HDP’nin tutuklu eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş, Türkiye’nin birinci yüzyılını değerlendirdi, ikinci yüzyılından beklentilerini sıraladı.
Demirtaş, muhalefetin Kürt sorununa bakışını da eleştirdi.
İzmir merkezli İz Gazete’den Pınar Teke’nin sorularını yanıtlayan Demirtaş, HDP’nin aday çıkarma açıklamasını ve bileşeni olduğu ‘emek ve özgürlük ittifakı’nın ortak aday vurgusunu değerlendirdi: “Altılı masanın adayı HDP’yi ve emek ve özgürlük ittifakını ziyaret eder, ülkenin geleceğine dair açık, şeffaf bir müzakere yürütürse ve oradan bir uzlaşma çıkarsa ortak adayla seçime gidilebileceğini tüm HDP sözcüleri açıkladılar zaten. Böyle bir şey olmazsa da HDP mecburen kendi adayıyla ve iddialı şekilde seçim yarışına girecek. Yani ortak aday için HDP kapılarını tümden kapatmadan, kendi adayı için ciddiyetle hazırlık yapıyor. Durum şimdilik budur. Top da altılı masadadır.”
Birinci yüzyıl
Demirtaş, Türkiye’nin birinci yüzyılını şu beş maddeyle değerlendirdi:
1- Birlikte verilen muhteşem Kurtuluş Savaşı.
2- Birlikte kurulan yeni cumhuriyet.
3- Elitlerin cumhuriyete el koyması.
4- Devletin halkları yok sayması, yok etmeye çalışması.
5- AKP ile yıkılış ve kapanış.
İkinci yüzyıl beklentisi
Demirtaş’ın ikinci yüzyıldan beklentisiyse şöyle;
1- Birlikte verilen muhteşem bir mücadele ve seçim zaferi.
2- Birlikte yeniden inşa edilen cumhuriyet.
3- Halkın yerelden genele her yerde yönetimde söz sahibi olması.
4- Devletin herkesin ve her kesimin ortak devleti haline gelmesi ve demokrasi ile buluşup yoluna devam etmesi.
5- Yoksulluğun, işsizliğin, sömürünün, kadın soykırımının, doğa katliamların yaşanmadığı barış, refah ve huzur içinde bir yüzyıl.
Muhalefetin Kürt sorununa bakışı
Muhalefetin Kürt sorununa ve HDP’ye tutumunu değerlendiren Demirtaş, siyasilerin ‘asker’ gibi davranmasını eleştirdi.
Demirtaş, şunları kaydetti:
*Siyasi partiler ve özellikle de muhalefet ‘terörle mücadele personeli’ değildir. ‘Terör’ olarak tanımlasa bile sorunlara siyasi, barışçıl çözüm bulmak siyasetin işidir. Ama Türkiye’de söz konusu Kürt sorunu ve HDP olunca herkes kendini özel harekatçı gibi konumlandırıyor.
*Devletin resmi ideolojisi ve yüz yıllık hatalı politikaları beyinleri öylesine zehirlemiş ve teslim almış ki, sivil düşünebilen, devlet aklıyla değil de kendi aklıyla meselelere yaklaşabilen muhalefet çok sınırlı ne yazık ki.
*Düşünün ki ben bir Kürt olarak “Dilim” dediğimde “Terörörö” diye üstümüze bir dolu hakaret, tehdit boca ediliyor. “Kimliğim” dediğimde “Önce terörü kına” diye linç ediliyorum. “Barış” dediğimde “Savaş mı var barış olsun, terör var terör!” denip lafım ağzıma tıkılıyor.
*E ben de o zaman dönüp diyorum ki “Buyurun o zaman terörle mücadele edin” Bu mücadelede 40 yıldır başarılı olamayınca bu defa yeniden bana dönüp bağırıyor, işkence ediyor, beni hapse atıyor, öldürüyor. “Niye böyle yapıyorsun” diye sorsak “Sen bize terörle mücadelede yardım etmiyorsun, o yüzden sen de teröristsin” diyor.
*İyi de kardeşim, daha en başta sana demedim mi, ben terörle mücadele personeli değilim, siyasi çözüm arayan siyasetçiyim, sen de JÖH, PÖH gibi davranmak yerine siyasetçi gibi davransan oturup konuşacağız ve kimse ölmeden, öldürmeden, memleket bölünmeden sorunlarımızı çözeceğiz.
*Ama yok. Maalesef muhalefetin bir kısmı bir türlü JÖH, PÖH üniformasını çıkarıp da siyaset yapamıyor halen. Biz de bu acı gerçeği değiştirebilmek için sabırla uğraşıp duruyoruz işte.
Altılı masaya: Korkmak kaybettirir
‘Altılı masa’dan beklentisini de anlatan Demirtaş, şunları söyledi:
*Sadece seçimi değil, büyük demokratik geleceği de kazanmaya odaklanmalılar. Bunun için de çok daha geniş siyasal, toplumsal kesimlerle iş birlikleri, diyalog ve uzlaşma zemini yaratmalılar. Altılı Masa diyalog için önemli ve kıymetli bir deneyimdir ama yetmez, kimsenin dışarıda bırakılmayacağı bir demokratik Cumhuriyet için daha cesur olmak gerek. ‘AKP-MHP’nin trolleri saldıracak, oy kaybedeceğiz’ diye korkmak büyük kaybettirir. Genişlemek oy da kazandırır, aydınlık yarınları da.
Yeni kitap yolda
Demirtaş, yeni öykü kitabınında da şubat başında çıkacağını yazdı: “Edebiyatta halen çok iddialı değilim ama geliştiğimi fark edebiliyorum. Yazmaya devam edebilirsem bir gün edebi açıdan daha iddialı eserler de ortaya çıkarabileceğime inanıyorum. Ama tesis yok, alt yapı yok. Altı yıldır 12 metrekarelik hücrede yazıyorum sonuçta. Bu son derece kısıtlayıcı ve engelleyici bir olgu tabii.”