
BAHADIR KAYNAK
bahadir.kaynak@altinbas.edu.tr
Putin’in Rusya’sı Batı’ya meydan okuyan halleriyle, yeri geldiğinde askeri güç kullanmaktan çekinmemesiyle Türkiye’de birçok kişinin sempatisini kazandı. Siyasi kültürümüzde sert, kararlı siyasetçilere yönelik bir meylimiz olduğundan Putin’in aklına eseni yapan halleri hoşumuza gitti. Kürt meselesi yüzünden ABD ile, AB kapısında kaldığımız için Avrupalılarla hesabımız olduğundan bu sempati, psikolojik faktörlerin ötesinde politik olgularla da desteklendi. Allah sonunu benzetmesin ama İngiliz emperyalizmi karşısında yeni bir Kayzer Wilhelm bulmuş gibi sevindik.
Rusya’nın son 20 yılda, başta ABD olmak üzere Batı’nın tek taraflı tasarruflarından rahatsız olduğu ve kendi çıkarlarını korumak için adım atmakta kararlı olduğunu tecrübe ettik. Soğuk Savaş sona erdiğinde Baltık Denizi’nden Karadeniz’e uzanan bir hat üzerinde, peyki ülkelerde askeri varlığı bulunan Sovyetler kendi rızasıyla sınırlarına çekilmiş, hatta Baltık devletlerinden başlayarak AB’ye üye ülkelerin kendi kaderini çizmesine de rıza göstermişti. Karşılığında Avrupa ile dostane ilişkiler kurarak ekonomik açmazlarından kurtulmayı ve ABD’nin askeri rekabetinden sıyrılıp bir nefes almayı amaçlıyordu. Ancak çok geçmeden önünde engel kalmayan Batı’nın sınır tanımadan ilerlemeye ve Rusya’yı sıkıştırmaya devam edeceği görüldü. Belki bundan dolayıdır ki Putin bir konuşmasında mümkün olsa Sovyetler Birliği’nin yıkılmasını geri çevirmek isteyeceğini söyleyiverdi.
Yükselen enerji fiyatlarının katkısıyla ekonomisini toparlayan Rusya, bilhassa son 10 yılda daha aktif bir siyasi profil çiziyor. Suriye’deki iç savaşa müdahil olarak oradaki en güçlü aktör haline gelmesi, Libya’daki çatışmalarda taraf olması ve hatta Venezüela’ya kadar uzanan eli, ABD’yle dünyanın her noktasında aşık atmaya hazır olduğunu gösteriyor. Bunun da ötesinde Brexit oylamasına ve Trump’ın seçildiği ABD başkanlık yarışına müdahil olduğunu dair iddialar var ancak bunların karalama kampanyası olması ihtimalini de not edelim.
Bu derece yüksek profilli bir Rusya ve Putin resmi karşımızdayken, olayların biraz daha detaylarına indiğimizde resmin daha karanlık olduğunu söyleyebiliriz. Suriye krizi Rusya’nın yıldızının parladığı bir alan olmakla beraber zaten Soğuk Savaş yıllarından beri Moskova’nın nüfuz alanındaki bir bölgeden bahsediyoruz. Yani aslında birçok diğer çatışma noktasında olduğu gibi Rusya kendi elindekini korumak için mücadele veriyor. Dahası Esad rejiminin yıkılmasını engelleyebildiyse de Suriye’nin parçalanmış hali kalıcı olacakmış gibi görünüyor. ABD’ye meydan okuduğu birçok noktada Rusya belirli bir ajandaya yönelik olarak elindeki sınırlı imkanlarla bir politika yürütüyor. Soğuk Savaş yıllarında Üçüncü Dünya’da Amerikan emperyalizmine meydan okuyan, oyun bozucu süper güce göre daha dengeli bir aktörle karşı karşıyayız.
Gelelim asıl meselemiz Ukrayna’ya. 2004 yılından itibaren adım adım Moskova’nın kontrolünden uzaklaşmaya başlayan bu büyük ülkeyi Putin açıkça kendi arka bahçesi olarak görüyor. Zaten bölgede hatırı sayılır bir etnik Rus nüfus da mevcut. Ukrayna’nın Batı’ya doğru savurulmasının Moskova’da alarm zilleri çaldırması normal çünkü böylesine bir kayba ancak Birinci Dünya Savaşı’yla gelen Bolşevik Devrimi ve Almanya’yla imzaladığı aşağılayıcı Brest Litovsk Anlaşması’yla razı olmuştu. Bugün askeri bir yenilgiye uğramamış Rusya’nın neredeyse kalbine değin ilerleyen Batı etkisine tepki göstermemesi pek mümkün olamaz. Bir de buna stratejik önemi büyük Kırım yarımadasının Kruşçev zamanında Ukrayna’ya devredilmesi eklenince Rusya’nın rahatsızlığı daha rahat anlaşılabilir. Bundan dolayıdır ki Rusya, Batı’nın ekonomik ambargolarıyla karşılaşma pahasına, Kırım’ı önce işgal sonra da ilhak etti. Elbette bu kararın ABD, AB ve hatta Türkiye tarafından tanınması mümkün değil. Muhtemelen karşımızda Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’taki varlığımız gibi hukuki zemine aktarılamayacak ancak donacak fiili bir durum söz konusu.
