ZEYNEP GÜVEN ÜNLÜ
@zeynepguvenunlu
MEF Üniversitesi’nin rektör yardımcısı Prof. Dr. Erhan Erkut, Türkiye’deki yüksek öğrenim konusuna çok kafa yoruyor, bu alanda alternatif üretiyor. 27 Temmuz-5 Ağustos arasında üniversite tercihi yapacak öğrencilere rehberlik edecek en doğru isimlerden biri. Erkut’la tercih yapma aşamasındaki öğrenciler adına konuştuk. ‘Doğru tercih nedir’, ‘meslek nasıl seçilir’ ‘21’inci yüzyılda var olmak isteyen kendini nasıl yetiştirmeli’ diye sorduk.
Tercih yapma aşamasındaki öğrenciler yerli ya da yersiz hangi kaygıları taşıyor?
En önemlisi, bu tercihin çok önemli olduğunu düşünüyorlar. Bunun aslında hayatlarındaki onlarca, yüzlerce, binlerce tercihten sadece bir tanesi olduğunu, üstelik de sandıkları kadar önemli bir tercih olmadığının farkında değiller. Gereksiz bir önem atfediyorlar bu tercihlere. ‘Geleceğin önü açık meslekleri’ falan gibi şeyler keşfedip onu seçmeye çalışıyorlar.
Kendilerini güçsüz bir oyuncu gibi görüyorlar. ‘Hangi programa katılırsam buradan bana bir kariyer çıkar’ gibi yanlış bir soru soruyorlar. Kendilerini baş aktör olarak görmüyorlar.
Kararsızlıklarını şöyle ifade ediyorlar: Çift anadal yapayım. Hayalle gerçek arasındaki uçurumun en fazla olduğu yerlerden bir bu çift anadal meselesi. Gelenlerin yüzde 75’i çift anadal sorar ama sonra bakarsınız ki yüzde 5’i çift anadal yapmış. Neden, çünkü çift anadal zordur ve gereksizdir.
Başka neler soruluyor?
Ezber bazı sorular var. Mesela üniversiteler ‘yurtdışı bağlantılarınız nedir’ diye soruyorlar. Yahu sen benim yurtdışı bağlantılarımı neden soruyorsun, sen kendi yurtdışı bağlantılarına bakacaksın. Bunu kuracak olan sensin. ‘Staj yeri sağlıyor musunuz’ diyorlar. Hep böyle kendisi edilgen öğrencinin, üniversite onun ağzına kaşıkla ne verecek, bunu soruyor.
Bir de anne baba geliyor, birinci çoğul şahıs konuşuyor. ‘Biz sınavda istediğimiz puanı tutturduk ama istediğimiz sıralamayı tutturamadık‘. Sanki ailecek okuyacaklar.
Tercih dönemlerinde her gün akşam saatlerinde sosyal medyadan yayın yapıyorum ve soruları cevaplıyorum. Aşağı yukarı günde yüz soru cevaplıyorum diyebilirim. Bunların birçoğu birbirinin aynı oluyor tabii. Ama toplam 30-40 soru etrafında bunları sınıflandırabiliriz.
Öğrenciler ‘altın vuruş’ peşinde
Kaygılar ortak, birçoğu yersiz. Öğrenciler aslında birçok şeyin kendilerinde bittiğinin farkında değiller. Bir ‘altın vuruş’ olduğunu düşünüyorlar, onu keşfetmeye çalışıyorlar. Tek bir doğru bir karar olduğunu düşünüyorlar. Doğru üniversiteyi, doğru program arıyorlar. Benim tercih dönemim bu yanlış algıları yıkmaya çalışmakla geçiyor.
Öğrenciler kararsız, bu da çok normal değil mi?
