MESUDE ERŞAN
@mesudersan
mesudeersan@diken.com.tr
22 Temmuz Dünya Beyin Günü olarak anılıyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, tüm yaş gruplarındaki her üç kişiden biri yaşamı boyunca bir nörolojik hastalık yaşayacak. Türk Nöroloji Derneği Başkanı Dr. M. Akif Topçuoğlu, beyne yapılan en büyük kötülüğün onu kullanmamak olduğunu söyledi.
En sık görülen beyin hastalıkları; migren, inme, demans, epilepsi, Parkinson ve multiple skleroz (MS). Çok sayıdaki, daha nadir görülen nörolojik hastalıkları da katınca yüksek bir sıklığa ulaşıyor.
Dünya Nöroloji Federasyonu, Dünya Beyin Günü için bu yıl ‘Beyin Sağlığı ve Engellilik‘ temasını belirledi. İnme, migren, demans, Parkinson, MS, epilepsi gibi nörolojik hastalıklar engelliliğe yol açabiliyor. Engelliler, engelli olmayanlara kıyasla 20 yıla kadar daha erken ölebiliyor. Engellilerin depresyon, diyabet, obezite veya inme gibi beyin sağlığını daha da olumsuz etkileyebilecek ek sorunlar geliştirme olasılığının da iki kat daha fazla olduğunu belirten Topçuğlu, “Engelli bireylerde beyin sağlığına öncelik verilmesi gerektiğinin altını özellikle çizmek gerekiyor. Rehabilitasyon ve toplumsal yaşama aktif katılım sağlanması üzerinde durmalıyız. İlaç vermekle iş bitmiyor” dedi.
Topçuoğlu, beyin sağlığıyla ilgili sorularımızı yanıtladı:

Beyin sağlığını korumada etkisi kanıtlanmış hangi yöntemler var?
Beyin sağlığı, öncelikle damar ve kalp sağlığından geçer. Tansiyon, şeker hastalığı, kan yağlarının yüksekliği, obezite, hareketsizlik, stres, uyku süre ve kalitesinin düşük olması ve diyet önemli. Kişi bu hastalıkları olduğunu bilmeli ve gereken tedaviyle kontrol altına alabilmeli. Sigaraya ‘sıfır’ maruziyet ve alkol kullanmama da diğer önemli unsurlar.
Beyne iyi geldiği kanıtlanan beslenme modeli ya da gıdalar var mı?
Öncelikle şunu söyleyeyim, kalp ve damar sağlığı için iyi olan beyin için de iyidir. Bu bağlamda vitamin eksikliği varsa düzeltilmesi gerekir. Lahana, ıspanak, karalahana ve brokoli gibi yapraklı yeşillikler, K vitamini, lutein, folat ve beta karoten gibi beyin sağlığı için gerekli maddeleri içerir. Bu maddelerin bilişsel durumun korunması açısından faydasına dair bazı veriler ikna edici. Domatesteki likopen beyin için faydalı. Yoğurt önemli. Yağlı balıklar da beyin sağlığına iyi gelir. Bazı çalışmalarda Alzheimer hastalığında, beyinden uzaklaştırılmasında sorun olan beta-amiloid maddesinin omega-3 yağ asitleriyle azaldığı iddia edildi. Nöroloji uzmanına omega-3 takviyesi sorulabilir. Meyvelerde bulunan flavonoidlerin hafıza üzerinde olumlu etkisine dair de pek çok araştırma var. Hepsinde olmasa da bu çalışmaların bazılarında çilek, siyah üzüm ve yaban mersini tüketiminin hafıza gerilemesini geciktirdiği saptandı. Kahve veya çaydaki kafeinin kısa süreli uyanıklılık, zindelik ve zihinsel konsantrasyon artışı yaptığını biliriz. Uzun dönemli olumlu etkileri de olabilir. Başta ceviz olmak üzere kuruyemişlerin hemen hepsi iyi birer protein ve doymamış yağ kaynakları. Taze olarak tüketilmesi beyin sağlığı için daha iyi olabilir.
Kaçınılması gerekenler hangileri?
Rafine tahıl ürünleri, nişastalı yiyecekler, şeker, tuz, işlenmiş et ürünleri ve endüstriyel transyağlar. Bu gruptan hem beyin hem de kalp ve damar sağlığımız için uzak durmalıyız.
