Dün sabah, Hürriyet’in Yılmaz Özdil’i sansürlediğini duyar duymaz önce doğrulatıp haberini yaptık, sonra da yazının peşine düştük.
‘Bir şekilde‘ aldık yazıyı, okuduk ve gözümüzü kırpmadan yayınladık.
Kullandığı bazı ifadeleri neden kullandığı Özdil’in, bu yazıyı neden sansürleme gereği duyduğu Hürriyet’in sorunu…
İkisinin de ‘günah‘ı say say bitmez ama, tek bir örneği hatırlatmak yeter de artar: 34 insanın devlet marifetiyle öldürüldüğü bir katliama dair içinden katır geçen bir yazı kalem alan da aynı Özdil’di, o yazıyı yayınlarken ‘Doğan Yayın İlkeleri’ aklının ucuna bile gelmeyen de aynı Hürriyet gazetesiydi…
O yüzden, geçiniz bunları… Kimse kimsenin hafızasına da zekasına hakaret etmesin, gülünç oluyor sadece…
Dedik ya bunlar, onların sorunu… ‘Bizim’ sorunumuz ise dibine kadar sansüre batmış, batırılmış medya sorunu.
O haberi yapmamızın, o yazıyı aynen yayınlamamızın tek nedeni de, o sansüre gücümüz yettiğince karşı durmamız. Şu kısa ömrümüzün bugüne kadarki kısmında durduğumuz ve bundan sonraki kısımında da duracağımız gibi.
Sansür kimden gelirse gelsin, kime uygulanırsa uygulansın…
Özdil’i bugün savunmayacaksak ne zaman savunacağız!
Diken