Yoksulluğu yok etme çabası, siyasetin en fazla dile getirdiği ancak nadiren başarabildikleridir. Sık başvurulan yöntem ise İsviçre’yi örnek gösterip zenginleşmeyi özendirmek yerine, Somali’ye bakıp “halinize şükredin” nutukları atmaktır. Oysa kötü örnek kötü olmaz, ancak siyasetçi kurnazlığı seçer.
Peki, bunun mantığı nedir? Bütün mutluluklar birbirine benzer… Oysa her mutsuzluğun kendine has öyküsü vardır. Aynı şey yoksulluk için de geçerli… Afrikalı bir yoksulu anlayabilirsiniz. Neticede “yoksuldur” veya temel ihtiyaçlarını karşılayacak imkânlardan asırlardır “yoksundur.”
Hint fakirini de bilebilirsiniz. Kast sistemine bakıp, dededen fakirliği görebilirsiniz. Amerikalı “homeless” yoksulu da anlarsınız. Zenginliğin taşrasına düşmüş, evsiz barksız, sistemin atıklarına muhtaçtır. Çin’deki yoksul, “günde 1 dolardan düşük” geliri tanımlar, bildik bir yoksulluk türüdür.
Türkiye’de yoksul olmayı da tanımlayabilirsin. Bu tanım zaten yapılmışsa toplumun yoksul kesimine kaynak aktarmak, orta direği güçlendirmek ve sosyal politikalar uygulayarak yoksulluğu azaltabilirsin. Ancak yoksulluğu gidermek yerine onu sürekli kendi yardımına muhtaç bırakmak niye?