Cep telefonları, bilgisayarlar, evdeki elektronik aletler, çatılarda vericiler, frekans yükselticileri vs. beyin sağlığı üzerine olumsuz etki ediyor olabilir mi?
Bazı kişilerin kablosuz teknolojilerden kaynaklanan radyofrekans enerjisinin potansiyel sağlık etkilerinden endişe duyduğunu biliyoruz. Çoğu çalışma, cep telefonu kullanımında herhangi bir sağlık etkisi bulmadı. Birkaç çalışmaysa bazı iddialarda bulunuldu ama sonuçları tekrarlanamadı. Aynı olumsuz etkisi olduğuna dair doğrudan ve ikna edici bir veri henüz yok. Ancak bu çok uzun vadede yani çok küçük yaşlardan itibaren uzun süre kullanım halinde de etkisi olmayacak demek değil. Bilgiye ihtiyaç var. Ama kumanda elinde TV veya bilgisayar ya da diğer ekranların önünde saatlerce hareketsiz vakit geçirmek fiziksel aktiviteyi azaltıp damar sağlığını olumsuz etkiliyor demek hatalı olmaz.
Türkiye küresel ısınmadan, çöl sıcaklarından vs. en çok etkilenen ülkelerden biri. Aşırı sıcaklar beyin sağlığını etkiliyor mu?
Aşırı hava sıcaklığının zihinsel performansı olumsuz etkileyebileceği düşünülür. Sıcak havalarda iş kazası ve mesleki yaralanma riski artışı bununla ilişkilendiriliyor. Klimasız odada gece uyumanın zor olduğunu herkes bilir. Peki, sıcak iklimde yaşamak veya sıcak havada fiziksel olarak çalışmak birikici yani kalıcı hafıza kaybı, odaklanma eksikliği ve artan sinirliliğe yol açabilir mi? Bunun cevabı hayır. Beyin sisi diye tabir edilen durumla da küresel ısınmanın biri ilişkisi yok. Sıcak havalar IQ azalımına yol açmıyor diyebiliriz.
Vitamin, mineral, detoksla beyin genç tutulmaz
Beyin check-up’ı var mı?
Var ama henüz ülkemizde önem atfedildiğini söylememiz mümkün değil. Beyin check-up’ı ile beynin zihinsel aktivitesi ve performansı değerlendirir. Bunun çeşitli seviyeleri var. Dikkat, hafıza, isimlendirme, hesaplama, mantıksal düşünme, öğrenme, hatırlama, yorumlama, planlama ve daha birçok mental ve bilişsel aktiviteye yönelik nöropsikiyatrik testler bu check-up’un bir parçası. Bazı ekollerde EEG, beyin MR ve MR anjio ya da karotis (şah damarı) arterlerin ultrasonografisini de önerir. Kişinin zihinsel bir sorunu olduğuna dair şüphesi varsa, bir nöroloji uzmanına görünmesini öneririz. Onun bulgularıyla süreç ilerleyecektir. Yakınması olmayan kişiler için bunu önermiyoruz. Nörolog değerlendirmesi olmadan beyin check-up’ı sadece tetkik yaptırmakla olmaz. Bunun gayesi aslında sessiz seyreden demans gibi nörolojik hastalıkların teşhisini erken dönemde koyabilmek. Bu hastalıklarla mücadele etmek için her zaman avantaj sağlar.
Beyni genç tuttuğu iddia edilen serum tedavileri, detokslar, multivitaminler var. Bunlar sahiden işe yarıyor mu?
Detoks moda bir terim ama bilimsel olarak gösterilmiş beyin yaşlanmasını durduran veya bizi gençleştiren bir yöntem bulunabilmiş değil. Örneğin bir hafıza vitamini veya karışımı yok! Herhangi bir besin takviyesi, serum veya detoks diye tabir edilen uygulamalar beyin yaşlanmasını durduramaz. Omega-3, kreatin, kafein, homotaurin, D vitamini, kolin, kırmız şaraptaki flavanoidi resveratrol veya yeşil çaydaki kateşinler sizi daha genç yapmaz. Bunları doğal yollarla ve dengeli tüketmelisiniz. Tablet olarak, farmakolojik dozlarda olumlu etkisi görülmedi.
Boş durmayın, sosyal olun!
Beynimize yaptığımız en büyük kötülük ne sizce?
