MUZAFFER SOLAKOĞLU
Kendi tabiriyle Singapur’u üçüncü dünyadan birinci dünyaya getiren efsane politikacı Lee Kuan Yu 23 Mart’ta vefat etti.
Dışarıdan bakan birisi için işi kolay gözükebilir: Singapur, Lee başa geçtiğinde dünya deniz ticaretinin yaklaşık %40’ının geçtiği Malakka Boğazı’nda kurulmuş, 14’üncü yüzyıldan beri bilinen bir ticaret bölgesiydi. İngilizler tarafından hazırlanmış iyi bir altyapıya ve o zamanlarda dünyanın en iyi limanlarından birisine sahipti.
Öte yandan, Singapur 1959’da İngiltere’den bağımsızlığını aldığında hiçbir doğal kaynağı, hatta suyu bile olmayan bataklıklarla kaplı ufacık bir adaydı. Adada, birbiriyle tarihi bağlantısı olmayan ve farklı dilleri konuşan üç etnik unsur (Çinliler, Malezyalılar, Hintiler) bir aradaydı. Ufak adanın güvenliği zorunlu askerlikle eğitilmiş halkı dışında Amerika ve İngiltere’nin insafına kalmıştı.
Akıllı, hızlı, becerikli, sert ve acımasız
Lee akıllı, hızlı, becerikli, sert ve acımasız bir lider olarak bilindi. Sömürge ticari üssünden bir dünya devleti yaratmak ve disiplinsiz bulduğu Güney Asya halklarını yönetmek için otoritenin gerekli olduğuna inanıyordu. Başarılarla dolu bir eğitim hayatından sonra Singapur’a dönüp PAP isimli partinin başına geldi ve daha 35 yaşındayken Singapur’un ilk başbakanı oldu. Sonrasında 31 yıl boyunca bu pozisyonda kaldı.
Azınlıkların gettolaşmaması için özel kanunlar çıkardı
Lee ilk iş olarak 1959’daki bağımsızlık sonrası Singapur’u Malezya ile beraber bir federasyona soktu ama Singapur iki sene sonra etnik Malezyalılara özel şartlar vermeyi reddettiği için federasyondan atıldı. Lee’ye göre o şartlar altında Singapur’un bağımsız bir devlet olarak başarılı olması imkansızdı, dolayısıyla etnik hassasiyetler Singapur’un kanunları içinde önemli bir yer tutmak zorundaydı: Lee hep dengeleri gözetti ve hatta azınlıkların sosyal konutlarda gettolaşmaması için özel kanunlar çıkardı.
Kibarca ‘otoriter’ denilen bir liderlik anlayışına sahipti
Singapur’un diğer önemli sorunu ise özellikle agresif ve kuvvetli komşuları Malezya ve Endonezya’ya karşı korunması idi. Lee komşularla ilişkilere hep dikkat etti, 1967’de ASEAN’ın (Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği) kurulmasına önayak olarak bu sorunu da büyük ölçüde halletti. Buna rağmen paranoyası bitmedi, erkeklerin iki yıl zorunlu askerlik yapmasını mecburi kıldı ve bütçesinin %20’sini savunmaya harcadı.
Lee Kuan Yu günümüzde kibarca ‘otoriter’ denilen bir liderlik anlayışına sahipti. Milli güvenlik sorunlarını iç güvenlik kanunlarını sıkı tutmaya bir bahane olarak kullandı. Rakiplerini İngilizlerden miras kalan eski hakaret kanunlarını kullanarak sürekli dava etti. Lee’nin Singapur’unda basın asla özgür olamadı, yabancı basın bile sürekli sıkıştırıldı. Wall Street Journal’ın dağıtımını kısıtladıktan sonra kendi kopyası da gelmeyince aratıp istemesi ve reddedilmesi basının haysiyetini gösteren güzel bir hikayedir.
