Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Dünya tarihi ta antik Yunan’dan başlayarak demagogların özgür ve adil seçimlerle iktidara gelip demokrasiyi devirip tiranlık yönetimi kurma örnekleriyle dolu. Yaşadığımız ülke de bundan fazlasıyla nasiplendi, iyi biliyoruz.
Bu artık tek başına Türkiye’nin, tek başına ABD’nin, tek başına X ülkenin kendi sorunu değil.
Nobel ödüllü ekonomist Prof Dr. Daron Acemoğlu’nun vurguladığı gibi “Trump 2.0 dönemi çok daha büyük bir tehlike. Trump çok agresif durumda. Bu bir tek ABD için değil dünya için tehlike. ABD kurumları dünyayı etkiliyor. Önümüzde büyük bir belirsizlik çağı var. Demokratik boşluğu otoriter liderler ve şirketler dolduruyor. Bunlar sağlıklı çözümler değil. Otoriter liderler belirsizlikten ivme alıyor. Şirketler de çözüm getiremiyor. Şirketlerin elinde bu kadar güç olması bilgi eşitsizliğini artırıyor”.
Peki ne yapılabilir? Yanıtı gerçekten çok zor bir soru. Kesin olan şey, bir çözüm bulabilmek için önce bu durumun neden ve nasıl ortaya çıktığını iyice kavrayabilmek.
Aydınlanma döneminin en büyük filozoflarından biri olan Jean-Jacques Rousseau önemli yapıtı “Toplum Sözleşmesi”nde “Demokrasi bir toplumdaki eşitsizlik kökleştiğinde ve çok belirgin hale geldiğinde en savunmasız haline gelir” diye yazar.
Merkezde olduklarını iddia eden iktidarlar işte bunu göz ardı ettiler. Demokrasinin kalkanı arkasında korunacaklarını ve istedikleri gibi at koşturacaklarını, liberal kapitalizmi mutlu mesut sürdürebileceklerini sandılar.
Öyle olmadı, olmuyor, olmayacak.