Normalden de öte. Benim iki kızım var. Selen ve Esra. Esra çok kararlıydı, genetik okudu, şimdi master doktora devam ediyor. Selen görsel tasarım okudu, oradan antropolojiye merak sardı ve daha genel bir diplomayla mezun oldu. Şimdi çevre tasarımıyla devam etmeyi düşünüyor. İki defa fikir değiştirdi. Ve ben bunu çok sağlıklı buluyorum.
18 yaşında ne olacağına karar vermiş hedefe kilitlenmiş çocukların sayısı çok az. Bir kısmı aşırı şartlandırılmış çevreleri tarafından. Bir kısmı da gerçekten oturmuş, düşünmüş, gözlem yapmış, veri toplamış ve karar vermiş.
Birçok öğrenci o yaşlarda hedefe kilitlenemez, ben kendimden de biliyorum. Babam mühendislik okudu diye mühendislik okudum, ne mühendisliği okuyacağıma da birinci sınıfın sonunda karar verdim. Ona da tesadüfen karar verdim. Arkadaşlarım seçiyor diye ya da çok alanda uygulaması var diye endüstri mühendisliğini seçtim.
Kararsızlığınızı kucaklayın
Öğrencilerin bu kararsızlığı kucaklamaları, bu belirsizlikten korkmamaları lazım. Üniversite tercihi yaparken de bu kararsızlığı cezalandırılmayacak üniversite seçmeleri lazım. İstedikleri zaman yatay geçiş yapabilecekleri, yan dal yapabilecekleri, seçmeli ders alabilecekleri, istedikleri zaman staja ya da değişim programlarına gidebilecekleri esneklikleri olan üniversiteleri seçsinler.
Her üniversite bu imkanı tanımıyor.
Bazı üniversiteler mağrur oluyor, biz her şeyi biliriz havasında. Bazıları da mazbut oluyor. Öğrenciye bırakalım, öğrenci karar versin diyor. Her şeyin çok hızlı değiştiği bir dönemdeyiz, üniversiteler her şeyi bilemez. Üniversite olarak görevimiz öğrencinin kararlarının sağlıklı olmasını sağlamak, bu kararlar için gerekli olan kaynakları sunmak olmalı.
Ben öğrencilerin böyle üniversiteleri seçmesini öneriyorum. Kendilerine fiks menü veren üniversite yerine, lego gibi parçaları birleştirerek kendi eğitim hayatlarını ve kariyerlerini kendileri inşa etmelerine izin veren üniversitelere gitmelerini tavsiye ediyorum.
Esneklik çok önemli. Hele de bu çağda. Üniversitelerin mağrur davranıp ‘biz bu işin en doğrusunu biliriz’ demeleri bana doğru gelmiyor.
Üniversite mi bölüm mü diye soruluyor mu?
Çok soruluyor. Çok yanlış buluyorum bu soruyu. Bölüme kilitlenmek yanlış. Önemli olan üniversite deneyimidir. Öğrenciye değer veren, sosyal sermayesini sunan, kendini geliştirmesine izin veren bir üniversitede bölümler genellikle iyi olur zaten. Kötü üniversitede de iyi bölüm pek barınamaz. Eğer üniversite otoriterse, öğrenciye esneklik vermiyorsa o üniversitenin hiçbir bölümünde okunmaz.
İngilizce, veri, girişimcilik
Zaten bölüm, emin olun öğrencilerin öngördüğü kadar önemli değil. Öğrenci zaman için kararını değiştirip bölüm değiştirebilir. Kaldı ki bölümlerin tanımları birbirine karışmaya başladı. Multidisipliner mezun bekliyor işverenler. Herkesin çok iyi İngilizce konuşmasını herkesin, veriden anlamasını, herkesin biraz girişimcilikten anlamasını istiyorlar. Bunları size sağlayacak olan bölüm değil üniversite.
Özgür, esnek, profesyonel gelişime önem veren ve çevrimiçi eğitimi iyi çözmüş bir üniversite. Çünkü çevrimiçi eğitim hayatımıza çıkmamak üzere girdi.