İsrail hiç kuşkusuz, Ortadoğu’daki Müslüman toplulukların mezhep temelli, son derece yıkıcı ve ne zaman biteceği belli olmayan bir çatışmaya girmiş olmalarından hiç şikayetçi olmasa gerek. Filistin halkının, özellikle Gazzelilerin maruz kaldığı son katliamları bu bağlamda anlamaya çalıştığımızda karşımıza öncelikle bu mazlum insanların iyice yalnız kalmış oldukları gerçeği çıkıyor. Örneğin Hamas’ı zamanında Şam-Tahran hattından koparan güçlerin bugün kıllarını kıpırdatmıyor, hatta İsrail’e daha yakın pozisyon alıyorlar. Yine Hamas’ın stratejik kaygılarla karşı çıkmamış olduğu Mısır’daki askeri rejim de giriştiği arabuluculuk faaliyetlerinde Filistinliler lehine pozitif ayrımcılık yapmıyor. Sonuçta mazlum Filistin halkı bir kez daha bölgesel dengelerin kurbanı oluyor.
Türkiye’ye gelince: Aslında söylenecek çok fazla bir şey yok zira Ankara’nın söyleyebileceği çok fazla sözü, oynayabileceği herhangi bir rolü yok. Daha doğrusu çok erken zamanlarda bu imkanlar tüketildi. Hatırlayalım: Çok eski olmayan bir zamanda hükümet İsrail ile Suriye arasında arabuluculuğa talipti ve bu öneri hiç de yadırganmıyordu. Şimdi her iki ülke ile de Ankara’nın herhangi bir ilişkisi kalmadı. Hal böyle olunca resmi kınama tonlarının iyice yükseldiğine ve İsrail’e tepkinin esas olarak toplumsal kanallardan aktığına tanık oluyoruz.