Kırım meselesi ve Karadeniz’deki güç mücadelesinin Biden’ın göreve gelmesiyle tırmanması beklenirken bu defa yoğun Rus nüfusa sahip Donbas’ta çatışmaların artması ihtimali belirdi. En büyük NATO tatbikatlarından Defender Europe 21 ile eş zamanlı olarak Donbas’ta Rus birliklerinin yığınağı artırması, Ukrayna’daki anlaşmazlığın önümüzdeki dönemin en sıcak gündem maddelerinden biri olacağını gösteriyor. Önümüzdeki aylarda da İngiltere’nin katılımıyla Ukrayna’da bir tatbikat bekleniyor. Batı’nın Kiev’e desteği arttıkça Rusya’nın tehdit algısı da verdiği reaksiyon da ağırlaşıyor.
Gelelim bizim durumumuza.
Türkiye’nin Ukrayna’ya insansız hava aracı satışı ve daha önce Kırım’ın ilhakını tanımayacağımıza ilişkin beyanlarımız da bir konuda daha Moskova ile karşı saflarda yer aldığımızı gösteriyor. Ankara, Suriye’deki krizi öncelediği için uzun süre Kırım’ın işgalini yüksek sesle gündeme getirmemişti ancak Karadeniz’deki güç dengeleri açısından kesinlikle önemli bir konu ve Türkiye’nin yarımadadaki Rus kontrolünden rahatsız olması anlaşılabilir. Öte yandan Rusya’yla çok sayıda başlıkta kapsamlı ilişkilerimiz sebebiyle hala temkinli ilerlemek zorunluluğu var. Ancak NATO Rusya gerilimi tırmanırsa Türkiye’nin de daha net bir tutuma zorlanması söz konusu olabilir.
Altmışlı yılların sonlarında Vietnam Savaşı yüzünden ABD’nin Avrupa kamuoylarında itibarı darbe yediği zamanlarda, saldırgan Amerikan emperyalizmine karşı Sovyetlere yönelik sempati yükselmekteydi. Ancak Dubçek liderliğinde Çekoslovakya’da başlayan reform hareketleri Sovyetleri müdahaleye yönlendirdi ve bir anda Avrupa’da sol kamuoyu da dahil Moskova’nın prestiji ağır darbe yedi. Çekoslovakya’yı güç kullanarak elinde tutan Ruslar, Avrupa genelinde yumuşak güçlerini geri gelmemek üzere kaybetti.
Bugün Putin’in de 1968’de Brejnev yönetiminin karşılaştığına benzer bir ikilemle karşılaştığını görüyoruz. Giderek Ukrayna’da aleyhine dönen dengeler ve NATO’nun arka bahçesi olduğu bir bölgeye nüfuz etmesi Rusya’yı askeri müdahaleye itiyor olsa da böyle bir hareketin maliyeti büyük olacak. Zaten Kırım sebebiyle Avrupa ile ilişkilerinde sorunlar yaşayan Rusya, Donbas’ta da sert oynamaya karar verirse Kuzey Akım 2 dahil birçok işbirliği alanından dışlanabilir.
Satrançtaki tabirle Putin zehirli bir piyon fedasıyla karşı karşıya. Taşı alması tahtada stratejik kayıplara yol açabilir ancak hareketsiz kalırsa da NATO’nun burnunun dibine kadar sokulması ve hatta Kırım’da da geri adım atarsa Karadeniz’de etkinliğini büyük ölçüde kaybetmesi gibi bir sonuç doğacak. Ruslar satrançta usta olduğundan kendi başlarının çaresine bakar ve uygun hamleyi bulur. Hamle sırası bize geldiğinde bizim de Ukrayna meselesinin aslında Avrupa (Almanya mı desek?) ile Rusya arasındaki ilişkileri bozmak için ideal bir araç olabileceğini akılda tutmamızda fayda var. Her halükârda bizim hamlemiz, Avrasyacı romantiklerin Ruslarla stratejik ittifak hayalleri ile Batı’nın kestanelerini onlar için ateşten alma yanlışı gibi iki uç noktadan uzakta bir yerde olmalı.