
H. AYHAN TİNİN
Sanat da var / Sanat-Toplum
Ekim geldi. Hayat eskiden sandığımız gibi düz bir çizgi değil. Sanat da…
Bahar korkularla geçti, yaz kaygılarla.
Ve en çok izlenilen televizyon dizileri acılar, felaketler, terk edilmeler, mutsuzluklar uçurum kıyısında bir ihtimalin gelgitinde tükenişler… “Mutlu olmak istiyorum”lar kendimize söylediğimiz yalanlar mı? Mutsuzluklarla mı besliyoruz zihnimizi?
Portakal nergisleri zamanı.
İçi boşalmış koca bir yaz geçti ağırlaşarak…
Tek tek ateş böcekleri gibi tiyatrolar, konserler, çevrim içi müzeler sergiler…
Şimdi serin bir rüzgâr kaldırımlarda…
Sanat mevsimidir ekim. Yeniden perdeler, salonlar, sergiler, konserler, karanlıkta beyazperdede renkli gölgeler girecek hayatımıza.
Koltuk değneklerini kaybetmiş bir engelli gibi hayata tutunabilecek güzelliklerin çoğundan uzak geçti yaz…
Tek tek ışıldayan ateş böcekleri bazen.
İyi şeyler ile geldi ekim. Şehir tiyatroları ödeneksiz tiyatrolara açtı sahnelerini. Bütün yaz yaşanan kaygılı kavgalardan sonra herkes yeniden düşünür mü “Neydi bu yaşadığımız?” diye.
Saygıdeğer usta oyuncu Ercan Kesal’ın güzelim hikayesi “Kısmetse Adayız” ödüle doymuyor. Bütün birdenbire olan şeyler gibi ardında uzun bir hazırlık var tabii… Ercan Kesal’ın Tarkovski okumalarıyla başlayan, “Bir Zamanlar Anadolu’da” ile devam eden uzun yolculuğunun yeni durağı bu film… Çevrimiçi gösterimlerini bu adresten izlemek mümkün.
İstanbul Film Festivali, Ayvalık Film Festivali, Altın Koza Film Festivali hepsinin çevrim içi gösterimlerini, müzik festivallerini izlemek için de aynı adresten takip edebilirsiniz.
İstanbul Modern çevrimiçi eğitim atölyelerine başlıyor. Henüz birçok şirketin ofislerde yarı yarıya çalıştığını düşünürsek, kendimize yeni bir şeyler katmak için iyi bir zaman.
Portakal nergisleri zamanı ekim ayı…
Sanatın yeniden ışıldadığı,
Sonbahar çocukluğumuzdan ödünç alınmış bir mevsim gibi.
Sıkıntılıydı yaz, eylül…
Geçmiş hüzünlerimiz vardı. Hatırlamak için yazılarımız. Elimiz ne kaleme gitti ne bilgisayarın tuşlarına.
Bülent Oran ismini kaç kişi anımsıyor, Yeşilçam’ın binlerce sararmış sayfası, bir yeryüzü bahçesi Pablo Neruda, deniz kokan zamanın içinden Fikret Kızılok, sinemanın güz feneri Ertem Eğilmez, Koca “Tanju abi” Tanju Korel… Her biri eylül kayıplarımız. En güzel en yakışıklı olmanın tahtını kimseye bırakmayan fakat Tük Sineması ve eğitim hayatına unutulmaz bir iz bırakan aklı, yüreği kocaman Tarık Akan, bütün şiirlerin korktuğu adam, başka adam Tuncel Kurtiz, türküleri yüreğimize yıkıveren Neşet Ertaş; hiçbirini yazmaya yetmedi kalemimiz. Yaraları iyileştirir, ağrıları giderir portakal nergisleri… Ne yaralarımız kapandı ne ağrılarımız dindi bu yaz…
Sanatın cefakâr çocukları yaşları yedi, on yedi, yetmiş yedi kulislere, setlere, sergi salonlarına dönüyor yeniden.
Eylülün hak ettiği güzelliği Rasim Öztekin bıraktı ortaya… Kavuk Şevket Çoruh’a devredildi. Televizyondan kazandığını parayla satın alınacak keyiflere değil, bedeli ölçülmeyecek bir mutluluğa, sanatını sergileyeceği bir sahneye hem de ustalarının adını, emeğini unutmadan yatıran Şevket Çoruh duruşuyla, çoktan kavuğu olmayan ‘kavuklu’ olmuştu. Ferhan ve Rasim ustalar meselenin kalan kısmını çözdü. İyi de oldu. Şevket Çoruh’un titreyen sesine, belki ilk kez ezberleyemediği konuşmasına, gözyaşlarına çok yakıştı.
İyi ki ekim.
İyi ki sanat.
İyi ki insanlarımızla göz göze gelme ihtimali sosyal mesafeden de olsa…
Ola ki sokağa çıkma yasaklarından uzak geçer sonbahar. Ola ki ateş böcekleri kaplumbağa kabuğunda yanan kandiller gibi uzatır ışıklarını…
İçi boşaldıkça ağırlaşan hayatımız sanatla hafifler belki.
Bu kış belki geç gelir.
Belki bütün mevsimler açar portakal nergisleri…
Uzun bir sessizlikten sonra “Hadi bana merhaba”.