
MUSTAFA ALP DAĞISTANLI
mustdagistanli@gmail.com
Yazıda samimiyet çetrefil bir konu, birçok boyutu var; samimiyetsizliği göstermek ve analiz etmek daha kolay. Nelerdir bir metni samimiyetsiz/sahte kılan, sıralayabiliriz:
Klişeler (ve beylik, basmakalıp laflar) aşırı kullanımla anlamsızlaşmış, içi boşalmış kelimeler, deyişlerdir. Klişeleri kullanmak kolaydır; gerçek bir insanın kendi düşüncelerini, kendi ifade biçimini arama zorluğundan caydırır yazarı. Bunlarda gerçek bir insanın sahici sesi yoktur, ortamalıdır klişeler. Sahici bir duygunun, düşüncenin yerine kullanılırlar, bu yüzden okurla sahte bir ilişki kurar, gerçek bir ilişki kurmayı imkansızlaştırırlar.
Plastik kelimeler, klişeleri de kapsar ama yeni kelimeler, deyişleri de içerir. Bunlar bilimsellik havası, felsefe kisvesi, tarafsızlık görüntüsü yaratır ama hiçbiri sahici değildir, sahte bir güven duygusu telkin ederler.
Tumturaklı cümleler sadece sadelikten değil, sahicilikten ve samimiyetten de uzaklaştırır metni. Fikirsizliği, duygusuzluğu, anlam eksikliğini saklama işlevi görür.
Süslü kelimelerin işlevi de aynıdır; bir fikri ifade etmek için kelime seçmek yerine, fiyakalı diye seçilen kelime için cümle kurulur. Tumturaklı cümleler ve süslü kelimeler caka satmak içindir.
Birkaç gün önce bu saydıklarımın hepsini bol bol barındıran kısa bir metinle karşılaştım, ömrüm boyunca okuduğum en kötü metinlerden biriyle, belki de en berbatıyla. Siz de okuyun:
“Müfredatı olmayan müfredat”
Birbirinden değerli akademisyenlerin, konusunda uzman isimlerin katılacağı konuşmalara ev sahipliği yapacak olmanın gururunu yaşıyor ve damıtılacak niteliğin paylaştıkça arttığını bilerek meraklı herkesi aramızda görmek istiyoruz. Bakışımız o ki akademinin üretimi mekan ve unvanla sınırlı kalamaz.
Bu bağlamda Aristoteles’in Metafizik eserindeki giriş cümlesi: “Bütün insanlar doğal olarak bilmek isterler” tespitinin derinliğini her günkünden yoğun hissediyoruz. Nitekim Urladam’ın kuruluş düşüncesindeki başat amaç ve heyecanlar arasında burasının bir “okul/ekol” olması daim motivasyonumuzdur. Halihazırda yaptığımız atelyeler de bizlere umut ve değer katmaktadır.
Seçilecek temalara istinaden hocalarımızın her hafta gerçekleştireceği işbu konuşmalar salt akademik bir literatüre bağlı olmayacaktır. Tüm merak edenlerle, daha insan olmak isteyenlerle, entelektüel derinliğin peşindekilerle, bakış açısı genişledikçe yaşam kalitesinin arttığını bilenlerle aynı damın altında buluşmak niyetindeyiz. Amaçlarımızdan biri de söz konusu konuşmalar sayesinde burada bir düşün kaynağı yaratmaktır. Hocalarla, talebelerle, talip olma arzusu taşıyan herkesle düşün kavşağımız Urladam’da bir araya gelelim. Böylece ilgili dağarcıkların genişlemesine akademik, sosyal, sanatsal katkılar sunabiliriz.”
Bu yazıdaki samimiyetsizlik göstergelerinin dökümünü yapalım.
Klişeler ve beylik laflar:
ev sahipliği yapmak
paylaştıkça artmak
aramızda görmek istemek
derinliği hissetmek
değer katmak
Plastik kelimeler:
müfredat
konusunda uzman isimler
gerçekleştirmek
yaşam kalitesi
tesbitin derinliği
Süslü kelimeler/deyişler:
damıtılacak nitelik
daim
düşün kavşağı
talip olma arzusu
dağarcık genişlemesi
Bu metindeki on cümlenin tamamı tumturaklı, hepsinde sanat yapılmış, bazılarına kuş da kondurulmuş, “Bakışımız o ki…” gibi.
İkinci paragrafın ilk cümlesinde ikinoktaüstüste’nin ne işi var? Noktalama işaretlerini de bu kadar bilmiyor olamazlar, süsün bir parçası galiba o da.