Kullanmamak… Okumamak, sosyal aktivitelere katılmamak, lisan öğrenmemek, hobisizlik, sosyal olaylar ve gündelik işlerle ilgilenmemek beyin için iyi değil. Sebep- sonuç ilişkisi net değil diyebilirsiniz ama yalnızlık depresyonla bağlantılı ve Alzheimer için daha yüksek bir riski işaret eder. Yalnız ve izole hayat sürmek bilişsel gerilemeyi hızlandırır. Sosyal olarak aktif olmayan insanların beynin bilgiyi işleyen dış tabakası olan gri maddesi yani kabuk kısmını daha fazla kaybettikleri bazı çalışmalarda gösterilmiştir. Sosyal faaliyetlere iştirak etmek beyne iyi gelir. Beynin en büyük düşmanı boş durmak.
Egzersiz, hareket öneriliyor hep. Beyin sağlığını nasıl etkiler?
Egzersiz önemli. Tersinden başlayalım. Egzersiz veya fiziksel aktivite olmaması çok zararlı mıdır? Ortalama bir yetişkin günde altı buçuk saat oturuyor. 2018’de yapılan bir çalışmada görünürde sağlıklı olan erişkinlerde oturma süresi ile beyin MR’da ölçülen medial temporal lob korteks kalınlığı arasında ters oranı olduğu tespit edildi. Çok oturanlarda temporal lob inceliyor. Bu incelme bilişsel gerileme ve belki bunamanın habercisi olabilir. Alzheimer’den çok etkilenen bir bölge. Bilişsel rezervlerimizi, hareketsiz kalmakla tükettiğimizi bilmekle başlamalı egzersiz. En azından bir yarım saat oturunca kalkıp ev içinde dolaşmak çok basit gelebilir ama hafızaya faydası var.
Hangi tip egzersiz?
Kalp, damar ve beyin sağlığı için faydalı olan ‘aerobik‘ egzersiz. Yani yürümek, koşmak, bisiklete binmek, yüzmek gibi vücudun hareket etmesi olarak anlıyoruz. Bu şekilde haftada en az 5 gün, her seferinde en az 30 dakika, yani haftada en az 150 dakika egzersiz yapılmalı. Egzersiz derecesi yaş, genel ve fiziksel duruma göre belirlenir. Burada doktorla görüşüp egzersiz reçetesi almak önerilir. Egzersiz derecesi için nabız artışı önemli. Şiddet en çok ‘orta’ olmalıdır. Bu durumda nabız artışı ‘220-yaşın yarısı‘ seviyesinde olmalı. Nabız sayılmıyorsa spor yaparken konuşabiliyor olması kriteri alınır. Terlemek de hesaba katılmalı.
En kolayı yürümek gibi… Günde kaç adım beyne iyi gelir?
En az 5 bin adım. Bunun altı iyi değil. Üstü daha iyi olabilir. Ama 10 binin üzerine çıkacağım diye de yıpranmak doğru değil. 5 binin üzerinde fayda artışı giderek azalıyor. Kalp sağlığı için spor salonuna gitmek veya yürüyüş yapmak için koşu bandı kullanmak şart değil. Sokaklarda ve açık havada yürümek gibisi yok. Bazı çalışmalarla, egzersizin beyin korteks kalınlığının özellikle sağ presantral ve post-sentral bölgelerde artışa yol açtığı gösterildi. Egzersiz beyin sağlığına iyi geliyor. Çoğumuz böyle düşünüyoruz. Ama hareketsizlik beyin sağlığını çok olumsuz etkiliyor, bunu hepimiz biliyoruz.
Uyku beyin için neden bu kadar önemli?
Yetişkinler için önerilen uyku süresi yedi ila sekiz saat ama en az üçte biri bu süreyi uyuyamıyor. Az uyumanın hafıza, muhakeme ve problem çözme gibi bilişsel becerileri sadece geçici olarak olumsuz etkilediği düşülmemeli. Bilişsel rezervler üzerinde uzun dönem ve kalıcı etkileri var. Beyinde ‘glenfatik sistem‘ denen bir yolakla sürekli olarak beyinden toksinler filtrelenir. Ancak uyanıklık sırasında bu sistem devre dışı. Doğal uyku sırasında norepinefrin seviyelerinin düşmesine paralel, glenfatik sistemde sıvı akışına karşı direnç azalır ve sistem etkin çalışmaya başlar. Bu yolla uykunun, beynin uyanıkken biriken metabolik atıkları atmasına yardımcı olduğu bilinmeli. Bu metabolik atıklardan şüphesiz en kritik olanlarından biri beta amiloid. Alzheimer hastalarında beta amiloid birikimi önemli bir özellik. Uyku amiloid birikimini ve sonuçta Alzheimer’i azaltır ve yavaşlatır.
