Ve evet, herhangi bir kadının herhangi bir nedenle ayrımcılığa uğramadığı bir ülkede yaşamak istiyorum mümkünse. Ne laikçi yobazların, ne de dindar olanların kadınları nasıl giyinecekleri konusunda hizaya getirme gibi bir hakları yok. Ve sözkonusu örnekte de saldırganın gözaltına alındıktan sonra salıverilmesi ise –gerçi sonradan tutuklandı- yanlıştı. Zira otobüsteki o saldırı basit gerekçelerle değil, ayrımcılık nedeniyle yapılmıştı. Bu büyük suçtur ve saldırganı mental sağlığı yerindeyse uzun yıllar kodeste tutmayı, değilse hastaneye kapatmayı gerektirir. Bu vesileyle Ayşegül Terzi’ye geçmiş olsun diyelim.
Öte yandan, bu olayın eski medyadaki işlenme biçimine bakınca, yeni model bir ‘irtica korkusu2 mu yaratılmak isteniyor, diye düşünmemek elde değil. O değilse bile en azından, ‘yeni ikna odaları otobüsler mi olacak?’ sorusuyla mağduriyet yarıştırılmaya kalkışılıyor. Ki bu, başörtülülere de Ayşegül Terzi’ye de haksızlık.
Çünkü bu kıyas iki durumu eşitlemek demektir. Oysa, ikna odaları sistematik ve geniş çaplı şekilde vatandaşların bir kısmının varolan haklarını gaspetme denemesiyken, Ayşegül Terzi olayı -dindar ya da değil- hastalıklı bakış açısına sahip bir saldırganın diğerine fiziksel şiddet uygulamasıdır. İşlenen suçtur, adil bir şekilde cezalandırmayı gereksinir. Ama ortada hiçbir açıdan ikna odalarıyla kıyaslanabilir bir durum yoktur.