Türkiye ile ABD arasında krize neden olan Amerikalı pastör Andrew Brunson, hakkındaki gerekçeli kararda, pastörün çalıştığı kilisede ‘bölücü’ faaliyetleri desteklediği bilgisine yer verildi.
Darbe girişiminin ardından eşiyle birlikte gözaltına alınan Brunson, 9 Aralık 2016’da tutuklanarak cezaevine gönderilmişti. Brunson hakkında ‘FETÖ’ye ve PKK’ya üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek’ten 15, ‘casusluk’tan da 20 yıl olmak üzere 35 yıl hapis cezası istenmiş, rahip 25 Temmuz’da sağlık sorunları gerekçesiyle ev hapsine alınmıştı.
Brunson 12 Ekim’de görülen duruşmada üç yıl bir ay 15 gün hapis cezasına çarptırılmış, ancak yattığı süre göz önüne alınarak ev hapsi ve yurt dışı çıkış yasağı kaldırılarak tahliye edilmişti. Pastör aynı gün ülkesine dönmüştü.
‘Kiliseye gelenlere PKK’yı empoze etti’
Brunson hakkında verilen kararın gerekçesinde ise pastörün PKK ve YPG’yi destekleyip, bu örgütlere dair görüşleri kiliseye gelenlere empoze ettiği belirtilerek, “Kilisede sanığın ve destek verdiği kişilerin dini öğreticiliğini aşan gayelerinin olduğu, tıpkı FETÖ ile olduğu gibi ‘kazan kazan’ prensibi ile PKK terör örgütü ve uzantıları ile girdiği iletişim ve etkileşim içinde bu örgütlere yardım ettiği kabul edilmiştir” dendi.
‘Brunson’ın görüşleri FETÖ ile paralel’
Kararda Brunson’ın ‘FETÖ’ mensuplarıyla temas kurduğu ve 21 Temmuz’da yazdığı bir mesajda kullandığı “Bir süreden beridir Türkleri sarsacak bazı olayları bekliyorduk” ifadesinin, pastörün darbe girişimine dair görüşlerinin ‘FETÖ’ ile paralel olduğu kanaatine yer verildi.
Brunson’ın darbe girişimiyle ilgili görüşlerinin ‘FETÖ’nün fikirleriyle benzerlik taşıdığı belirtilen kararda şu ifadeler kullanıldı: “Sanığın, darbe sonrası devletin bütün siyasi organları, kendi içindeki terör hücrelerine karşı gelen Türk Silahlı Kuvvetleri, emniyet kuvvetleri, yargı organları ve diğer kamu, kurum ve kuruluşları ile topyekûn ortaya koymuş olduğu tedbirleri tasfiye olarak nitelemesi bir yana demokratik bir sistemde halkın büyük çoğunluğunun oylarıyla seçilmiş bir hükümete ve dahası tüm siyasi aktörleri içerisinde bulunduran ve bütün Türk milletini temsil eden TBMM’ye karşı gerçekleştirilmiş bir darbe girişiminin başarısızlığından ortaya çıkan sonucu ‘tek adam’ yönetimine doğru bir hız kazanma olarak değerlendirildiği her türlü izahtan yoksundur.”