M. MURAT KUBİLAY
mmkubilay@gmail.com
Ekonomi ve finans alanlarında uzman bir grup olarak bu hafta Antalya’nın Kaş ilçesinde toplandık. İTÜ Ekonomik ve Sosyal Araştırma Merkezi’nden Öner Günçavdı öncülüğündeki Sagalassos Toplantıları’nda, ülkenin iktisadi gündemi ve ekonominin diğer alanlardaki yansımalarını değerlendirdik.
İçerikten önce, toplantının isim kaynağını açıklamak istiyorum. Çünkü ilk okuyan için Bilderberg veya Davos toplantılarındaki gibi konuya bir gizem katıyor. Sagalassos, Burdur’un Ağlasun ilçesinde yer alıyor ve görkemli tarihi 2400 yıl önceye kadar uzanıyor. Bir zamanlar oldukça varlıklı olan bu şehir, ticaret rotalarının değişiminin ardından parlak günlerini geride bırakmış. Bu yanıyla ABD’de ‘Pas Kuşağı’ (Rust Belt) ismiyle bilinen, Almanya, Japonya ve en sonunda da Çin’in atılımıyla sanayide rekabet gücünü yitiren ve nüfus kaybına uğrayan bölgeyi anımsattı. Türkiye’den örnek vermek gerekirse, Osmanlı ve erken Cumhuriyet döneminin önemli şehirlerinden olan Kars, Erzurum, Sivas ve Edirne’ye benzetebiliriz. Bu kent -isminin de albenisine rağmen- uzun yıllar gözlerden oldukça uzakta kalmış. Son dönemdeki yağmacı zihniyetten bu şekilde saklanmayı başaran Sagalassos’un daha öne çıkması için bu bölgede toplantılar düzenlenmeye başlamış.
Ben bu yıl ilk kez katıldım. Fakat Sagalassos kentini ziyaret etme imkânı bulamadık. Pandemi nedeniyle bölge otellerinin sezonu erken kapatmaları yüzünden bir sonraki yıl görüşmek dileğiyle, kendimizi Kaş’ın harika koy manzarasına bıraktık. Fakat öyle uzun uzun konuştuk ki, manzaranın tadını ancak ara ara tatma imkânı bulabildik.
Neler konuşuldu?
Gelelim toplantılara. Asaf Savaş Akat bu yılki organizasyonun onur konuğuydu. Konuşmasında tarihsel süreçten başlayarak bugünkü karanlık tabloya ulaştı. Kamil Yılmaz, Bilin Neyaptı, Ümit Özlale, Uğur Emek ve Hakan Kara; sığınmacılar sorunu, kalkınma güçlüğü, mega projelerin yarattığı kara delik, para politikasının etkisizleştirilmesi ve pandemi sonrası Türkiye ekonomisi üzerine ayrıntılı sunumlar yaptılar. Oldukça öğretici bu anlatımlardan daha keyifli olanı, soru-cevap kısmında herkesin katılımıyla tartışmaların daha derinlikli ve kapsayıcı hale gelmesi oldu. Bu kısım, yaşanan her şeye rağmen Türkiye’nin yeniden ayağa kalkabileceğine dair bana umut oldu. Günlük hayatta yitirmeye başladığımız fikri çeşitlilik, nezaketle tartışma, uzlaşıyı amaçlama ama farklılıkları da kayda alma ilkeleriyle, Türkiye’nin bulunduğu durumun ve çıkışının iktisadi yol haritasına zihin yorduk.
Etkinlik aralarındaysa, rekor kıran dolar kuru ve AKP iktidarının çöküş süreci tabiatıyla ana gündemlerdi. Oluşan enkazın tespiti, dönüşüm sürecindeki güçlükler ve yeni iktidara kalacak yükü uzun uzun tartıştık. Tabii hiçbirimiz sürecin memleket için arzu ettiğimiz noktaya ulaşacağından hala kesin emin değiliz, sürecin ekonomiyi aşan boyutları da var. Medya ve siyaset alanlarından katılarak bize eşlik eden dostlarımız da kendi bilgileri doğrultusunda bizim değişim tespitimize fikri destek verdiler. Yani her şeye rağmen, bir şeyler değişiyor, herkes bunu görüyor ve konuşuyor, endişeler çok ama mevcut olanın süremeyeceğine dair kesinlik ağır basıyor. Final sahnesine çok yaklaştığımızı düşünüyorum.
Bu toplantıda beni en memnun eden kısım, akademide son 20 yılda yaşanan nitelik ve cesaret noksanlığına rağmen, günü geldiğinde birbirinden bağımsız çoban ateşlerinin birleşebileceği gözlemi oldu. Farklı fikirlerin uzlaşabileceği ve hatta bütünleşebileceği birçok alan var. Dahası bu grupların kalifiyesi çok yüksek ve bu tip kapalı toplantılarda (sunumlar yayınlanacak) yer almayanları da unutmamak gerek. Yani her şeye rağmen Cumhuriyet bizleri yetiştirebilmiş. Belki arzulanan noktaya varılamamış ve herkese fırsat eşitliği sunulamamış fakat yarınlar için gerekli ve yeterli çok yüksek donanımlı insan kaynağı oluşturulmuş.
Klişe bir örnek olacak ama hatırlatmak istiyorum. 2. Dünya Savaşı’nın ardından yıkıma uğrayan Almanya’nın yeniden ayağa kalkmasında üniversitelerinin payı sıklıkla paylaşılır. Türkiye, maalesef Almanya kadar kurumsallığını geliştirmiş bir ülke değil, yani birçok üniversitesini kısmen kaybetti, yetmedi çok büyük beyin göçü verdi. Fakat kalanların ve bir gün geri döneceklerin, eskisinin ve onun yerine dayatılmaya çalışılan yenisinin hatalarından arınarak, kurucusunun arzuladığı bir Cumhuriyet için gerekli iktisadi bilgi altyapısını sağlayabileceklerine inanıyorum. Yalnızca akademi değil, bürokraside hala direnen ve daha çok özel sektörde yer bulanları da bu mücadelede unutmamalı.
Sizleri gidişatın kötülüğü ile çok kez meşgul ettim, bugünkü yazımda geleceğe dair umutların temellerine değinmek istedim. Bazen daha iyisi için eskisinin çökmesi ve yenisinin önünün açılması gerekir. Bu sürede nice ömürler yitirilebilir, fakat ulusların takviminde kuşaklar sadece tek bir yıl gibidir. Kimi zaman bir nesil, ardından gelenlerin önünü açabilir.