‘Orta derece stres’ten fazlası zarar
Stres beyin sağlığını bozar mı?
Bu başlı başına bir konu aslında. Beyin, stresin ve strese adaptasyonun merkezi. Yetişkin beyninde nöronal replasman, dendritik yeniden şekillenme ve sinaps döngüsü dahil olmak üzere stresli deneyimlere yanıt verebilmeyi sağlayan yapısal ve işlevsel plastisite (esneklik) yeteneği var. Stres, bu davranışların ifadesini artırabilen veya azaltabilen biliş, karar verme, kaygı ve ruh haline hizmet eden nöral devrelerde dengesizliğe neden olabilir. Bu dengesizlik ise nöroendokrin, otonomik, immün ve metabolik mediatörler aracılığıyla sistemik fizyolojiyi derinden etkiler. Kısa vadede bu değişiklikler adaptif (uyumlu) olabilir. Ancak tehdit geçerse ve davranışsal durum nöral devrelerdeki değişikliklerle birlikte devam ederse, bu tür bir maladaptasyon (tamamen uyumsuzluk) haline gelir ki, farmakolojik ve davranışsal terapi müdahalesi gerektirebilir. Orta düzeyde stresin beyin performansını geliştirdiğini biliriz. Bir süre, mesela bir sınav öncesi ve boyunca ki bu ‘orta derecede stresi’ işaret eder, hafıza daha üretken ve dikkat yoğunluğu ve süresi daha iyi olabilir. Yani ‘baskı altında daha iyi‘ performans gösterme sıktır. Ama bu ‘yüksek dereceli stres‘ altında genellikle böyle değil.
Ya kronik stres?
Kronik stres dikkat eksikliğiyle karakterize hafıza bozukluğu yapabilir. Stresli kişiler daha unutkandır. Örneğin işe geç kalma düşük dereceli bir stres. Ama geç kalınca anahtarlarınızın nerede olduğu gibi şeyleri unutursunuz. Stresli yani yüksek kortizol seviyesiyle yaşamak kalp damar sağlığını da çok olumsuz etkiliyor.
Bazı çalışmalarda kronik stresin hafızada kritik önemi olan hipokampus döngüleri veya beyinde prefrontal gri ve beyaz madde oranında değişikliğe yol açtığı ve bunun uzun vadede bazı olumsuz sonuçları olabileceği söyleniyor. Bu olumsuz sonuçlar elbette demans ve diğer nörolojik hastalıkların ortaya çıkmasını öteleyen bilişsel rezervlerin azalması ile oluyor.
Türkiye’de akraba evliliklerinin sık olması, beyin hastalıkları risklerini artırıyor mu?
Özellikle çok çeşitli ve sayıdaki nadir nörolojik hastalıkların sayısının fazla olması akraba evlilikleriyle ilişkili. Hepsi bir arada düşünülürse, toplamda bu hastalıkların sıklığı da ciddi bir seviyeye çıkıyor.
Beyin hastalıklarının sıklığında artış söz konusu mu? Artış çok tanı olanağına mı bağlı yoksa artan hasta sayısına mı?
İkisine de demek yanlış olmaz. Hastalıkların genetik veya diğer incelemelerle tanısını koyabilme imkânı arttı, yani geliştirildi ve yaygınlaştı. Diğer taraftan inme, demans ve Parkinson gibi hastalıklar için yaşlanan toplum esas neden olarak artıştan sorumlu.
Beyin hastalıklarının pek çoğu hala istenen düzeyde tedavi edilemiyor. Neden bu kadar güç beyin hastalıkları?
Doğası gereği aslında… Nöronlar başta olmak üzere beynin esas hücreleri yenilenmiyor. Haliyle mevcudu korumak önemli. Yaşam boyu yapılan sinaps denen hücreler arası bağlantılar da bu noktada önemlidir. Yıllar içinde oluşturulan bu bağlantıların tekrar yapılabilmesi için gereken süre ve ortam oluşturulamıyor hastalık sonrasında.