“Tespitinin derinliğini her günkünden yoğun hissediyoruz” ne demek, tam olarak hangi günden bahsediyorlar, metnin yazıldığı günden mi (biz o günün hangisi olduğunu bilmiyoruz), bizim okuduğumuz günden mi? “Bugün” diye nitelediğimiz yaşadığımız zamanlardan bahsediyorlar belki, ama o zaman “bugün her zamankinden yoğun hissediyoruz” demeleri gerekirdi.
“Başat amaç”ı, peki anladık diyelim de “başat heyecanlar”ı anlayamıyorum, şimdilik anlamış gibi yapayım, ama “daim motivasyonumuzdur” da denmez ki, “daimi” ya da “daima” olabilir. Fakat bu cümlenin tamamı saçma, yanlış zaten; şunu demiş oluyor: “başat amaç … motivasyonumuzdur.”
“Seçilecek temalara istinaden” konuşacakmış hocalar, “istinaden”e iştahlanmış demek yazıcı, tam sırası sanmış, gediğine yerleştirmek istemiş, ama yanlış. İstinat, dayanmak demek, istinaden de dayanarak, güvenerek… Yani hocalar seçilecek temalara değil, seçilecek temalarda/konularda kendi bilgilerine, donanımlarına dayanarak konuşacaklar.
Bu mesnetsiz istinat cümlesi sonra birden noter üslubuna dönüyor: “işbu konuşmalar…”
Sonraki cümle bir harika da “daha insan olmak isteyenler” nasıl bir sınıftır acaba? Ben mesela daha fazlasını kaldıramayacağım insan olmanın, demek ki Urladam’da yerim yok. Ben, üstelik, biraz hayvan olmak istiyorum, balinayla balina, salyangozla salyangoz, albatrosla albatros… Bu meselelerin üretim ilişkileriyle, toplumsal ilişkilerin düzeniyle hiç ilgisi yok demek, birkaç konuşma dinleyeceğiz de “daha insan” olacağız ha. Vay canına! Hem nedir “daha insan olmak”?
Yazının başlığı da bir kelime oyunu: “Müfredatı olmayan müfredat” Kendileri bir şey sanıyor olmalı bu oyunu, bizim de sanmamızı bekliyorlar. Ama hayır; saçma, anlamsız olduğunu biliyoruz.
Bu metindeki on cümlenin, kelimelerin hiçbiri hiçbir şey demiyor, dediği hiçbir şeyleri de en şatafatlı biçimde demeye çalışıyor -bazan Türkçeyi katlederek. Bu da Donald Hall’ın Writing Well‘de belirttiği gibi, yazıda samimiyetsizliğin özelliklerinden biridir.
Gelelim Hall’un asıl samimiyetsizlik ölçütüne: Görünüşte söylenenle gerçekte belirtilen arasındaki mesafe söylemi yıkar, insanlar arasında sahici iletişim kurulmasını önler. Kurduğunuz cümle asıl anlamı, niyetinizi açıkça söylemelidir, buna cesaretiniz yoksa yazdığınız şey samimi değildir.
Yukarıda verdiğim metinde bu mesafe muazzam. O tumturaklı laflar örtmeye çalışsa da bütün metnin aslında söylediği şu: “Müşterimiz olun.” Neye müşteri olacağımız bile belli değil; birileri birtakım konuşmalar yapacakmış, onu öğrendik sadece.
Damıtılacak niteliğin paylaştıkça artması, herkesi aralarında görmek istemeleri, konuşmaların salt akademik bir literatüre bağlı olmayacağı (dert etmeyin, siz bile anlarsınız, demek istiyorlar), aynı damın altında buluşmak istemeleri, Urladam’da buluşmak istemeleri, dağarcık genişlemesine katkı, hepsi hepsi “N’olur müşterimiz olun” diye bağırıyor, ama bunu “açıkça, mertçe, Türkçe” söylemiyor.
Alakasız bir yerde rastladığım bu metni asıl kaynağı Instagram’da bulmasını rica ettiğim arkadaşım Akif, yazı çizi işleriyle ilgili değildir, ama gündemi iyi takip eden uyanık biridir. Metni bulunca, “Abi, keriz silkeliyor bunlar” demişti. Bu yargıya nereden vardığını sordum. Şöyle cevap verdi:
“Daha tamamını okumadım, ama mesela ‘damıtılacak niteliğin paylaştıkça arttığını’ demesi tam keriz silkeleme lafıdır.”
Samimiyetsizliklerini kimse anlamaz sanıyorlar belki, ama işte anlıyor herkes, yine de samimiyetsizliğin müşterileri olduğunu da biliyoruz, onlar da biliyor. Samimiyetsizliğe müşteri bulunamadığında kurtuluş penceresi açılmış olacak zaten.
Belki iyi bir şey yapmak istiyorlardır, bilmiyorum, fakat bu dille iyi bir şey yapılamaz. “Daha insan” deyip aslında daha iyi müşteri olmaya çağıran bu metinde sahici bir insan sesi yok.