartışıyor, tüketiyoruz.
Genelde bu kavramlara özde değil, sözde sahip çıkanlar kullanıyor. CEO’lar, STK’lar, TV yorumcuları, biz basın mensupları, siyasetçiler… Halk bu konuda daha dikkatli ve diline aldığı kavramın içini boşaltmıyor. Fakat gel gör ki fiyakalı sunumların tümünde iş dünyası geyikleri boy gösterebiliyor. Kesinlikle bunların içinden bir veya bir kaçı sizin dilinize de uğramış veya bunlara muhatap olmuşsunuzdur: 1- yapay zeka, 2- toplam kalite, 3- endüstri 4.0, 4- sürdürülebilirlik, 5- beyin fırtınası, 6- arama konferansı, 7- yalın üretim, 8- kaizen, 9- karanlık fabrikalar, 10- metaverse, 11- blockchain, 12- yeşil ekonomi, 13- büyük veri, 14- meta evren, 15- döngüsel ekonomi, 16- inovasyon, 17- ekosistem, 18- kurumsal yönetişim, 19- Ar-Ge, 20- iyi tarım, 21- dijital dönüşüm, 22- 5G, 23- verimlilik… Say say bitmiyor ki…
Sahi, bu kelimeleri ithal ettiğimiz toplumlarda neden geyiğe dönüşmüyorlar? Çünkü kavramların için boşaltmıyor, yerli yersiz kullanmıyor ve sloganlaştırmıyorlar. Sürdürülemez adımlar atıp sürdürülebilirlik demiyorlar. Gördüğüm odur ki kendine modernite rozeti takmak isteyen, entelektüel kapasitesi eksik kişilerin bu kelimelerin arkasına daha sık saklandığıdır. Ekosistemi egosisteme çeviren, sana bana ne yapmaz… Gelin, modernite geyiklerini bırakalım…