Çağdışı gelen baskıcılığı haricinde çok doğru şeyler de yaptı
Lee inandığı tertip, temizlik ve düzeni Singapur sokaklarında da sağlamak için komik kanunlar koydu: Singapur’un muhtemelen en meşhur yasağı hala hafiflese de devam eden sakız satma yasağıdır! Duvarlara grafitti yapmanın cezası ise şeriatla yönetilen devletlerden alışık olduğumuz sopa cezası!
Bizlere çağdışı gelen baskıcılığı haricinde Lee çok doğru şeyler de yaptı. Lee’nin yönetimindeki Singapur yaklaşık 40 sene boyunca yüzde 7’lerde büyüyerek bugünkü ekonomik gücüne ulaştı. Lee geldiğinde 500 dolar olan kişi başı gayrisafi hasıla, bıraktığında 50 bin dolar olmuştu. Lee devleti küçük ve verimli olacak şekilde tasarladı, iş kurmayı kolaylaştırdı ve zamanının kapalı kalmayı tercih eden ülkeleri arasında bölgede bir tutunacak yer arayan büyük yabancı şirketlerin Singapur’u seçmelerini sağladı.
Singapur hala yolsuzluğun az olması ve iş sahiplerine yapılan kolaylıklar konusunda dünyanın en iyi ülkelerinden birisi durumunda. Singapur devlet memurlarına hem rüşveti engellemek amacıyla hem de başarılı çalışanları özel sektöre kaptırmamak için çok iyi maaş veriyor, tabii ki rüşvetin cezası da ağır. Ekonomik büyüme için olmazsa olmaz bu şartları yerine getirip yabancılara sınırları da açınca Singapur lojistik avantajını iyi kullandı ve Asya’nın en büyük emtia tüccarlarından, elektronik üreticilerinden ve petrol rafinericilerinden birisi oldu. Zamanla bu sektörlerin verimi azaldıkça Lee Singapur’u eğitimle bir üst seviyeye çıkarak ikinci bir transformasyonla bölgenin finans ve biyoteknoloji merkezi yaptı.
‘Dış mihraklar’ hikayesi komik olmaya başladı
Ama zaman değişmeye devam etti ve Lee’nin yöntemleri işlemez olmaya başladı. 2011 seçimlerinde PAP oyların sadece %60’ını (!) alınca cesaretlenen insanlar kısıtlanan özgürlüklerinden korkmadan şikayet etmeye başladılar. Artık dış mihraklardan gelecek tehditler hikayesi de komik olmaya başlamıştı. (Bu arada bu %60’ın Lee’nin kendine yonttuğu kanunları sayesinde meclisin %93’ü demek olduğunu da eklemek lazım.)
‘Bu işte bir nepotizm var’ diyenleri ailecek mahkemeye verdiler
Lee 2011 seçiminin sonucunu başarısız bulup hükümetten çıktı ama mecliste kalmaya devam etti. Zaten 1990’da başbakanlığı bırakıp kıdemli bakan, 2004’te ise danışman bakan olmuştu. Yeni başbakan olan oğlu ülkeyi kişisel özgürlülker açısında babasından daha makul bir şekilde yönetti ama bu işte bir nebze nepotizm olduğunu söyleyenleri bu sefer ailecek mahkemeye verdiler.
Birçok otokrat tandanslı lidere kötü örnek oldu
Lee Kuan Yu dünyaya Eflatun’un filozof krallarının ve Clinton’ın ‘Önemli olan ekonomidir, şapşal!’ doktrininin başarısını ispat ederken maalesef otoriter kapitalizm denilen yönetim stilinin sonuca ulaşabileceğini de göstererek birçok otokrat tandanslı lidere kötü örnek oldu. Ama Lee her şeye rağmen şartlara ayak uyduramayınca çekilmesini bildi ve ülkesinde sevilen ve dünyada saygı duyulan bir politikacı olarak tarihe geçti. Lee’yi örnek alan otokrat liderler ise temiz politika konusunda kendilerine hakim olamadıklarından henüz ikinci bir Singapur görmedik.
Kaynak: The Economist, The Financial Times, The Wall Street Journal